Adım adım Taksim, adım adım kültür turu 

11 dakikada okunur

Litros Sanat’ın bu sayısında kültür ve sanat etkinliklerini sokaklara taşıdık. Seyir Defteri’nin düzenlediği Taksim-Tarlabaşı turu Sanat Ajandası’nda bu sayıda sizlerle. Sanat Ajandası konsersiz olmaz. Teoman’ın İstanbul Kongre Merkezi’ndeki konserini de anlatacağız Sanat Ajandası’nda, yine dolu doluyuz. Bizi takipte kalın. 

Sanat Ajandası’nda, uzun süredir kültür ve sanat etkinliklerinin nabzını tutuyoruz. Kimi zaman İstanbul’daki kimi zaman da şehir dışındaki iyi etkinliklere gidip izlenimlerimizi kaleme alıyoruz ve sizlerle paylaşıyoruz. Gittiğimiz etkinlikler hep salon etkinlikleriydi. Bu sefer rotayı başka bir yere kırdık. Oturduğumuz yeter kültür ve sanatın peşinde olmak sadece oturmak değil diyerek yola koyulduk. Seyir Defteri’nin düzenlediği Taksim-Tarlabaşı turunda Beyoğlu’ndaki mirasımızın takipçisi olduk. Etkileyici ve bol bol öğretici bir geziydi. Artık kafelerde saatlerce boş oturmak ve dedikodu yapmak yerine bu tarz kültür turlarına katılma kararı aldık. Yeni kararlar ve yeni rotalar ile dolu dolu geçen haftamıza bir de Teoman konseri ekledik. İstanbul Kongre Merkezindeki Teoman konserinde hep bir ağızdan “bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım!” şarkısını söyledik. 

Taksim- Tarlabaşı gezintisi ya da kültür mirasını adımlamak

Merak etmeyi seviyorum. Merak her zaman insanı diri tutuyor. Zihniniz açık ve vizyonunuz geniş oluyor merak ettiğinizde. Meraktan kastım özel hayatı didikleyen tarzda değil. Yaşadığın mekana dair bir merak, ait olduğun coğrafyayı merak, ecdadın neler yaptığına merak… Bu böyle sıralanıp gider. Velhasıl merak önemli. Ben de meraklı muhabiriniz olarak, sosyal medyadaki bir postta “Taksim-Tarlabaşı Turu” duyurusunu görünce hemen başvurdum. Bildiğiniz gibi Beyoğlu özel ilgi alanım. Tur rehberi eşliğinde Beyoğlu’nu gezmek fikri hoşuma gitti. Hemen gerekli işlemleri yaparak ekibe dahil oldum. Bir pazar sabahı Taksim Meydanı’nda ekibimizle buluştuk. Tur rehberimiz Ayşegül Elif Sofuoğlu, bize harika bir pazar yaşattı. Hem enerjisi hem de bilgisi hem de işini sevmesi bizi mest etti. Taksim Meydan’da başlayan turumuzda Taksim Meydanı’nı anlatarak başladı rehberimiz. Taksim Meydanı, Türkiye’nin ilk meydanı olma özelliği taşıyor. Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet anıtı ise  İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılmış, anıtın yapımı 1928 yılında tamamlanmış. Tam tamamlanmış denilemez de aslında… İtalyan heykeltıraş Canonica, dış mekanda kullanılmaması gereken kayacı anıtta kullanınca işler biraz değişmiş. Türkiye, bu geri kalan ödemeyi yapmamış anıt da tamamlanmadan meydana yerleştirilmiş. Anıt her ne kadar bitirilmese de kullanılan ikonlar hayli dikkat çekici. İtalyan heykeltıraş, heykelin üst kısımlarında Cumhuriyetten önce ve sonra Türk kadınını resmetmiş. Cumhuriyetten önce çarşaflı olan Türk kadını, Cumhuriyetten sonra örtüsünü çıkartıp yüzünü aydınlığa dönüyor. Tabii bir İtalyandan ülkemizin sosyolojisini anlamasını bekleyemeyiz elbette ama o dönem incelendiğinde yeni rejimi yaygınlaştırmak ve halka indirmek için ilk iş kadınların kıyafetlerini rejime entegre etmek oldu. İtalyan heykeltıraş da o dönemi işte bu şekilde resmetmiş. 

