1840’ta Edgar Allen Poe’nun “Kalabalıkların Adamı” adlı öyküsü yayımlandığında, modern zamanlar için avarelik hikâyesi başlamıştı. Tutkulu gözlemcilik ile yürümeye övgü’nün iradi olarak birleştiği bir duyguyla yürüyordu kahramanımız. O yıllarda Poe’nun Londra sokaklarında aylaklık yaptırdığı bu kahraman anlatıcı’nın herhangi bir namı yoktu elbette. Ama 19. yüzyılın Paris’inde ortaya çıkan flanörlük kavramının
Devamını Okuyun1840’ta Edgar Allen Poe’nun “Kalabalıkların Adamı” adlı öyküsü yayımlandığında, modern zamanlar için avarelik hikâyesi başlamıştı. Tutkulu gözlemcilik ile yürümeye övgü’nün iradi olarak birleştiği bir duyguyla yürüyordu kahramanımız. O yıllarda Poe’nun Londra sokaklarında
Paul Thomas Anderson’un Magnolia (1999) filmindeki o meşhur gökten yağan “kurbağa yağmuru” sahnesini bu kadar etkileyici yapan neydi? Kurbağa imgesinin bizzat kendisi mi yoksa bu tuhaf yağmurun filmdeki karakterlerin çıkmazlarına doğru bir
Müzik nihayetinde ritimdir. Berrak bir su gibi ağır ağır akar. Sesin büyüleyici etkisine karşı durabilmek zor. O halde melodiler, insan ruhunu ele geçiren o tutkulu perilerin hikâyesini anlatacaktır bize. Gelirler ve usulca
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanındaki o kısa ömürlü yaratığın bahsinin açıldığı yerde biraz durup bekleyebilir miyiz; “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış.
I – Uzun bir nehirdir satranç. Lisede yazdığı ilk şiir Otel Odaları. İlk şiirinin adında söylediği gibi; en yalnız ikamet. Kalbi olanların safında bir çiçek, uçurum çiçeği. Yalnız hüznü var gömlek cebinde.