Mecidi’nin 2020 yılında vizyona giren son filmi Güneşin Çocukları (Khorshid) Türkiye prömiyerini Boğaziçi Film Festivali’nde yapmıştı. Filmin ana karakteri Ali (Ruhollah Zamani) annesini hastaneden çıkartmak ve ona bir odacık bile olsa ev bulabilmek için çırpınır. Kendisi gibi yoksul arkadaşlarıyla zaman zaman hırsızlık yaparak, arada sanayide çalışarak para kazanmaya çalışır. Güvercinini çaldığı Haşim’in ona verdiği bir söz ve bir görev Ali’nin yaşama gayesine dönüşür. Ali eğer “Güneş Okulu”nun altından bir tünel kazarak mezarlığın altındaki hazineyi bulursa Haşim annesini hastaneden kurtaracaktır.
Ali ve arkadaşları bunun üzerine okula kayıt olur. Bilmeden de olsa hem kendi hayatlarını hem de okulun müdür yardımcısı Rafie’nin hayatını değiştirir. Filmin görünürdeki hikâyesi her ne kadar klasik ögelerle dolu olsa da filmin derinlerindeki duygu sizi her karesinde yakalıyor. Mecidi’nin kahramanı Ruhollah Zamani gerçek hayatta sokak çocuğu aslında. Filmdeki diğer oyuncular da hayatlarını çalışarak geçindirmek zorunda olan çocuklardan seçilmiş.
Film ilerledikçe Ali ve arkadaşlarının okulun altında kazmaya başladıkları tünelin sonu sanki kalbimize çıkacak gibi hissederiz. Bu bizi hem biraz tedirgin eden hem de sevindiren bir histir aslında.
Çocukların yüreğinde umut var
Güneş Okulu’ndaki bütün çocukların yüreğinde bir umut var. İnsanları öğüten, onları karanlık bir sistemin kölesi haline getiren çarkın içinde kaybolmamak için kimisi matematiğe sarılıyor kimisi ise futbola. Ali’nin umudu ise önce hazineyi daha sonra annesini kurtarmak üzerine. Bir de arkadaşı Abolfazl’ın ablası, kaçak Afganistan göçmeni Zahra’ya beslediği masum sevgisi var tabii. Bu sevginin nişanesi ise bir saç tokası. Zahra’yı yakalayan polislerden kurtardıklarında Zahra’nın elinde Ali’nin verdiği o tokayı sıkı sıkıya tuttuğunu görünce sevgisinin karşılıklı olduğunu anlıyoruz.
Filmin merkezinde Ali yer alsa da okuldaki müdür yardımcısı Rafie’den bahsetmemek olmaz. Mecidi’nin merhametli bir öğretmen olarak resmettiği Rafie çocukların hâlinden anlayan ve dünyaya çocukların gözünden bakmayı başaran birisidir. Daha önce çektiği filmleri de düşününce, Mecidi kendisine bir rol yazsa ve bu filme koymak istese, muhakkak Rafie öğretmen olurdu diye düşünüyorum. Sadece öğreten değil aynı zamanda çocuklardan öğrenen bir karaktere sahiptir çünkü.
Herkes gittiğinde bile vazgeçmeyen Ali sonunda hazineyi bulmayı başarıyor. Her ne kadar hüsran gibi gözükse de Ali aslında özündeki temiz cevheri keşfediyor. Artık başına ne gelirse gelsin, kim ona hangi yalanları söylerse söylesin Ali içindeki doğruluğun peşinden gidecektir.
Ali’nin hikayesi Cahit Zarifoğlu gibi;
“Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları
Konuşurlar
İsterler
Susarlar”
diyor bize. Etrafınıza bir bakın, fark edin, onları tanıyın ve en önemlisi dokunun hayatlarına.
Her hikâyesi bizde iz bırakıyor
Mecid Mecidi’nin yoksulluk ve yoksunluk üzerine anlattığı her hikâye yüreğimizde mutlaka bir iz bırakıyor. Kimi zaman gözlerinden yoksun bir adam veya çocuk, kimi zaman bir ayakkabı alamayacak kadar yoksul bir aile… Dikkatli bakan gönüller Mecidi’nin anlattığı bu hikâyelerde suçluyu da masumu da kesin çizgilerle ayırmadığını fark ederler. Herkesin içinde iyiliğe, güzele, doğruya açılan bir kapı vardır. İnsana düşen görev karşısındaki gönülde yer alan bu kapıyı aralayacak anahtarı keşfetmektir. Mecidi’nin fıtrat sineması bu anahtarı nerede bulacağımıza ya da nerelerde aramamız gerektiğine dair ipuçlarıyla doludur.
Mecid Mecidi bir söyleşisinde şöyle diyor: “Merhamet olayı, benim hayata ve sinemaya bakış açımla ilgidir. Benim anlayışıma göre bütün insanlar, fıtri olarak çok temiz ve pak doğarlar. Ancak yaşadıkları ortamlar ve yürüdükleri yolda maalesef kirlenme, tozlanma söz konusu olur. Bence peygamberler de insanların kirlenmişliğini temizlemek ve aklamak için gelir. Ben de filmlerimde özellikle bu konuya yoğunlaşarak, insanların kalplerindeki o temiz ve fıtri olan gerçek merhamet tarafını yakalamalarını istiyorum.”
Çocukluğunda yoksul birisi olarak büyüyen Mecidi’nin filmlerini bu kadar başarılı yapan şey yazdığını ve çektiğini çok yakından tanıyor oluşudur. Hindistan’da çektiği “Bulutların Ötesinde” filmini izlerken hissettiğiniz fakirlik duygusuyla “Cennetin Çocukları” ya da “Güneşin Çocukları” filmlerindeki fakirliğin duygusu aynıdır. Çünkü insan böyledir, hakiki olanı tanımasa da yaşamasa da hisseder. Bu konuda beni en çok şaşırtan şey ise ‘Batı’nın da Mecidi filmlerine çok fazla teveccüh göstermesidir. Filmlerinde İslami referanslar olan bir yönetmen olarak Akademi Ödülleri’nde kısa listelere kalan, birçok filminin prömiyerini yurtdışında yapan ve sevilen bir yönetmen olmak elbette kolay değil. Bunu başarmasındaki en önemli etkenin duyguları, bütün insanların kendilerini görebilecekleri bir ayna gibi işlemesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Savaşların toprağından, evinden, vatanından ettiği mültecilere hafiften bile olsa burun kıvırırken, onlar hakkında atıp tutarken Mecidi’nin filmlerindeki Baranlar, Zahralar da gelsin aklımıza. Mecidi kuşkusuz yaşayan en önemli yönetmenlerden biri. Onun muhakkak merhamet üzerine söyleyeceği çok şey vardır. Ama onun ve sanatının bize söylediklerine doğru yerden bakabilmek ve en önemlisi hissedebilmek için bizim de merhametimizi diri tutmamız gerekiyor.