Samimi, içten ve sade müziğiyle kısa zamanda hem yurt içinde hem de yurt dışında önemli işlere imza atan ve sektörün dikkatini çeken Büşra Kayıkçı, bu sayıda Litros Sanat’ın konuğu oldu. Bugünleri hayal dahi etmediğini söyleyen Kayıkçı, “Sadece aklıma bir şeyler geliyor ve onları yapmaya koyuluyorum tüm samimiyetimle. Evimin neredeyse her odasında bir piyanom var. Ben böyle yaşıyorum hiç kimse dinlemese bile. Bir şey ispatlama derdinde değilim. Sadece gerek müzik gerek seçtiğim görseller gerekse yazdığım kısa metinlerle beraber bir bütün halinde kendimi aktarmaya çalışıyorum. Çok şükür pişmanlık duymadığımız işlerle yolumuza devam ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Büşra Kayıkçı… Son yılların en dikkat çeken piyano sanatçılarından biri. Kendisini 2019 yılından beri takip ediyorum. İlk röportajı da o zaman yapmıştık… O zamanlarda Doğum ve Yol eserleri ile müzikseverlerin keşfetmeye başladığı Kayıkçı, o günden bugüne çok önemli işlere imza attı. Avrupa’nın birçok noktasında müziğiyle insanlarla buluşan Kayıkçı, alanının usta sanatçıları tarafından da övgülerle adından söz ettirdi. Mimari ve resime olan ilgisinin de kendisini beslediğini söyleyen Kayıkçı, şu an yeni bir albüm hazırlığı içinde. Klasik müzik sektörünün en önemli plak şirketlerinden Warner Classics ile anlaşma imzalayan ve bu şirketin ilk Türk kadın bestecisi olan Kayıkçı, 24 Kasım’da Places adlı çalışmasını piyasaya sürecek. Samimi, içten ve sade müziğiyle dinleyicinin gönlünde farklı bir yer edinen Kayıkçı, hakettiği bir ödül ile de başarısını taçlandırdı. 10 yıldır düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri’nde bu yıl ilk kez takdim edilecek olan “Necip Fazıl Müzik Ödülü”ne layık görülen Kayıkçı, duygularını Litros Sanat okurları için şöyle anlattı: “Sadece Necip Fazıl Ödülleri adına değil, benim için de bir ilk. İlk defa müzik alanında bir ödüle layık görülüyorum. Bu açıdan iki kez kıymetli. Elbette bu ödülü alan ilk kişi olmak da çok motive edici. Ödül demek, görülmek demek, dinleniyor olmak demek. Bir yönüyle de belki anlaşılmak demek. Zaten biraz da bunun için üretmiyor muyuz?”
Müziğin hayatınızdaki anlamı nedir?
Müzik benim için en duru haliyle bir ifade biçimi. Ben en yakınlarımla paylaşımda bulunmak dışında kendimi insanlara çok açan biri değilim. Ama açmayı isteyen bir tarafım da var. Zamanla fark ettim ki bunu müzikle yapmak benim için daha kolay ve olası. Şimdi mesleğim olsa bile durum değişmedi. Mesela konuşarak halledemeyeceğim bir derdim olduğunda veya muhatabıma ulaşamadığımda evde yüksek sesle şarkı söylerim. Boğazımdaki düğüm rahatlar.
Sizi bilen biliyor ama bize müziğe başlama hikâyenizden bahseder misiniz?
Bebeklik videolarımda hep kasetleri karıştırdığım, kasetçaların önünden ayrılmadığım, meşhur 90’lar şarkılarını sürekli ezbere söylediğim görüntüler var. İçimde bununla doğmuşum aslında bence. Fakat ciddi bir şekilde başlangıç hikâyem 9 yaşlarına dayanıyor. Babamın bir gece eve org ile gelerek sürpriz yaptı. Hiç böyle bir isteğim olmamıştı açıkçası ama o günü asla unutmam. Sonra evimize en yakın kurs, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne kaydoldum. Orada org, klavye ve Klasik Batı Müziği, piyano sınıfları vardı. Ben çocuk aklımla, babam bana org aldı diye org sınıfını istiyorum diye tutturmuştum. Annem kayıt günü ısrar etmedi ama sonradan benden habersiz sınıfımı değiştirip Klasik Batı Müziği bölümüne yazdırmış. Kursun ilk günü biraz bozulmuştum ama iyi ki de öyle yapmış.
Üniversite eğitiminiz mimarlık üzerine. Aynı zamanda resim de yapıyordunuz. Bugün bunlara devam ediyor musunuz? Şu an mimarlık ya da resim hayatınızın neresinde?
