Hepimizin hayatında unutamayacağımız ve dinlemekten bıkmayacağımız müzikler vardır. Bize kendimizi ve unutamayacağımız hatıralarımızı anlatmadaki en iyi araç müziktir. Bazen bir müzik dinlediğinizde olduğunuz yere çakılı kalırsınız. Dünyayla bütün bağlantınızı kesip müziğe odaklanırsınız. Henryk Gorecki’nin 3. Senfoni’sini dinlerken bunu yaşadım. Bir müzisyen ve besteci olarak ender karşılaştım beni böyle etkisi altına
Devamını OkuyunHepimizin hayatında unutamayacağımız ve dinlemekten bıkmayacağımız müzikler vardır. Bize kendimizi ve unutamayacağımız hatıralarımızı anlatmadaki en iyi araç müziktir. Bazen bir müzik dinlediğinizde olduğunuz yere çakılı kalırsınız. Dünyayla bütün bağlantınızı kesip müziğe odaklanırsınız.
Doğup büyüdüğüm köyde Ağıtçı Şahide Bacı olarak bilinen ve tanınan ninem Şahide Anar’da Anadolu’daki ağıt kültürünü yaşatanlardan biri. Kendisi şu an Anadolu’da yaşayan çok az kadın ağıtçıdan biridir. Nenem köyde yaktığı ağıtlarla
Müziği her şeyden çok sevmek, işte bu mutsuzluktur. / Paul Klee Dünyaca ünlü caz müzisyen Thelonious Monk şöyle demiş: ‘‘Konservatuara iyi ki gitmememişim, büyük bir olasılıkla beni mahvederdi.’’ Yazımın başına bu cümleyi
Ankara’da sokak müzisyenliği yaptığım zamanlarda Dost Kitabevi’ni her gün ziyaret ederdim. Bir gün Enis Batur’un Başka Yollar adlı deneme kitabına rastlayıp aldım. Enis Batur bu kitapta, Fransız Besteci Olivier Messiaen’in eserlerinde ağırlıklı
‘‘Dünyadaki en gürültülü ses, sessizliktir’’ (Thelonious Monk) Sessizliği severim. Ama nasıl bir sessizliği severim? Sevdiğim şey, salt sessizlik değildir. İnsanın içini aydınlatacak ışıltılı sessizliği seviyorum. Sessizlik hakikâttır. Gürültü ise o hakikâtı görmemizi