İlkokul yıllarında aşina olduğumuz, görmeden sevdiğimiz bazı ozanlar, yazarlar var. Onların eserlerini ismen de olsa ezbere biliriz. Ozan yahut âşıksa birçok şiirini baştan sona biliriz. Yunus Emre ilahileri, her Türk çocuğunun az ya da çok dilindedir. Ömer Seyfettin’in Kaşağı, Pembe İncili Kaftan, Beyaz Lale, And, Forsa hikâyeleri… Bir de Âşık Veysel türküleri, deyişleri var. Uzun İnce Bir Yoldayım, Benim Sadık Yârim Kara Topraktır, Dostlar Beni Hatırlasın… Anadolu’nun bağrından kopup da gelen, yüreklerimizi dağlayan, bize kim olduğumuzu anımsatan bağrı yanık türküler hep dillerdedir. Anadolu irfanının vücut bulmuş halidir sanki Âşık Veysel. Toplumun tüm kesimleri tarafından kabul edilen, ortak değer olarak Türk milletin hafızasında yer eden bütünleştirici bir ozandır. 2022 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü “Vefa” dalında Âşık Veysel’e verilmişti. UNESCO 41. Genel Konferans kararıyla 2023 yılı Âşık Veysel’in Vefatının 50. Yıl Dönümü, UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programına alındı. Âşıklık sanatının bütün Türkiye’de sevilmesini sağlayan ve 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne kaydedilen “Âşıklık Geleneği”nin güçlü temsilcilerinden biri olan Âşık Veysel, vefatının 50. yıl dönümü olan 2023 yılında UNESCO ile ilişkili olarak anma programları düzenlendi. Önümüzdeki yıl da doğumunun 130. yıl dönümü olan Âşık Veysel ile alakalı bir takım etkinlikler yapıldı fakat yine de yeterli olmadığı kanaatindeyim. Bununla birlikte bazı matbu eserler de meydana getirildi. Bu eserlerden bazılarını sizler için derledim. İyi okumalar dilerim.
Önerdiklerim
Halk Müziğinin Seyyar Radyosu Âşık Veysel / Prof. Dr. Salahaddin Bekki / Muhit Kitap
Âşık Veysel “iki kapılı handa”, “bir dakka miktarınca” yaşadığı ömrünü sazıyla ve sesiyle ebedileştirmiş müstesna bir ozandır. O, Şarkışla’dan dünyaya yükselen bir çığlıktır. Türkü seven ve türkü dinleyen herkesin kulağına bu çığlık mutlaka çalınmıştır. Veysel’in hayatın içinden devşirdiği sade ve gösterişsiz türküler, onun aşk ve merhamet kokan buğulu sesiyle havalanmıştır. Veysel’in şiirlerinde dile getirdiği düşünceler ve sazına aktardığı duygular, Türkiye ortalamasıdır dense yeridir. Bu bakımdan şimdiye kadar farklı meşrep ve eğilimlerden onlarca araştırmacı Veysel hakkında çok şey yazmış, söylemiştir. Veysel hakkında söz söyleyen herkes, bir eksik söylemiş. Bazen eğri söyleyenler de olmuş. Doğrusu Veysel’i anlatmanın ve yazmanın bir sınırı yok. En iyisi, Halk Müziğinin Seyyar Radyosu Âşık Veysel’i herkesin ondan dinlemesidir. Âşık Veysel’i daha yakından tanımak isteyenler için bu kitap bir kılavuz niteliğindedir.
Âşık Veysel / Alim Yıldız / Ketebe Yayınevi
Gelenek bir kaynaktır ki Köroğlular, Emrahlar, Ruhsatîler eşelemiş çıkarmıştır topraktan o saf suyu. O suyun çağladığı coğrafyada yetişen âşıklar ve ozanlar da suyun arkını koruyan, dağılıp kaybolmasını önlemek için bent olanlardır. Âşık Veysel de nice bir âşıktır ki, doğduğu coğrafyanın arkını “ırmak” eylemiştir. Âşık Veysel, içinde yaşadığımız çağda, aşkla söylediği şiirlerle şiir dilimizi adeta yenilemiştir. Bu yenilenme, usta çırak ilişkisiyle yetişen, geleneğe bağlı âşığın cehdine işaret eder. Dolayısıyla onun söylediği her bir şiir, hem Köroğlu’ndan, Emrah’tan, Ruhsâtî’den esintiler getirir hem de kendine has bir üslup ortaya koyar. Veysel’in heybesinde gam ile kâm; naçarlık ile ümit; hasret ile vuslat kardeş olur.