Mimarlığın hizmet, üretim kısmında yokum. Ama yenilikleri ve yayınları takip ederim. Sık sık resim yaparım. Biçimden ziyade renkler ile uğraşmak zihnimi açar. Müzikteki yorgunluğumu ve kimi zaman bıkkınlığımı alır. Tekrardan şarj olmam, motive olmam için…
Görsel sanatlar zihnimi berraklaştırır
Aslında baktığınızda resim, müzik hatta mimarlık hepsi sanatın bir parçası bana göre… Farklı alanlarda uğraş sizin müziğinizi nasıl etkiliyor?
Renklerin frekansı olduğunu okumuştum bir kitapta. Bu bilgiyi öğrenince benim için bir puzzle parçası tamamlanmış gibi oldu. Çünkü örneğin yarım kalan bir besteden kafamı kaldırıp resime, mimariye, genel itibariyle görsel sanatlara yöneldiğim zaman kendimde bir canlanma hali hissederim. Yarım kalan işime geri döndüğümde fark ederim ki zihnim daha berraklaşmış olur. Belki de benim için bir senaryo gibidir notalar, eksik kareleri tamamlamak için görmem gereken imajlar vardır…
Çocuk kitabı çizerliği de yapmıştınız daha önce… Var mı yine öyle bir plan? Albüm kapağınızı da siz tasarlamıştınız.
Çocuk kitapları eski projeler. Ketebe çocuk ile yaklaşık 2 yıl önce iki kitap çalışması yaptık. Renkli Çoraplı Kuzgun ve Postacı Fero. Kitapları ben yazmadım sadece çizerliğini yaptım. Benim için ilkti ve çok keyifli geçti. Çünkü kendi stilimi yansıtmam konusunda son derece özgürdüm. Sonrasında vaktim olmadığı için başka bir çocuk kitabı projesinde bulunamadım açıkçası. Şimdilik benzer bir planım yok.
Places albümümünün kapak tasarımları bana ait. Kimisinde sadece benim çizimlerimden bazı detayları kullandık. Kimisinde ise fotoğraf üstü eskiz çalıştım. Fotoğrafları Şeyma Tuna çekti.
Yaranın ve şifanın aracısı…
Günde kaç saatinizi piyano ile geçirirsiniz?
Öğrencilik yıllarımda okul sonrası her gün en az iki saat çalardım ama şu anda böyle bir rutinim yok açıkçası. Bazı kere günlerce elimi sürmediğim olur. Multidisipliner bir çalışma sistemim olduğu için tek bir alanda uzun süre odaklanmak beni yavaşlatıyor.
Yaptığınız müziği minimalist, neo-klasik olarak tanımlamıştınız. Bugün hala o yolda mı ilerliyorsunuz? Neden bu tarz bir müzik anlayışını benimsediniz?
Ben minimalist akımla aslında üniversitede tanıştım. Her anlamda ruhumla, fıtratımla uyuşan öğretileri var. Akabinde müzikte de bu akımın etkilerini takip ettim araştırdım ve son derece uyumlandığımı hissettim. Bence bu insanın duygu dünyasıyla, mizacıyla alakalı bir şey. Müzik benim için performatif yeteneklerin sergilendiği bir alan değil. Yaranın ve şifanın aracısı…
Hala da bu yolda ilerliyorum fakat elektronik müzik, ses tasarımı, Orta Asya ve Orta Doğu müziklerinden de oldukça etkilenmeye başladım. 24 Kasım’da Warner Classics etiketiyle çıkacak olan albümde bunun etkilerini görebilirsiniz.
Müziğinizdeki bu sadelik normal yaşantınızın da mottolarından biridir diyebilir miyiz?
Sade hayatı her açıdan severim. Çok kereler evimi taşımak zorunda kaldım. Zaten çok merakım yoktu ama bütün bu serüvenlerin neticesinde tabiri caizse eşyadan iyice nefret etmeye başladım. Sık sık etrafımı gözden geçirir, eleme yaparım. İç mimarlık sektöründe devam etmek istemeyişimin sebeplerinden birisi de budur. Kimisine çok akıllıca gelmez ama ben kendi içimde onaylamadığım bir işin aracılığını yapabilecek güçte birisi değilim.
Günümüzde öne çıkan elektronik alt yapılı müzik anlayışı var. Sizin müziğinize popüler olanı ilave etmek gibi bir düşünceniz var mı?
