Metin Çatalkaya
Birbirinden oldukça uzak mesafede olmasından dolayı Türk-Japon ilişkilerioldukça geç bir tarihte başlasa da Japon İmparatoru Meiji’nin kardeşi Prens Komatsu’nun İstanbul ziyareti ve sonrasında dönemin muktedir padişahı Sultan II. Abdülhamid tarafından gönderilen Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya ziyareti ile filizlenen iyi ilişkiler bugün de devam etmektedir.
Dünya tarihi çok büyük oranda insanın ve insanlığın tarihidir. Bu tarihi, savaşlar, barışlar, salgın hastalıklar, doğal felaketler, din, bilim, kültür, spor gibi birçok unsur oluşturur. Spor denildiğinde ise olimpiyatlar ilk olarak akla gelmesi gerekendir. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan olimpiyatlar modern anlamda bugünküne benzer şekliyle 1896 yılında yapılmaya başlanmıştır. Genellikle 4 senede bir düzenlenen olimpiyatlara ilk olarak 1896 senesinde Atina ev sahipliği yapmış ve o günden bu yana birkaç istisna haricinde olimpiyatlar düzenlenmeye devam edilmiştir. İstisna demişken mesela; II. Dünya Savaşı yıllarında düzenlenmesi gereken 1940 ve 1944 olimpiyatları Savaş sebebiyle iptal edilmiştir. 2020 yılında Japonya’nın Tokyo şehrinde yapılması gereken olimpiyat yarışları da pandemi sebebiyle bu seneye ertelenmişti. 23 Temmuz-8 Ağustos 2021 tarihlerinde yapılmakta olan yarışmalarda 200’den fazla ülkeden 11 binin üzerinde sporcu yarışmaktadır. Tokyo’da Türkiye’yi temsilen 108 sporcumuz bulunmakta ve ay yıldızlı bayrağımızı, ülkemizi ve milletimizi gururla temsil etmektedirler. Japonya’da bulunan olimpiyat kafilemiz orada sadece yarışmak ve madalya kazanmak için bulunmamakta, aynı zamanda Türk kültür, gelenek, görenek, örf ve ananesini hem Japonlara hem de diğer tüm dünya uluslarına göstermeyi amaçlamaktadır.
Peki, yukarıda olimpiyat özelinde yaptığımız girişe ilave olarak, Türk-Japon ilişkilerini ele alırsak… Bu ilişkiler ne zaman başlamıştır ve nasıl gelişmiştir? Bu soruyu cevaplamak için 1890 senesinde Japonya’ya gönderilen Ertuğrul Fırkateyni’ne özel olarak değinmemiz gerekmektedir. Fakat öncesinde bu gemiyi yüzlerce millik yolculuğa çıkaran neydi onu anlamaya çalışalım. 19. yüzyıl İlber Ortaylı hocanın deyimiyle Osmanlı Devleti’nin en uzun yüzyılıdır. Bu yüzyılda birçok badireler atlatılmış, gelişmeler yaşanmış, bir takım yenilikler yapılmış ve devletin gerilemesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Yine bu yüzyılda dünya düzeni değişmektedir ve 1815 Viyana Kongresi sonrası oluşan yeni dünya denklemine paralel gelişmeler yaşanmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Alman ve İtalyan birliklerinin tamamlanması, İngilizlerin denizaşırı sömürgelerini artırması, Fransız ve Rusların bu güç savaşına ortak olmaları gibi birçok etken ülkeleri müttefik arayışlarına yöneltmektedir. Böyle bir ortamda Osmanlı Devleti ile Japonya arasında ilk resmi görüşme 1887 yılında Japon İmparatoru Meiji’nin kardeşi Prens Komatsu’nun Avrupa seferi kapsamında İstanbul’a ziyareti sırasında yapılmıştır. Bu esnada Osmanlı Devleti tahtında dış politikada itidalli davranan ve denge siyasetine önem veren II. Abdülhamid bulunmaktaydı. II. Abdülhamid bir tarafta yönü Batı’ya bakan siyasetine ek olarak diğer tarafta, ümmetçi bir anlayışla İslâm dünyasına ve özellikle Asya Müslümanlarına, Hindistan’a ve Güneydoğu Asya’ya yönelik politikalar üretmekteydi. Prens Komatsu’nun İstanbul ziyareti de II. Abdülhamid’e Japonya ile ilişkileri geliştirme fırsatı sundu. Japon Prensi Komatsu Akihito ve eşi İstanbul ziyaretinde Sultan II. Abdülhamid ile görüşmüş ve padişahın misafirperverliğine teşekkür için Padişaha Krizantem Nişanı hediye etmişti. Bunun karşılığında Sultan II. Abdülhamid, Japon İmparatoruna İmtiyaz Nişanı verilmesini uygun bulmuş, hem iade-i ziyaret hem de bu nişanı ve hediyeleri götürmek için bir geminin Japonya’ya hareketini emretmişti. Hazırlıklar sonucunda gemi, seyahate uygun olduğuna dair rapor doğrultusunda seyahat hazırlıklarını tamamlamıştır. Yolculuk sırasında denizlerde ve ziyaret edilecek limanlarda Osmanlı sancağının gösterilecek olması ve bunun Müslümanlar üzerinde bırakacağı etkinin, Sultan II. Abdülhamid’in halifelik sıfatını etkin kullandığı Pan-İslâmizm politikasının bir parçası olduğu da görülmektedir. Öyle ki bu yolculuk esnasında özellikle Müslümanların yoğun olduğu yerlerde gemiyi binlerce kişi ziyaret etmiş ve Türk-Müslüman bir devlet olan Osmanlı bayrağı birçok yerde dalgalanmıştır.
Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan hareket etti. Gemide 56’sı subay olmak üzere 609 kişi yer alıyor ve gemi komutanlığını Albay Osman Bey yapıyordu. İstanbul’dan yola çıkan Türk heyeti Süveyş kanalı üzerinden yoluna devam etmekteyken 28 Temmuz 1889’da gemi kanalın sığ sularında kuma saplanmış ve kanal idaresinin yardımıyla kurtarılmıştır. Fakat gemi iskeleye bağlıyken rüzgârın şiddetiyle ters yöne dönerek, sahile çarpmış ve dümen bodoslaması kırılmıştır. Bütün bunlar bir bakıma felaketin baştan habercisi gibidir ama gemi yine de yoluna devam etmişti.
20 Ekim’de Bombay Limanı’na ulaşan firkateyn, yerli Müslümanlar tarafından coşkuyla karşılandı. Gemiyi bir hafta içinde toplam 150 bine yakın kişi ziyarete geldi. Hindistan’da yayın yapan Advocate of India adlı gazete, Ertuğrul’un Bombay’a gelişiyle ilgili 29 Ekim 1889 tarihli sayısında, fırkateynin Hindistan’ın Müslüman ahalisi üzerinde geniş bir etki bıraktığını yazdı. Gemi 8 Kasım’da Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’ya ulaştı. Mürettebat cuma namazını eda etmek için topluca gemiden inince halkta müthiş bir coşku uyandı. 300 bin nüfusu olan Kolombo’da yaklaşık 200 bin kişi gemiyi ziyaret etti ve ahali Halife Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı Devleti için dualar etti. 15 Kasım’da Singapur Limanı’na ulaşan Ertuğrul Fırkateyni burada da büyük ilgi gördü ve tayfun mevsimi olduğu için 4 ay beklemek zorunda kaldı. Gemi burada beklerken, Cava, Sumatra ve Siyam Müslümanlarını temsilen gelen heyetler, Felemenklerin bölge halkına yaptığı zulümleri aktardı. Bu durum bölge Müslümanlarının Osmanlı Heyetine yüklediği anlamı göstermesi bakımından önemlidir.
Fırkateyn 15 Mart 1890’da Singapur’dan hareket ettikten sonra Saygon, Hong Kong, Nagasaki ve Kobe’ye uğradı ve sonunda 10 aydan fazla süren bir yolcuğun neticesinde 7 Haziran 1890’da Yokohama Limanı’na demir attı. Japonlar tarafından dostane bir şekilde karşılanan geminin komutanı Osman Paşa ve heyeti daha sonra Tokyo’ya gitti ve burada Japon İmparatoru Meiji tarafından kabul edildi. Albay Osman Paşa da II. Abdülhamid’in mektubunu ve hediyelerini Japon İmparatoruna takdim etti.
Bu esnada kolera salgını başlamıştı ve 13 kişi bu salgında vefat etti. 3 ay kadar Yokohama Limanı’nda demirleyen gemi Japon yetkililerin tayfun mevsimi uyarılarına rağmen Osman Paşa’nın hareket emrini geciktirmek istememesi nedeniyle dönüş yolculuğuna başladı. Fırkateyn 16 Eylül 1890 günü akşam saat 9 sıralarında Wakayama açıklarında meydana gelen kazada kayaya çarparak battı ve gemide bulunan 526 mürettebat şehit oldu ve sadece 69 kişi kurtulabildi. Kazanın olduğu yerdeki Kuşimoto köylüleri kazayı görür görmez yardıma koştu. Kazayı duyan Japon İmparatoru Meiji de büyük üzüntü duydu ve kurtarma faaliyetleri için emir verdi. Kazada kurtulanların İstanbul’a gönderilmesi için imparator tarafından görevlendirilen 2 adet zırhlı savaş gemisi Ocak 1891’de İstanbul Limanı’na ulaştı.
Kazadan sonra kazazedeler için II. Abdülhamid’in emriyle bir komisyon kuruldu ve şehitlerin ailelerine maaş bağlandı. Japon halkı ve hükümetinin yaptığı yardımlar da İstanbul’a ulaştırıldı. Günümüzde T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı bünyesinde Ertuğrul Fırkateyni’nin yolculuğunu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri anlatan 10’larca belge bulunmakta. Bugün Kushimoto’da Ertuğrul Fırkateyni’nin anısına inşa edilen ve Türk-Japon dostluğunun nişanesi olan Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Anıtı ve Türk Müzesi bulunmaktadır. Bu müzeyi ziyaret eden Türklerden de para alınmıyor.
Birbirinden oldukça uzak mesafede olmasından dolayı Türk-Japon ilişkileri oldukça geç bir tarihte başlasa da Japon İmparatoru Meiji’nin kardeşi Prens Komatsu’nun İstanbul ziyareti ve sonrasında dönemin muktedir padişahı Sultan II. Abdülhamid tarafından gönderilen Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya ziyareti ile filizlenen iyi ilişkiler bugün de devam etmektedir. Öyle ki mesela İran-Irak Savaşı’nda 1985 yılında Tahran’da mahsur kalan Japonlar vefakâr Türklerin gayretleri neticesinde Türk Hava Yolları tarafından kurtarılmıştır.
Ertuğrul Fırkateyni şehitlerine ve tüm şehit ve gazilerimize rahmet ve minnetle…