Âşık Veysel / Yavuz Bülent Bakiler / Yakın Plan Yayınları
Bu küçük incelemenin, farklı bir öze sahip olduğu, Veysel’le ilgili diğer makaleler okunduğu zaman anlaşılacaktır. Onunla ilgili pek çok yazının gerçeklere uygun olmadığını söyleyebilirim. Ben burada, Âşık Veysel’e, kendi vitrinimdeki elbiseleri giyindirmedim. Âşık Veysel’i, kendi kafamdaki kalıplar içine oturtmadım. O, ömrü boyunca neyi çalıp söylemişse, neyi yazmışsa, hatta ölümünden birkaç saat önce, oğlu tarafından uzatılan bir teybe neyi anlatmışsa, onları dile getirmeye çalıştım. Veysel’i şu veya bu tarafa çekmek isteyenler, suya resim çizmeye çalışıyorlar. Âşık Veysel, kayıtsız şartsız Türk kültür dünyasının bir temsilcisi olarak yaşadı ve yazdı. Sazına ve sözüne hep içimizden biri olarak düzen verdi. Bu bakımdan o, gönül kubbemizi ebediyen süsleyecek ve aydınlatacak isimlerden biri olacaktır. Ona rahmet olsun! Onu minnetle anacağız!
Bilge Ozan Âşık Veysel Şatıroğlu / Mehmet Nuri Yardım / Akıl Fikir Yayınları
Türk Halk Edebiyatı, gür ve gümrah akan bir ırmak gibi bereketlidir. Bu edebiyatın en canlı kısmını ise halk şairlerimiz, ozanlarımız ellerinde tutarlar. Yüzyıllardan beri milletimize hem edebi gösteren, hem de edebiyatı anlatan bu kutlu insanlar zümresinin son yüzyıl temsilcisi; düşünürümüz, sevginin, iyiliğin, doğrulun, erdemin ve inançlı yolun öncüsü, şairimiz Âşık Veysel Şatıroğlu’dur. “Uzun ince bir yolun” yolcusu koca Veysel, tıpkı ıssız dağlarda, tenha tepelerde kendi kendine açan çiçek gibidir. En güzel tabiat şiirlerine imza atan, toprağına ve köklerine sevdalı olan ozanımız, birlik ve beraberlik ruhunu mükemmel biçimde anlatmıştır. O, yarım yüzyıl önce bize veda etti ama etkili sanat gücüyle, sesi ve nefesiyle aramızda yaşamaya ve dünyamızı aydınlatmaya devam ediyor.