Elektronik alt yapıyı kullanmanın pek çok yöntemi var. Onlar da kendi içinde alt janrlara ayrılıyor. Ben atmosferik sesleri ve organik kayıtlarla yapılmış ses tasarımlarını parçalarımda zaten kullanıyorum şu an. Lana Del Rey ile düet yapma hayalim var açıkçası.
Bugünleri hayal dahi etmemiştim
Bugün artık bilinen ve belli bir kitle tarafından takip edilen bir sanatçısınız. Ama yaptığınız bu müzik nasıl karşılık buluyor sizce müzikseverler tarafında?
Benim yaptığım müziğin çok butik bir kitlesi var. Onlardan da her zaman tam destek görüyorum. Bazen benim bile düşünemediğim tanımlamalar yapıyorlar ve arka planını hiç bilmeden o kadar doğru bir yere temas ediyorlar ki… Beste, Farsça kökenli bir kelime ve anlamı bağ kurmak demek. Biz bu bağı kurduk bence bunun somut örneklerini sık sık görüyorum ve bunun için çok müteşekkirim.
2019 yılında sizinle röportaj yapmıştık, o günden bu güne o kadar güzel işler yaptınız… Sizin tanınmanızda da önemli bir paya sahip olan Doğum adlı eseriniz New York Theatre Ballet dans okulunun modern dans gösterisinde kullanıldı ve The New York Times’ta bu konuşuldu. Galata’dan esinlenerek yazdığın Kuledibi no. 1 isimli çalışman The Wall Street Journal’de yayımlanan İstanbul temalı bir makalede müzik önerileri arasında yer aldı. DG Classics’te albümü olan ilk Türk müzisyen olarak tarihe geçtin. Siz geriye dönüp baktığınızda bugünkü geldiğiniz noktadan memnun musunuz? Başardım diyor musunuz?
Hayır hiçbir zaman böyle bir düşüncem olmadı. Çok şükür pişmanlık duymadığımız işlerle yolumuza devam ediyoruz. Açıkçası bunları hiç hayal dahi etmemiştim. Sadece aklıma bir şeyler geliyor ve onları yapmaya koyuluyorum tüm samimiyetimle. Her şey yoldayken bir bir gelişti. Ben kendimi bildim bileli bu enstrümanlayım. Hayatımın karmaşık bir döneminde müzik yazmayı istemek ilham oldu. Yola çıktıktan sonra ise bütün bu saydığınız işleri yapmak sosyal medyanın etkisi ile nasip oldu. Başka herhangi bir bağlantım yoktu zaten o zamanlar. Kimisinin Spotify’da karşısına çıktım, kimisinin Linkedin’de. Gerçekten benim için de şaşırtıcıydı. Benim en başından beri tek derdim ve uğraşım, kendimi; gerek müzik gerek seçtiğim görseller ve yazdığım kısa metinlerle beraber bir bütün halinde tam ve eksiksiz olduğu gibi aktarabilmek. Samimiyeti çok önemserim. Bunun eninde sonunda karşılık göreceğine inancım sonsuz.
Müzik anlamında hayatımın dönüm noktası diyeceğiniz bir an oldu mu?
Geçtiğimiz nisan ayında Warner Classics ile olan imzamızı ilan ettik. Warner Classics, klasik müzik sektörünün en önemli plak şirketlerinden. Ben de bu şirketin ilk Türk kadın bestecisiyim.
Yeni albümde kızımın oyuncak sesleri var
En son yanılmıyorsam sizi Bluets albümünde dinledik. Ah Kosmos ile ortak bir çalışma idi… Bu günlerde neler yapıyorsunuz? Yeni bir hazırlık içinde olduğunuzu söylemiştiniz. Solo bir albüm mü geliyor?
24 Kasım’da Warner Classics etiketiyle Places isimli albümüm çıkacak. Piyano için yazılmış 12 eserden oluşuyor. Bu kez cd ve plak da hazırladık. Bu albüm aslında Eskizler albümünün devamı niteliğinde bir çalışma. Eskizler albümündeki besteler bana yeni tasarlanmaya başlanan bir mekânın taslakları hissini verirken bu albümde artık o mekânların içinde gezindiğimi hissettim. Albümden iki çalışmayı klipleriye beraber yayınladık, Quba ve Olive Tree. Bu albümde elektronik altyapı ve ses tasarımı kullandım. Hatta bir şarkıda kızımın oyuncaklarının sesinden oluşturduğum atmosferik bir motif var. Şu anda da Avrupa konserlerim devam etmekte. Albümün yayınlanmasından sonra da minik bir turneye çıkacağım inşallah.
