“Dünya artık küre değil kare, bu kare dünyada sevgiyi baş tacı etmiş olanlar, yani biz Doğulular kazanacağız. Atalarımızın Kızıl Elma’sı Viyana kapıları idi; şimdi Kızıl Elma Paris, Londra, New York veya Brüksel’dir!..”
Bazen yazı yazarken kendimizi konunun/yazının dışında tutarız; tutmamız gerekir. Uzaktan bakarken görülmesi gerekenleri görme ihtiyacından kaynaklanır bu ihtiyat. Yahut üçüncü (biz, muhatap, yazı) bir bakışla meseleye eğildiğimizde kendimizi daha güvende hisseder, daha özgür kalem oynatabiliriz düşüncesinden…
Şimdi bu yazıyı yazarken istesem de kendimi dışarıda tutamam. Çünkü yaklaşık 40 yıllık bir tanıklığı, tanışıklığı yansıtmam gerekiyor. Bunu yaparken kronolojik bir disiplin izleyemesem de bir güzel adamın portresini yansıtabilmek adına çok dikkat etmem gerekiyor.
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan… Bizim “Nazif Hocamız”, bazıları için “Ersin Nazif Hoca” veya sadece “Hoca”… Literatüre kazandırdığı “Görünmeyen Üniversite” kitabındaki bilinen, değer üreten ve hâlâ bu değerler üzerinde bir medeniyet tasavvuru yükselen ama ortalarda görünmeyenlerin aksine o “Görünen Üniversite”… Kim ne derse desin, ülkemizin son yarım asrına fikirleri, pozitif bakış açısı, şikayetten çok çözüm odaklı yapısıyla bir bilgeden söz ediyoruz.
Tek derdi insandı
Telefon ekranında adını gördüğümde zaman zaman “eyvah!” dediğim olmuştur; bunu kendisi de bilir, anlayış gösterirdi. Çünkü her telefon açtığında ya yeni bir fikir/projeden söz eder veya yakın çevremizdeki dostlardan birinin derdiyle dertlenmiş, onun için yardım etmemizi isterdi. New York’tan Kaşgar’a, Sana’dan Kazan’a kadar olan büyük bir coğrafya için derinlikli analizleri vardı. Bir saati geçkin telefon konuşmalarımızda “Dünya artık küre değil kare, bu kare dünyada sevgiyi baş tacı etmiş olanlar, yani biz Doğulular kazanacağız. Atalarımızın Kızıl Elma’sı Viyana kapıları idi, şimdi Kızıl Elma Paris, Londra, New York veya Brüksel’dir!” diyerek de hedef gösterirdi. Bütün bu fikirlerinin altı elbette dolu idi. Teknolojinin, yapay zekânın, robot teknolojisinin geliştiği çağımızda siyasi sınırların bir anlamı kalmamıştı. Elinde akıllı cep telefonu olan herkes artık küresel hayatın bir parçası idi. Eskiden dergiler, gazeteler ve kısmen televizyon ve radyo vasıtasıyla gerçekleşen aktivitelerin yerini artık kare ekranlar almış, bu ekranlar hükmediyordu insanlığa. Bize düşen, bu ekranları ne ile ve nasıl dolduracağımızdı. Hoca’nın üzerinde en çok durduğu konuların başında geliyordu bu sorular…
Şehir Ekranı için yaklaşık 30 bölüm olarak çektiğimiz ve her bölümü büyük ilgi gören “Türkiye Yüzyılı” programı yayınlandıktan sonraki bir değerlendirmesinde, “O anın sıcaklığı ile söylediklerimiz pek bir şeye tekabül etmiyor gibi görünse de biz her platformda sevgi tohumları ekmek mecburiyetindeyiz. Yahya Kemal’in dediği gibi biz yeni Kızıl Elma’mızı Mevlana’nın sevgi ve hoşgörü felsefesiyle gerçekleştireceğiz. Bir elimizde teknoloji diğer elimizde tarihimizin ve medeniyetimizin bize emanet ettiği değerlerle…”