Yeni Çıkanlar
Tuhaf Olan Onlar / Murat K. Murat / Ketebe Yayınevi
İyi yazarların ayırıcı vasıflarından biri de şüphesiz bu dünyaya dair bir bakış geliştirmeleridir. Üslup, bu bakışla oluşur; bir yazarın farklı zamanlarda kaleme aldığı metinler arasındaki tematik yakınlaşmanın sebebi çoğu zaman budur. Dahası iyi eseri, pek çok alanda olduğu gibi edebiyatta da hüküm süren vasat olandan ayıran da başka niteliklerinin yanı sıra bakış açısıdır. İyi bir yazar, onu hikâye ederken dünyaya, zaman içinde geliştirdiği o kendin has bakışıyla bakar ve yorumlar; hangi “biçim”de ne yazıyor olursa olsun metne imzasını da böyle atar. Murat k. Murat’ın ilk öyküsünden beri başardığı ve anılması gereken vasfı budur işte. Önce ilk kitabı Bir Zamanlar Dünyada’da, ayrıntıları seven, hep görünenin ötesine yönelen, dünya içinde başka dünyalar, hikâye içinde başka hikâyeler arayan keskin gözleriyle dikkatleri üzerine çekti. Şimdi artık ustalığa adım atan bir hikâye anlatıcısının cüretiyle okura değil, eleştirmenlere değil, başka yazarlara bile değil, sanki sadece inşa ededurduğu kurmaca dünyasına aşina olanlara hatta belki kitabındaki karakterlerine şöyle fısıldıyor: “Merak etmeyin, Tuhaf Olan Onlar.” Kabul edelim ki bu, güçlü ve karşı konulamaz bir fısıltı. Aykut Ertuğrul
Notlar & Mektuplar / Kemal Tahir / Ketebe Yayınevi
Türkiye’nin yazın ve düşünce tarihi açısından en özgün yazar ve yaratıcılarından birini tanımak, araştırmak, yeniden düşünmek ve değerlendirmek isteyenler için, Kemal Tahir’in Notlar’ı şimdiden büyük bir kaynak yapıta dönüşmüş bulunuyor. Notlar, Kemal Tahir’in eşsiz düşünce serüveninin yıllar boyu hangi aşamalardan geçtiğinin en somut belgesini oluşturdukları gibi, bugünün ve yarının kuşaklarına dopdolu bir yaşamın tüm birikimlerini de aktarıyorlar. Notlar dizisinin yayımını sağlayan Kemal Tahir Vakfı, böylece tarihsel bir görevi gerçekleştirmenin mutluluğunu paylaşıyor. Kemal Tahir’in özellikle 1940-1950 arasındaki dönemde yazdığı mektuplar, bir yazın adamının, cezaevi koşulları altında bile, kendi çağı çalışmaları ve başka sanat ve düşün insanlarıyla ilişki ve dostlukları üstüne tanıklıkta bulunuyor. Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı gibi Cumhuriyet dönemi yazın dünyasının unutulmaz öncüleriyle sürekli yazışmaları gerçekleştiren Kemal Tahir, ayrıca, daha kişisel mektuplar da yolluyor: 1940 öncesindeki eşi Fatma İrfan’a ve 1950’ler sonrasında evleneceği, sonraki eşi Semiha Tahir’e… Türkiye’yi ömrü boyunca hiç eksilmeyen bir tutkuyla seven Kemal Tahir, Notlar’ının son kesitini oluşturan Mektuplar’da, en insancıl boyutlarıyla da tarih platformundaki yerini alıyor…
Büyülü Dağ’da Zaman / M. Sami Türk / Ketebe Yayınevi
Thomas Mann’ın Avrupa’yı Birinci Dünya Savaşı’na hazırlayan şartların entelektüel haritasını çıkardığı Büyülü Dağ romanı aynı zamanda felsefenin köklü sorunlarından birini, zaman meselesini çalışma tezgâhına taşıyor. Elinizdeki kitap, antik çağdan bu yana belli başlı bütün filozofları uğraştıran zaman kavramının Mann’ın atölyesinde nasıl işlendiğini göstermek için bir kılavuz niteliğinde. Mısır ve Yunan gibi eski uygarlıklardaki zaman algısından din, sosyoloji ve fizikteki zamana, oradan da zamanın kendisini düşünme alanı olarak ele alan felsefeye uzanan bir çizgide zaman kavramı, konunun ana kaynaklarına inilerek aktarılıyor. Bu ayrıntıların oluşturduğu zemin üzerinde Büyülü Dağ en ince hatlarına kadar çözümlenerek geçtiğimiz çağın en büyük yazarlarından Mann’ın böylesine çetrefilli bir konuyu nasıl sanatlaştırdığı gözler önüne seriliyor. Hem bizzat zaman konusuyla ilgilenenlere hem de edebiyat meraklılarına.
