Türkiye’nin ilk özel milli bankası olan Adapazarı İslam Ticaret Bankası’nın tarihi binasında kurulan Adapazarı Ticaret Müzesi’nin bizlere vadettiği bir hikâyesi var. Bir bankanın hikâyesini anlatıyor bizlere, ekonomik esarete karşı bir direnişle, büyük bir gayret ve özveri ile kurulmuş bir bankanın: Adapazarı İslam Ticaret Bankası’nın. Adapazarı Ticaret Müzesi’nin önemini kendisini Adapazarı’nın tarihine adamış bir edebiyat insanı Fahri Tuna’ya sorduk.
Her bir müzenin şehrin kültürüne katkısı büyüktür. Özellikle müzeyi gezen ziyaretçilere tarih ile iç içe bulunma fırsatı oluşuyor. Aslında tarih ile bir araya gelmemizi, onunla çıplak gözle buluşmamızı sağlıyor. Müzeleri gezerken her bir eserin hikâyesi olduğunu biliyoruz. Buna elbette ki ambiyansın etkisi de vardır fakat bazen özellikle bir esere odaklanırız. Tüm bunları ise başlı başına kendi binasının tarihi öneme sahip olduğu bir müzede yapmaksa bambaşka bir duygu olur bizim için.
Adapazarı’nın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olan 21 Haziran tarihinde yeni bir müze açıldı; Adapazarı Ticaret Müzesi. Birçok kişinin önünden geçtiği bu binanın kapısında yıllardır kilit vardı ve kullanıma açık değildi. Eskiden, deyimi yerindeyse şehrin merkezinde fakat şehirden çok uzakta binanın önünden her gün habersiz bir kalabalık geçerdi. Neyse ki Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu’nun özverili çalışmaları ve Türk Ticaret Bankası Yönetiminin katkılarıyla Adapazarı Belediyesi tarafından restorasyon başta olmak üzere tüm çalışmaları tamamlanan müze, şehrin kurtuluş yıldönümünde, 21 Haziran 2024’de kapılarını açtı.
Müzenin giriş katında, ticaretin tarihçesi ve bankanın kuruluş hikâyesi anlatılmakta, öncesinde Adapazarı İslam Ticaret Bankası adıyla kullanılan Türk Ticaret Bankası’na dair detaylı bilgiler verilmektedir. İçerisinde hesap makineleri, eski bilgisayarlar, daktilolar, eski paralar ve daha birçok eser bulunuyor. Müzede dikkatimizi çeken eserlerden biri de ekranı bankanın çalışanı kullanırken yanmış olan eski bir bilgisayar. Dolayısıyla da çalışanın o anda ne yaptığı hâlâ daha ekrana yansımakta. Kullanıldığı zamanlar Adapazarı’nın üzerinden geçen tarihî İpek Yolu’na ait pek çok bilgilendirme de mevcut. Tabii müzenin kat edeceği bir yolu var, belki henüz içerisinde diğer müzelere kıyasla yeterince eser barındıramıyor fakat hemen hemen her gün müzeye yapılan bağışlar artmakta, buna bizzat kendim de şahit oldum. Müze ekibi de ziyaretçilere birkaç ay sonra yeniden gelmeleri gerektiğini, o zaman bambaşka bir müze daha göreceklerini belirtiyor. Bina aynı, ruh aynı, fakat müzenin içerisindeki eser coşkusu her geçen gün daha da artmakta.
Müze yalnızca bir Ticaret Müzesi olmamakla birlikte aynı zamanda içerisinde pek çok kültürel malzemeler yer alıyor. Bunlardan özellikle bir hikâyesi olduğunu ilk izlenimlerimle birlikte hissettiğim sergilenen bir vazo da dikkatimi çekti. Bu eserin hikâyesini müze müdürü Cem Erdivan’dan bizzat dinleme fırsatı buldum. 100 yıllık bir vazo olarak bağışlanan vazonun aslında 100 yıllık olmadığı, çok daha öncesine ait olduğu müzeyi ziyaret eden bir tarihçi sayesinde ortaya çıkmış. Müzelerde ziyaretçilere en çok keyif veren şeylerden biri de tarihi eserin süreç esnasında oluşan hikâyesini dinlemektir.
Adapazarı Ticaret Müzesi’ni, şehrimize katkılarını Adapazarı’nın tarihine yakından ilgi duyan yazar Fahri Tuna ile konuştuk.
“Olması gereken bir şehir ruhudur”
Sizce Adapazarı İslam Ticaret Bankasının başlıca özellikleri nelerdir?
