Ahmet Haşim’in ilk döneme ait güzellik anlayışının hayâlin izin verdiği ölçüde müphemiyet ve kederle ilişkili olduğu görülüyor. Sonraları ‘Ay’ denemesinde “her şeyi olduğu gibi görmek ıstırabından bahseder” Haşim. Hemen hemen bütün şiirlerine hakim olan o gizemli ve müphem olana yaslanan estetiğini bu ilk şiirlerinde ve elbette melankolik mizacında aramalıyız. “Kara
Devamını Okuyun“Son gecesinde bize bayram sabahını va’deden bu güzel ayı hürmetle selâmlayalım: Medeniyetin kalpsiz yaşadığı şu elîm günlerde biz hiç olmazsa yirmi dokuz yahut otuz gün bütün kalbimizle -tabir caizse- bir hayat-ı âhiret
Montevideo’daki bir okulun altıncı sınıf öğrencileri bir roman yarışması düzenlemişti. Herkes katıldı. Jüride üç kişiydik. Aşınmış dirsekleri, hint fakiri maaşıyla Oscar öğretmen, yazarları temsilen bir öğrenci ve ben. Ödül törenine anne-babaların ve
Kış aylarını, felsefenin ve edebiyatın kesiştiği noktada ontolojik bir gerilimle ve dahi söz’ü yelpaze yaparak geçirmek hiç de fena bir fikir sayılmamalı. Söz’ü yelpaze yapmak; yani hem gizlemek hakikati hem de âşikâr
“Hakk’ta mükennâ bir surette meknuz bir ‘hüsn’ vardır ki mutlaktır. Vücudu Hakk ile beraberdir. Bir de şe’niyet âlemindeki ‘hüsn’ vardır ki izafîdir. Vücudu şe’niyete bağlıdır. Şe’niyet ise fanîdir. Mutasavvıf-şair bu iki hüsnü
Herkesin hayatının son cüzüne yazdığı bir şeyler vardır. ‘Batan ayın kenarına yazılan satırlar‘dır onlar. *** Bu hikâye bazılarımızın hikâyesi. Konuşmayı bilmeyenlerin, gülden gül koparanların, yana yana yürüyenlerin, ‘Sen’den özge âşinâsı olmayanların hikâyesi…