Kremlin’in Büyücüsü / Giuliano da Empoli / Ayrıntı Yayınları
“Ukrayna’daki savaş da diğerleri gibi olmuştu. Onu ben istememiştim. Ama Çar kararı verince de başarıya ulaştığını görmek için elimden ne geliyorsa yapmıştım. Alışkanlık gereği. Kibirden. Çünkü buna muktedirdim. Moskova’daki bombalama olayları ve Çeçenistan Savaşı. Hodorkovski’nin tutuklanması ve Berezovski’nin düşüşü. Bu olaylardan hiçbirini ben istememiştim ki… Ama hepsinde de benim tükenmez gayretlerime güvenilmişti. Kaybetme düşüncesine dayanamıyordum. Şanslıydım, neredeyse hep kazanmıştım. Şimdi de nihayet elimde hak ettiğim ganimeti tutuyordum: Adını hiçbir zaman bilemeyeceğim, toz toprak içindeki oyuncak bir bebek.” Giuliano da Empoli, 2022 yılında kendisine Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’nü kazandırmış olan ilk romanı Kremlin’in Büyücüsü’nde, gerçek kişilerden ve olaylardan yola çıkarak Rus siyasetine ve Putin dönemine Batılı bir perspektiften ışık tutuyor. On beş yıl boyunca Putin’e siyasi danışmanlık yapmış Vadim Baranov, Putin’in iktidara geliş sürecini, yeni düzenle uzlaşmak istemeyen oligarkları birer birer tasfiye edişini, kendi seçkin sınıfını yaratıp Rusya’yı yeniden ayağa kaldırmak gayesiyle attığı adımları aktarıyor.
Durali Yılmaz’dan Tavsiyeler
Söylenmeyen, Ayasofya Dile Geldi, Tutunma, Hacı Bektaş Veli, Gerçek Örneğimiz Efendimiz, Donuklar, Damat, Yüreğimin Sesini Dinlemeyi Özledim, Roman Sanatı ve Toplum, Köprüler Kurmak Sonsuza, Çilekeş Müslümanlar, Gel İçimde Ağla, Akrebin Dansı, Dansedebilmek, Aziz Sofi, Siyah Perdeli Evler, Savaş Günlüğü, Ankara’da Ölüm, Fetva Yokuşu, Çilekeş Müslümanlar, Ölmeden Ölenler, Yesevi Irmakları, Kıyam, Kutup Yıldızları, Şeyh Bedreddin: Sûfi İsyanı, Çerağ Uyanacak mı?, Çilekeş Müslümanlar, Romanımız ve İnsanımız, Roman Kavramı ve Türk Romanının Doğuşu, Türkçe ve Kompozisyon ve Roman Sanatı ve Toplu eserlerinin yazarı Durali Yılmaz’a “Hangi kitapları okuyalım?” diye sordum. İşte aldığım cevaplar:
Müşâhedat / Ahmet Mithat Efendi / Dergâh Yayınları
Bütün bir Tanzimat ve Servet-i Fünun devirlerini ve hatta Meşrutiyet devrinin de ilk yıllarını eserleriyle dolduran Ahmet Mithat Efendi’nin birden çok sıfatı vardır: Gazeteci, hikaye ve roman yazarı, tarihçi, ilahiyatçı, felsefeci… O, bütün bu alanlarda ciltler dolusu eseri bulunan edebiyattan coğrafyaya, müzikten dinler tarihine hemen her konuda kalem oynatmış ve okuyucunun her alandan haberdar etmek isteyen bir gazeteci, bir ansiklopedisttir. Müşahedat rommanı, son yıllarda postmodern anlatının edebiyatta bir çeşit ana akım haline gelmesiyle birlikte, Ahmet Mithat Efendi’nin diğer eserlerinden daha fazla ilgi görmüş ve hakkında çok sayıda inceleme yapılmıştır. Yeni okumalarla bu ilginin daha da artacağı kuşkusuzdur.
