10 adımda çocuğa göre edebiyat

6 dakikada okunur

10) Görsele aktarılabilir bir edebiyat

Edebiyatın klasik tanımı, kültleşen kitaplar, bu kitapları klasik yapanın ne olduğu gibi hususların belli yanıtları var. Üzerine düşünülmüş, belli bir çerçeveye oturtulmuş cevaplar bunlar. Bu soruları, çocuk edebiyatına yöneltip çocuk yazını ve klasik kavramı üzerine düşünmeye başladığınızda, aynı genel geçer yanıtların burada olmadığını fark edebilirsiniz. Çocuklar için yazılan eserlerin nispeten yakın bir tarihi olması sebebiyle, klasik kavramı üzerine tartışmalar sürüyor. Bakışımızı, Türk edebiyatına yöneltip, “Bizim Türk çocuk klasikleri olarak kabul ettiğimiz kitaplarımız hangileri?” diye bir sorduğumuzda net bir cevap vermek oldukça zor. Bu soruya yanıt verenlerinse işaret ettiği kitaplar birbirinden oldukça farklı olabiliyor yahut bilgi eksikliğinden ötürü bu konuda belli bir hedef gösterilemiyor.

 

Soru üzerine düşünmeyi sürdürdüğümüzde, Ömer Seyfettin ve Kemalettin Tuğcu akla ilk gelen isimler oluyor çoğunlukla. Bu yazarları okuyarak büyüyen nesillerin dışında, bir dönem okullarda 100 Temel Eser adı altında listelenen isimlerin ve kitapların verdiği aşinalıkla da bu yanıtı verebilmek mümkün. Fakat günümüzde çocukların dikkatini çeken, hayranlıkla okuduğu kitaplara baktığımızda ve bir kez de çocuk özne üzerine düşündüğümüzde, dikkatlerini yoğunlaştırdıkları metinlerin ve kişilerin, o ilk akla gelen isimlerle örtüşmediğini görüyoruz. Türk çocuk edebiyatında klasik olarak kabul gören isimler, bugün çocuk okurlar arasında dolaşımda değil. Peki ama neden?

 

Soruyu, daha özele indirgeyerek sormakta fayda var: Günümüz çocuğu, Yüksek Ökçeler’i okuyup metinle derin ve sahiplenici bir bağ kurabilir mi? Aslında bu soru üzerine düşünmeme vesilen olan bir makale okumuştum fakat yazıya başlamadan evvel notlarımı kurcalamama rağmen kaynağını bulmam mümkün olmadı. Çocuk ve klasik kavramı üzerine düşünen bir eleştirmen mealen şöyle diyordu: “Çocuk edebiyatında nelerin klasik olarak görülebileceğiyle ilgili hâlâ net bir görüş yok ve konuda tartışmalar sürüyor, ancak bizler, okur üzerinde güçlü etkileri olan, bir nesilden diğerine geçerken insanları kendine hayran bırakmayı sürdürmüş kitapları klasik olarak kabul ediyoruz.”

 

Bu izah, çocuk yazınında klasik olarak işaret edilebilecek kitaplara dair bir fikir veriyor ama elbette yeterli değil. Bir çocuk kitabını klasikleşmeye yakın bir noktaya taşıyan etmenlerden biri de “görsele aktarılabilir” oluşu. Farklı sanat dallarının kesişimi, onu görünür kılma ve okur nezdinde yeniden dolaşıma sokma noktasında iyi bir hatırlatıcı olduğu muhakkak. E. B. White’ın kaleme aldığı Örümcek Ağı kitabının, 2007’de yapılan filmi Minik Örümcek Şarlot, kitabın okurlar arasındaki görünürlüğünü arttırdı, eserin bugünün çocuğuna hitap edebilmesini sağladı. Fakat “görsele aktarılabilirlik” yalnızca kitabın niceliksel artışı için mühim değil; çocuk öznenin okuma deneyimini somutlaştırdığı ve zihinde bir animasyon penceresinin kendiliğinden oluşmasını sağladığı için mühim. Yazarın yazarken zihninin bir bölümünde canlandırdığı sahnelerin, okurda da benzer bir etkiyi bırakmasının altını çizmek istiyorum. Tek vuruş çift etki. Dijital çağın ve değişen okur kitlesinin varlığını göz önünde bulundurduğumuzda, klasiklere ve çocuk yazınına “görsele aktarılabilirlik” yönüyle yeniden yeniden yeniden bakmak gerekiyor. 

 

Önceki Yazı

Melankolinin kara güneşi “Ahmet Haşim”

Sonraki Yazı

Muvakkatın cazibesi

Son Yazılar