İrfanî çizgiden şaşmadı
Ersin Nazif Hoca, ülkemizin Cumhuriyetle ortaya çıkan kurucu kanon iradesinden beslenmediğini her tavrıyla ispat etmiş bir bilge idi. Milletimizin kurucu mutabakat metni saydığımız İstiklal Marşı ve onun şairi Mehmet Akif Ersoy, Büyük Doğu düşüncesi ve onun mimarı Necip Fazıl Kısakürek, bir medeniyet tasavvuru olarak inkişaf etmiş Diriliş felsefesi ve onun ustası Sezai Karakoç, Yahya Kemal Beyatlı, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve nihayet günümüze uzanan sahih bir irfan çizgisinin son temsilcilerinden biri idi. Bu yönüyle baktığımızda kurucusu olduğu Mavera dergisindeki yazılarından pek çok gazete ve dergide kaleme aldığı yazıları, yayımladığı kitapları ve sohbetleri ile hep aynı irfanî çizginin temsilcisi oldu. Cahit Zarifoğlu’nun aynı isimli şiirine atfen bir sınıflandırma yapıldığında “Yedi Güzel Adam” arasında ismi anılmasa da, bana göre, Zarifoğlu’nun bir metafor olarak kullandığı güzel adamlardan biri idi o. Sadece o değil, Mavera cephesinde buluşan pek çok isim de öyle…
Öğrencileri onu sıradan bir akademisyen olarak tanımaz. Asık suratlı değildir. Mümkün olduğunca herkese yetişmeye, herkesi kucaklamaya, herkese yardım etmeye çalışan bir dost, ağabey oldu. Görev yaptığı üniversitelerde üst düzey sorumluluklar üstlendi ve çalıştığı kurumu klasik çizgisinden çıkarıp daha üst mertebelere taşıma başarısı gösterdi. İşletme profesörü olmasına rağmen rakamlarla pek ilgilenmedi. Rakamları mesela “Sevgi Doğu’dan gelir” gibi metafizik uyarılarla kamufle etti ve işletme biliminin de “temel değerler” arasında olduğunu kanıtladı! Aslında bu sözün, Latince “ex oriente lux” yani “Işık Doğu’dan gelir” sözünden geldiğini çok iyi biliyordu (Latince sözün tamamı şöyledir: Ex oriente lux ex occdente doxa yani Işık Doğu’dan gelir, bilgi Batı’dan gelir.) “Sevgi Doğu’dan gelir” diyerek fıtrî olana bir gönderme yapıyordu.
En büyük güç: Değerler
Son görev yeri Üsküdar Üniversitesi idi. Rektör danışmanı olarak görev yapıyordu. Akademik çalışmalarının yanı sıra özellikle Ali Haydar Haksal, Müstakim Haksal, Şakir Kurtulmuş gibi dostlarıyla sık sık Üsküdar’daki Meva Kafe’de buluşuyor, gençleri bir araya getirip toplantılar düzenliyor, birçok toplantıda konuşmacı olarak görev alıyordu. Bu hareketli hayat onu zinde tutuyor ve yeni fikirler ortaya koyması için de kamçılayıcı oluyordu. Üniversitenin 2020 yılında kendisine takdim ettiği “Yüksek İnsani Değerler Ödülü” töreninde yaptığı konuşmada, yukarıda da sözünü ettiğim biçimde, “Günümüzün en önemli güç kaynağı bundan böyle değerler olacaktır” diyordu. Değersiz bilginin yıkıcı olduğunu sürekli tekrarlayan Nazif Hoca, “İnsani değerlere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Nasıl tarım toplumları sanayi toplumlarına dönüşmüşse, önümüzdeki yıllarda da mutlaka bilgi toplumları değer toplumlarına dönüşmek zorunda. Günümüzün en önemli güç kaynağı bundan böyle değerler olacaktır” diyerek sabit ayağının nerede durduğunu herkese göstermiş oluyordu.