1800’lerin ikinci yarısında devletimiz, Mithat Paşa aracılığıyla, Ziraat Bankası’nı kuruyor. Ardından Fransızlarla ortak Abdülhamit döneminde Osmanlı Bankası kuruluyor ve hem dünyada hem Türkiye’de faizli bankacılık hızla yaygınlaşıyor. Tam da o günlerde, bundan tam 111 sene önce, Adapazarı’nda, 13 Adapazarlı tüccar, 9 Mart 1913 günü, Türk-İslâm dünyasında bir ilke imza atıyorlar: Faizsiz bir şekilde, Adapazarı İslam Ticaret Bankası Osmanlı Bonmarşesi’ni kuruyorlar. 1926 genel kurulunda ‘artık Türkiye’de gayri Müslim kalmadığı’ gerekçesiyle adındaki İslam kelimesini kaldırıyor, Adapazarı Türk Ticaret Bankası’na dönüşüyor. O sırada büyüyor banka ve 1934 yılına gelindiğinde, 35 şubeli, Genel Merkezi Ankara’da olan bir büyük bankaya dönüşünce de artık Adapazarı kelimesini de kaldırıyorlar. Türk Ticaret Bankası bir ara 412 şubeli bir ulusal ve büyük bankaya dönüşmüştü. Şimdi bu bankanın, benim gibi yazar ama aynı zamanda kültür tarihçisi olan birisi için üç özelliği var. Birincisi 1913’ten 1930’a kadar on yedi yıl, otuza yakın şubeye ulaşıyorlar o sırada ve dünya tarihinde ilk defa, başarıyla faizsiz bir bankacılık örneği uygulaması gerçekleştiriyor. Esnafı, tüccarı, faize, kapitalizme ezdirmemek yolunda çok güzel bir örnektir. Birinci özelliği bu. İkincisi, Adapazarı’nda olması gereken bir şehir ruhu vardır, onu sergiliyorlar: 1 numaralı kurucusu Sipahizade Hamit Bey, Manav dediğimiz – benim de dâhil olduğum yerli Türk, 2 numaralı Adem Beyzade İbrahim Bey eski bir Belediye Başkanı ve Boşnak, 3 numaralı Şumnuluzade Mehmet Efendi adı üzerinde Bulgaristan göçmeni, 4 numaralı kurucu Diyarbakır’dan gelen biri. 5 numaralı Kafkasya’dan gelen biri, 6 numaralı işte Selanik’ten… Yani baktığınız zaman, İslâm’ın birleştirici ve bütünleştirici ruhunu, Adapazarı’nda bizi biz yapan özelliğini görüyoruz. Bankanın, ırkçılık merkezli memleketçilik şovenizminden uzak, etnisiteden ırak tamamen hoşgörü, kardeşlik ve ümmet bilinciyle kurulduğunu görüyoruz. Bu çok önemli bir şey. Bir de bunların üçüncü temel özellikleri ise bugün bile hâlâ nasıl bir şehir kültürü ve şehir ruhu birlikteliği olması konusunda güzel bir ürünü kurdular. Bu açıdan önemsiyorum.
Eser bağışlayan herkesin duyarlılıklarını tebrik ediyorum
Müzeyi ilk ziyaretimde dikkatimi çeken şey hâlâ daha müzeye eserlerin bağışlandığı, bazı sergilenen eserlerde ise bağışçının isimlerinin bulunduğu oldu. Sizce bu müzeye yaşayan ve yaşatan bir müze diyebilir miyiz?
Tabii ki diyebiliriz. Gerçekten de doğru bir tespitiniz var. Yaşayan ve yaşatan bir müze. Orada sadece bankanın tarihi yok. Şehrin ticaret tarihi adına da çok güzel bir sergilemeler var. Bağışlar var, ben de birkaç parça eşya götürmeyi düşünüyorum. Oraya eser bağışlayan herkesi duyarlılıkları için tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum şehrim adına.
Edebiyatçı ve yazarsınız ama aynı zamanda Adapazarı şehrini, kültürüyle de ilgilenen bir tarihçi olarak müzenin kurulacağı haberini aldığınızda ilk neler hissetmiştiniz?
