Hayvanat bahçelerine gidiyorum, Rilke gibi şiir yazmaya da değil üstelik, doğrudan temaşaya. Bilet alıyorum girişte hiç utanmadan. Hayvanat bahçesi adını verdiğimiz, ferah bahçeye değil kara zindana benzeyen bu esir pazarlarında sergilediğimiz canlıları tabiatlarından ayırdığımızı biliyoruz aslında. Ayrılığın tahribatıyla da ilgilenmiyoruz. İnsanız ve buna hakkımız var? Nihayetinde neşeli sandığımız maymunlar sinirli,
Devamını OkuyunTurgut Uyar’ın Terziler Geldiler şiiri ve bu şiirle birlikte kulağımızda yerini bulan İsmet Özel’in sesi. Bir şiir ve ona eşlik eden ses. Hepsi bu. Ama birlikte oluşturdukları atmosferin gücü ölçülemeyecek kadar büyük,
“Türkü benim dünyam, benim gıdam, benim nefesim, benim oksijenim, her şeyim türkü. Ayağım yere bastıkça devam edeceğim. Herkese sevgiler, selamlar olsun.” (Arif Şentürk) TRT’nin siyah beyaz dönemlerinden hatırlayacağımız simge bir ses, “bre”
1. Seyahat insanı iyileştirmiyor, yürünmeyen bütün yollar birçok veçhesiyle insanın içinde birikiyor belki ama uzaklara gitmiş olmanın da -en azından bu bağlamda- “gerçek“ bir anlamı yok aslında. Var olduğu söylenebilir mi? Evet,
Toprak; sırlı, sakin ve mütevazıdır. Dünyayı bütünüyle sarar ve her şeyin üstünü örter. Toprak varsa unutmak mümkündür. İnsan hakkını yalnızca ondan alır. Toprak insanın haddidir. Sessiz bir örtü gibi kâinatın altına serilir.
Edvard Munch’un 1893 yılında resmettiği “Çığlık” adlı tablosunun sol üst köşesine kurşun kalem kullanılarak, küçük ve zor seçilebilir bir yazıyla bırakılmış bir not: sadece bir deli tarafından çizilebilir. Bu yazının, yapılan testler