Onlarca eseri, binlerce talebesi, yüzlerce konferansı ile silinmez izler bırakan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, “İnsanlığın görevi iyiliği büyütmektir. Hayat güzellik pazarıdır. Kim kavga çıkarırsa bedelini kendisi öder. Savaşlar Avrupa’yı yatağa düşürdü. Atalarımız geçtiği yerleri âbâd etmiştir, bize düşen de budur. Üretenler tüketenleri esir alıyor, aman dikkat. Önemli olan Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Bütün mücadelemiz bu olmalıdır” gibi veciz sözleriyle zihinlerimizdeki ve kalplerimizdeki yerini koruyacaktır.
İşletmeden medeniyete
Nazif Hoca’nın hayatına da kısacak bakarsak…
1 Mayıs 1945 yılında Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk ve ortaokulu doğduğu yerde, liseyi Eskişehir’de, üniversiteyi ise İstanbul’da İTÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde okumuştur. Devlet Planlama Teşkilatı’nda 1968-1972 yılları arasında proje değerlendirme uzmanı olarak çalıştı. Bu arada inceleme ve araştırma yapması için bir yıllığına İngiltere’ye gönderildi. Erzurum Üniversitesi’nde 1972’de akademik çalışmalarına başladı. Üretim yönetimi alanında yaptığı doktora çalışmasını 1975’te Erzurum Üniversitesi’nde bitirdi. Görevini 1976’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne aktardı. 1987’de doçent, 1994’te profesör oldu. Aralarında Suudi Arabistan Kral Abdülaziz Üniversitesi olmak üzere yurt içi ve yurt dışı birçok üniversitede ders veren Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, son olarak Maltepe Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi öğretim üyeliği ile Üsküdar Üniversitesi’nde rektör danışmanı olarak görev yapıyordu.
1976-1990 yılları arasında yayınlanan aylık edebiyat dergisi Mavera’nın ilk kadrosunda yer alan Ersin Nazif Hoca, 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nin de kurucu üyeleri arasında yer aldı. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Teknolojinin Ötesi” isimli kitabı ile fikir, “Zamanı Aşan Şehirler” kitabıyla da gezi ödülüne layık görüldü. 2020 yılında ise Mehmet Akif İnan Vakfı tarafından Kültür Edebiyat ve Medeniyet Ödülü ile taltif edildi.
KUTU
Zamanı aşan eserler
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan’ın birçok baskıya ulaşan eserleri, geniş bir okur kitlesi ile kucaklaşmıştır. Sade ve akıcı dili, çarpıcı örnekleri ve güçlü analizleriyle bir medeniyet perspektifi sunduğu bütün eserlerinde kültür ve sanayileşme, kirlenmenin farklı boyutlarını ekonomi, toplum ve siyaset bağlamında ele almış, bunun küresel olarak neye tekabül ettiğini başarıyla yansıtmıştır. Mehmed Zahid Kotku’yu merkeze aldığı “Görünmeyen Üniversite” isimli kitabı ise büyük ve örnek bir biyografi eseri olarak çağlara hükmedecek bir kitap olarak raflarda okurlarını beklemektedir.
20 Ağustos 2024 tarihinde aramızdan ayrılan ve doğduğu topraklara (Eskişehir, Mihalıççık, Yunus Emre Köyü) Hoca’nın kitaplarını şöyle sıralayabiliriz:
- Teknolojinin Ötesi
- Kültür ve Sanayileşme
- Görünmeyen Üniversite
- Kirlenmenin Boyutları
- Hicaz’dan Endülüs’e
- Zamanı Aşan Şehirler
- Günler Akarken
- İki Dünyanın Hesaplaşması
- New York’tan Los Angeles’a Yeni Roma
- Düşünceyi Eylem İçin Bilmek
- Girişimcilik ve Girişim Kültürü
- Dünya Bir Şehirdir
- Üretim Planlamasında Doğrusal Programlama ve Demir Çelik Endüstrisinde Bir Uygulama
- Ticari ve Sosyal Açıdan Proje Değerlendirme Yöntemleri
- İşletmede Yatırım Yöntemi