Çok mutlu olmuştum. Benim 25 yıldır savunduğum bir tez vardı. Türkiye’de, adında pazar olan çok az şehir var. Eskişehir’de Odunpazarı, Ankara’da Samanpazarı ve Beypazarı var, bir de biz varız. Yani Adapazarı var. Adından Pazar olan başka bir il yok ülkemizde. Adapazarı tarihinde, ticaret merkezli, ticaret temalı, ticaret odaklı bir banka var orada. Ve bugüne kadar bunu, Ticaret Sanayi Odası yapsın diye yazıları yazdım, uğraştım, kamuoyu oluşturmaya çalıştım ama onlar sahip çıkmadılar. Çok ilginç; bir belediye, Adapazarı Belediyesi çok doğru bir iş yaptı. Çok mutlu oldum, duyduğumda ve aynı heyecanla bugün bu mutluluğu taşıyorum. O yüzden Adapazarı Belediye Başkanımız Mutlu Işıksu’yu ve ekibini yürekten tebrik ediyor, çok teşekkür ediyorum.
Şehrin tanınmasına vesile olacağını düşünüyorum
Adapazarı Türk Ticaret Müzesi’nden beklentileriniz neler?
Tabii müzelerin temel misyonu, o şehirde yaşayanlarda ve şehre dışarıdan ziyarete gelenlerde bir bilinç, şuur oluşturması. Ben üç fayda bekliyorum bu müzeden. Birincisi şehri yönetenlerin bizim şehrimiz de çok güçlü ve derin bir şehirmiş şuuruna varmaları, ikincisi bizim gibi belli bir yaşa gelmiş insanların bölük pörçük bildiği, konuştuğu, duyduğu ya da farkında olmadığı zenginliklerin topluca gösterilmesi, üçüncü olarak da sizin kuşağının özellikle yaşları 15 ile 30 arasında olan genç kuşağın, “Bizim tarihimize bakın, Türk – İslâm tarihinde ilk defa bir girişimci bankanın bu şehirde kurulmuş ve ne kadar derin ve geniş bir ticaret kültürü varmış burada” demeleri. Hatta o zamanlar fabrikalar var, sanayi kültürü varmış deyip özgüvenlerinin artması, daha şehirlerini tanımaları ve sevmeleri bu yönde ciddi bir katkı sunacağını düşünüyorum.
Yaşayabilmesi için halkımızın ilgi göstermesi lazım
Ticaret hatırasını yaşatmak amacıyla kurulan bu müzeyi yaşatmak için bizlere ne gibi görevler düşüyor? Çünkü yaşayan bir müzenin aynı zamanda yaşatılması da gerekiyor.
Kesinlikle tabii bunun yaşayabilmesi için vatandaşlarımızın hep ilgi göstermesi lazım. Eğer halk ilgi göstermezse, çalışmalar yavaşlar, yapılan güzellikler devam etmez. O bakımdan özellikle gençlerin, okulların, eğitimcilerin ve dışarıdan şehre gelenlerin doğru yönlendirmesiyle bir defa bunun devam etmesi gerek. Diğer yandan, kırklarda, ellilerde, altmışlarda, yetmişlerde, seksenlerde, Adapazarı’nda çok güzel bir ticaret kültüründen bahsediliyor. Tamamen güvene dayalı. Bugünkü vahşi kapitalizme tümüyle karşı, dayanışmaya dayalı hoşgörüye dayalı, birbirinin müşterisini çalmaya değil aksine kimde sıkıntı varsa onu desteklemeye dayalı ve birbirinin acısını, sevincini bilen birisini çekinde senedinde ona destek olan böyle bir cennet gibi bir Adapazarı ticaret kültürü var işte. Bunu da bu müze sayesinde bu hatıralarla bahsettiği gündeme gelmesi ve yeniden neşvünema ve hayat bulması yönünde, bir bilince bir ilgiye ve aynı zamanda bir uygulamaya da inşallah adım atılmasına vesile olur, bir açılım sağlar diye ümit ediyorum.
Müzeyi dikkatle gezdim
Son bir soru sormak istiyorum, şöyle müzeyi ben gezerken hemen hemen her eserin bir hikayesi olduğunu fark ettim ki, müze müdürümüz de bir vazonun ilgi çekici hikayesini anlattı. Sizin bu müzede en çok dikkatinizi çeken ne oldu?
Tabii ben müzeyi dikkatle gezdim, çok da güzel anlatıyor rehberler. Beş rehber ayarlamışlar çok da güzel anlattılar. Benim orada tabii en çok dikkatimi çeken paranın tarihi oldu. Banka olduğu için paranın tarihini anlatıyorlar. Tabii benim en çok ilgimi çeken paradan nefret eden bir yazar olarak paranın bulunması ve onun serüveni dikkatimi çekti. En çok ilgimi çeken bölüm paranın serüveni oldu.
Çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim. Genç arkadaşlarımızın şehrimize katkılarından her zaman mutluluk duydum. Başarılar diliyorum.