Çanakkale Mahşeri / Mehmed Niyazi / Ötüken Neşriyat
Çanakkale Mahşeri; “cihânın yedi iklîminden” Türk`ün aziz topraklarına “kaynayan bir kum gibi” sökün edip gelmiş, Türk`ü tarihten ve hatta beşeriyet hafızasından söküp atmaya ahdetmiş düşman karşısında, Türk`ün “göğsündeki kat kat îmanla” ve kanının her damlasıyla verdiği cevabın destanıdır. Çanakkale Mahşeri; asırlardır Anadolu coğrafyasında çalınan mayanın bozulmayacağının, en sağlam istihkâmın vatanını nâmûs bilenlerin pâk yürekleri olduğunun, “rükû” haricinde cihâna nizam vermiş başların asla eğilmeyeceğinin destanıdır. Mehmed Niyazi`nin 1998 yılında yayınlandığı ilk günden bu yana büyük bir ilgiyle okunan romanı, Çanakkale muharebelerinin en gerçekçi anlatıldığı eserlerin başında geliyor. Bir muharebede tek bir neferin bile ne kadar önemli olduğu malumdur. Çanakkale Mahşeri romanını da, bu hakikatin âdeta bir tezahürü olarak kaleme alan Mehmed Niyazi, Çanakkale siperlerindeki en üst rütbelilerden en düşük rütbelilere kadar bizleri sayısız kahramanın dünyasında gezdirir. Çanakkale Mahşeri`nin kahramanları öyle bir rûh iklîminin insanlarıdır ki, efsanelerde anlatılanlardan daha efsanevî, tarih kitaplarında anlatılanlardan ise daha gerçektirler.
Yeniden Çarmıha Gerilen İsa / Nikos Kazancakis / Can Yayınları
Yeniden Çarmıha Gerilen İsa, çağdaş Yunan ve dünya edebiyatının en büyük adlarından biri olan Nikos Kazancakis’in ününü pekiştiren bir yapıt. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında, Yunanlıların yenilgiye uğratılıp Anadolu’dan püskürtülmesinden hemen önce bir Anadolu köyünde yer alan olaylar anlatılır bu romanda. Türk ordularıyla savaşıp yenik düşen bir grup Yunanlı, köye gelir, sığınmak ister. Ancak köydeki Rumlar da Türkler de onlara yardım etmez ve bolşeviklikle damgalarlar. Bu bir savaş romanı; ancak, geri planda savaşı işlerken ön planda da üç temel sorunu irdeliyor Kazancakis: Yunanlıların sonu iç savaşa kadar giden kendi içlerindeki çatışmayı, yine Yunanlıların `Megalo İdea’sının, Anadolu’da Türk ordularına yenilip Türk topraklarından kovulmalarıyla sona ermesini ve 1944-49 yılları arasında Yunanistan’daki iç savaş sonrasında komünizmin silinmesini. Kazancakis, bütün bunları, köydeki Rumların paskalya sırasında sahneye koydukları ve İncil’deki kişilerin romandaki kişilerle özdeşleştikleri bir dinsel oyun çerçevesinde işler, İncil’den yaptığı metaforik göndermelerle gerçek dünyanın insanlarına yansıtır.
Drina Köprüsü / İvo Andriç / İletişim Yayınları
Bir ülkeyi ve insanlarını, onların üç yüz elli yıllık tarihine tanıklık eden bir köprünün dilinden anlatan olağanüstü bir roman. Nobelli yazar İvo Andriç, Drina Köprüsü’nde, isyanların, salgınların, savaşların ve doğal felaketlerin gölgesinde Balkanlar’ın tarihini, eski Bosna’yı, orada yaşayan halkların paylaştığı hayatı ve bu hayatın milliyetçilikler çağında nasıl değiştiğini anlatıyor. Osmanlı yönetimi altında farklı toplulukların bir arada nasıl yaşadığını geniş bir görüşle ve incelikle, efsanelerle, masallarla zenginleştirerek resmederken, Andriç’in bize sunduğu ne müthiş bir uyum tablosu ne de mutlak bir zulüm hikâyesidir. Kimliklerin, dinlerin, devletlerin ve de her şeyin ötesinde, içinde insanların olduğu karmaşık ve zengin bir hayat anlatısıdır bu. “İvo Andriç izini sürdüğü temaları ve ülkesinin tarihinden seçtiği insan yazgılarını, güçlü ve destansı bir dille anlatmıştır.” 1961 Nobel Edebiyat Ödülü Komitesi