Taksim Camii ve Aya Triada Kilisesi 

Taksim’in girişinde sağda Taksim Camii bizleri selamlarken, Sıraselviler’e giderken ise Aya Triada Kilisesi göz kırpıyor. Geçmişte çok kültürlü, çok dinli bir yapıya sahip olan Pera bölgesinde kilise ve sinagog yeterli miktarda bulunurken, İstanbul’a yakışır büyük kubbeli geniş bir cami maalesef 2021 yılında hayata geçti. Taksim Camii, İstanbul’un en gözde ve en kalabalık meydanında görkemli bir şekilde yerini aldı. Caminin mimarı Şefik Birkiye ve Selim Dalaman art deco mimari tarzı ile yapmış Taksim Camii’ni. Caminin sade ama bir o kadar da görkemli olmasının sebebi o. Biz de Taksim Camii’ne rehberimiz eşliğinde girdik, rehberimizden Taksim Camii’ni dinledik. Camiden çıktıktan sonra rotamızdaki Aya Triada Kilisesi’ne uğradık. Pazar olduğu için kilisede ayin vardı. Sessizce yerimizi alıp ayini dinledik. Aya Triada Kilisesi, İstanbul’daki en büyük Rum- Ortodoks kilisesinden birisi. Triada adı, “baba, oğul, kutsal ruh” üçlemesinden geliyormuş. 1880’de açılan kilise halen Rum cemaati tarafından kullanılıyor. Bahçesi oldukça ferah, tramvayın ve insan kalabalığının sesi kilisenin bahçesinde çınlıyor adeta. Pera’yı ve Osmanlı son dönemi anlamak istiyorsanız Aya Triada’yı mutlaka ziyaret edin. 

 Aşkın ve acının ve suçun diyarı Tarlabaşı

Bu gezinin en cazibeli yanı Tarlabaşı’na gitmek oldu. Tarlabaşı’nın namından dolayı bir türlü tek başıma gitmeye cesaret edemiyordum. Bu şekilde grupla ve rehberle olunca hayli keyifli oldu. Ömer Hayyam’dan kıvrılıp kendimiz Tarlabaşı Bulvarı’ndan Tarlabaşı’na attık. Rehberimiz sürekli, “çantanıza dikkat edin” dedi. Aşkın ve suçun diyarı Tarlabaşı’nın bu anonsla gezdik. Tarlabaşı, dönemin önemli yerlerinde. Pera’daki zengin ailelerin hizmetçileri hep Tarlabaşı’nda konumlanmış o dönem. Çoğunluğu Rum ve Ermenilerden oluşan yapı zamanla bambaşka bir yere dönüştü. Hatta Orhan Pamuk bu duruma Kafamda Bir Tuhaflık romanında dikkat çekerek; “Eğer Varlık vergisi, 6-7 Eylül olayları olmasaydı buradaki Rum nüfus dağılmayacak, Tarlabaşı’nda da suç oranı artmayacaktı.” değerlendirmesinde bulunmuştu. Tarlabaşı’nı dolaşırken aklımdan hep bu değerlendirme geçti, belki de Pamuk haklıydı… Tarlabaşı’nda çok ilginç bir müze var. Polonyalı şair Adam Mickiewicz Müzesi. Şair öldükten sonra da iç organları buraya defnediliyor. Şairin İstanbul’a geldiğinde kaldığı evi artık hem müze hem de anıt gibi. Tarlabaşı’nın en ilginç yerlerinden biri bence. Ziyaretçisi az, mutlaka ziyaret edin. Tarlabaşı’nın başka ilginç mekanı ise bit pazarıydı. Adı ile müsemma bu yerde yok yok. Ama benim gibi temizlik hastası başak burçları buraya girerse panik atak geçirebilir. Benden söylemesi. Rehberimiz Ayşegül Elif Sofuoğlu mihmandarlığında Taksim’den Tarlabaşı’na harika bir rotayı takip ederek, şehrin nabzını tuttuk. Diğer turlarını heyecanla bekliyorum. 

“Bir kelime daha edemem ama anla…”

O bir Beyoğlulu, o Türkiye’nin en cool rockçısı… Kimden mi bahsediyorum tabii ki de Teoman! Ben bir Teoman hayranıyım. Siz severseniz, sevmezsiniz beni alakadar etmez. Teoman bir kültürdür. İşte tam bu motivasyonla İstanbul Kongre Merkezi’ndeki Bayhan Prodüksiyon’un düzenlediği Teoman konserine gittik. Bütün konserlerinde yaptığı gibi ilk açılışı “Berbat bir yıldı 1994” şarkısı ile yaptı. Sonrasında ise ezbere bildiğiniz o şarkılar işte… Teoman konserlerinde çok konuşmuyor, izleyicilerle etkileşimi sıfır. O cool tavrını bozmadan sadece şarkılarını söylüyor, en büyük etkileşimi şarkıları. Sahnede bazen triplere giriyor ve koltuğunda dinleniyor. Seviyoruz bu tavrını Teoman! Yine eğlendirdi, yine hayran bıraktı.

Önceki Yazı

Öykümüzün Köşe Taşı: Sait Faik

Sonraki Yazı

Öyküyü sanat gibi işlemek

Son Yazılar