Hayvanat bahçelerine gidiyorum, Rilke gibi şiir yazmaya da değil üstelik, doğrudan temaşaya. Bilet alıyorum girişte hiç utanmadan. Hayvanat bahçesi adını verdiğimiz, ferah bahçeye değil kara zindana benzeyen bu esir pazarlarında sergilediğimiz canlıları tabiatlarından ayırdığımızı biliyoruz aslında. Ayrılığın tahribatıyla da ilgilenmiyoruz. İnsanız ve buna hakkımız var? Nihayetinde neşeli sandığımız maymunlar sinirli,
Devamını OkuyunPaul Thomas Anderson’un Magnolia (1999) filmindeki o meşhur gökten yağan “kurbağa yağmuru” sahnesini bu kadar etkileyici yapan neydi? Kurbağa imgesinin bizzat kendisi mi yoksa bu tuhaf yağmurun filmdeki karakterlerin çıkmazlarına doğru bir
Müzik nihayetinde ritimdir. Berrak bir su gibi ağır ağır akar. Sesin büyüleyici etkisine karşı durabilmek zor. O halde melodiler, insan ruhunu ele geçiren o tutkulu perilerin hikâyesini anlatacaktır bize. Gelirler ve usulca
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanındaki o kısa ömürlü yaratığın bahsinin açıldığı yerde biraz durup bekleyebilir miyiz; “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış.
I – Uzun bir nehirdir satranç. Lisede yazdığı ilk şiir Otel Odaları. İlk şiirinin adında söylediği gibi; en yalnız ikamet. Kalbi olanların safında bir çiçek, uçurum çiçeği. Yalnız hüznü var gömlek cebinde.
Daniel Defoe’nin sömürgeciliğin ivme kazandığı 18. yüzyıl başlarında kaleme aldığı meşhur macera romanı Robinson Crusoe’un ilk basımındaki orijinal adı oldukça yorucu bir uzunluğa sahiptir; York’lu Bir Denizcinin, Kendi Kaleminden, Deniz Kazası ile