Ata övgü

5 dakikada okunur

İnsana bahşedilen ruhtan daha yücesi var dense, onun atlarda olduğuna inanmak isterim. Duyarlı, merhametli ve sabırlı tabiatlarını, dert anlatmak için kelimelerin gerekli olmadığını bilmelerini bu ruha bağlamam hiç zor olmazdı. Belki de Hz. Süleyman görmüştür onlarda bu ruhu da atlara olan sevgi ve hayranlığı çağlar ötesine ulaşmıştır.

İnsan ve atın dostluğu, hatta yüzyıllarca süren ortaklığı edebiyatta da yerini bulur sıkça. Motorlu araçlardan önce ulaşımın gücü, atlar sayesinde gerçekleştirildi. En basit aracı bir at çekerken zenginlik ve statüye göre atların sayısı ve ihtişamı arttı. Yorulmadan, isyan etmeden insanın kahrını çekmesini bilen de oydu. 

Okuduğum eserlerde atların ortaya çıkması, bir sevince dönüşür daima. Uzaktan bile olsa eski bir dostla karşılaşmak gibidir. Çünkü bana göre bütün atlar, tek bir özel attır. Çehov’un Acı isimli hikâyesindeki at, soğukta usulca beklemesiyle, yumuşak kar tanelerinin gövdesine düşmesine ve onu bir örtü gibi kaplamasına ses etmeyişiyle ama en önemlisi, acı çeken sahibini üzmeden yanında yer almasıyla özel bir manaya sahiptir. Henüz bir hafta önce oğlunu anısızın kaybetmiş olan arabacı, işini yapmaya çalışırken üzüntüsünün onu dünya hengâmesi içerisinde başka bir boyutta bıraktığını gösterir. Yaşamıyor gibidir ama ölü de değildir. Son derece insani bir tepki ve sıradan bir olay havasıyla oğlunun öldüğünü anlatmaya çalışır müşterilerine. Ancak onlar dünya zevklerinin sadık müritleridir. Varmak istedikleri yere bir an önce ulaşmak dışında hiçbir dertleri yoktur; dolayısıyla bir arabacının anlatacaklarını dinlemek için kulakları da yoktur. Arabacının çalışacak kadar acısının soğumadığı aşikârdır fakat yaşayan, yemek yiyecektir. Saatlerce üzüntüsünü paylaşamayan adamı uyku da yarı yolda bırakır ve handan çıkıp karın altında usulca bekleyen atına yaklaşır. “Düşünsene senin bir tayın var ve o ölmüştür,” diye derdini anlatacak birini bulur sonunda.

Atlar Raskolnikov’un kâbuslarında da karşımıza çıkar. Sahibi tarafından acımasızca dövülen at, genç adamın geçmişinde büyük bir travma olarak ortaya çıkar. Dehşete düşmekle birlikte büyük bir merhamet yükselir Raskolnikov’un içinde. Yine dövülen bir attır koca Nietzsche’yi merhametle diz çöktüren. Aklıyla ve keskin kelimeleriyle dünyaya kafa tutan büyük filozof, hayatının son dönemlerinde bambaşka bir ruha bürünür. Sayfalarca hesabı doğru yaptığından emin bir şekilde büyük emek harcayan fakat hesabın sonunda hata yaptığını gören kişinin dehşetiyle kendini kaybeder Nietzsche. Dayak yiyen bir atı gördüğünde kendini kaybeden ve ağlayarak gidip hayvanın boynuna sarılan Nietzsche’yi merhamet kuşatır. Peki bizde? Kalender’i unutmak mümkün mü! Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu’nun en önemli karakteri Kalender’i… Bir boy aynasında kendisini aniden görüp kontrolü kaybeden ve birkaç hikâyeyi birbirine bağlayan o efsunu.

Ne kadar övsem, ne kadar sevsem atları yetersiz kalacak. Geçici dünyadaki ömrüm yetmeyecektir bunun için. O yüzden ben onları, var olacağım bütün dünyalarda sevip dostumu görmüş gibi mutlu olacağım hep.

Önceki Yazı

“Karakteristik şehirler bana ilham veriyor”

Sonraki Yazı

Sinemada “Hayat” gündemde Demirkubuz ve NBC 

Son Yazılar