Erlend Oye’nin beni dinlemesi şahane bir andı
Yurt dışı konusunu açılmışken oradaki sahnelerinizi de konuşalım istiyorum. Londra, Belçika, Hollanda, Almanya’da çok güzel konserler verdiniz. Oranın insanları yaptığın müziğe daha aşina aslında. Nasıl dönüşler aldınız bu konserlerden?
Hepsi çok özeldi, hepsinde değişik anlar yaşadım. Gerçekten çok ilgililer fakat bunun oranın insanı olmaktan ziyade başka pek çok sebebi olduğuna da şahidim. Yaşadıkları yerlerde çoğu mekânlara ulaşım çok rahat ve az vakit alıyor. Biletler uygun. Küçük yerlerde bile büyük şehirleri aratmayacak kapasitede salonları var. Dolayısıyla sık sık bu tarz etkinliklere katılım sağlamak hiç zor değil. Kimi zaman yönetmenlerle tanışıyorum, kimi zaman severek dinlediğim müzisyenlere denk geliyorum. Geçen yaz Almanya’da Kings of Convenience grubundan Erlend Øye ile tanıştık. Festivalin ana sanatçısıydı grup, Erlend beni dinlemeye gelmişti. Son şarkıyı çalmadan önce seyircilerin arasında onu fark ettim ve kendimi tutamayıp el sallamıştım. Çünkü ben bu grubu 11 yaşımdan beri büyük bir hayranlıkla dinliyorum. Benim için şahane bir andı gerçekten.
Yurt dışına açılmanız sizin müziğinizi nasıl etkiledi?
Her müzikal birliktelik bana da yeni bir alan öğretiyor. Bazen daha önce hiç denemediğim yollardan müzik yapma teklifleri ile karşılaşıyorum. Nasıl yapacağımı o an bilmesem bile, asla geri çevirmem. Kervan yolda dizilir derler. Ben de tamamen bu anlayışla bilmiyorsam da öğrenirim diyerek farklı işbirliklerinde bulundum. Tabii bu başka sanatçıların sizi hiç tanımayan kitlesi tarafından da görülmenizi sağlıyor.
Büşra Kayıkçı’nın hayali nedir?
Ben pek hayal kuran birisi değilim. Daha doğrusu elimdeki malzemelerle bir sonraki adımda olası neler vardır onların peşine düşerim sadece. Buna ne kadar hayal denir bilemiyorum? Ama aklımın bir köşesinde film müziği oscar’ı almak duruyor her zaman.
Sinema bestelerimin ilham kaynaklarından
Siz kendi bestelerinizi yapıyorsunuz. Doğum, Yol bugün Büşra Kayıkçı denildiğinde ilk akla gelen eserler… Nasıl bir üretim süreciniz olur? Nelerden etkilenirsiniz?
Her şeyden etkilenebilirim. Paul Valery’e ait çok sevdiğim bir söz var ‘ Her şey şarkım için bir bahane’. Sinemadan, biyografilerden, doğadan… Ama bunların içinde beni en hızlı harekete geçiren şey sinemadır. Hemen senaryonun içine girerim, karakterlerden birinin kıyafetini üstüme giyerim. Günlerce onun dünyasında yaşayabilirim. Bu biraz yorucu bir durum ama neticesinde mutlaka bana bir şeyler yazdırır.
Konusu açılmışken dizi ve film müziği yapma hayalinizden bahsetmiştiniz daha öncelerde. Ama bugün iş çok farklı bir noktaya geldi. Bugün bu hayaliniz devam ediyor mu?
Farklı bir noktada değil aslında, nihayetinde hala müzik yazıyorum. Henüz kesinleşmemiş bir kaç film müziği projesi var şu an masamda. Netleştiğinde mutlaka duyurusunu yapacağız.
Bir şey ispatlama derdinde değilim
27.İstanbul Caz Festivali’ne davet edilmenizden sonra bazı hadiseler yaşandı. 21. yüzyılda, müslüman bir ülkede yaşamamamıza rağmen tesettürlü bir piyanistin olmasına şaşıran insanlar çıkmıştı. Siz sadece işinizi yapmaya devam ettiniz. Bu günlerde bir acaba dediğiniz oldu mu?
Sadece müzik değil genel olarak mutmain bir şekilde bağlı olduğum bir şeyden başkalarının yorumlarıyla soğuyacak karakterde biri değilim. O yüzden hiç böyle bir an yaşamadım. Geri çekilmek gibi bir şey söz konusu bile değil ki zaten. Evimin neredeyse her odasında bir piyanom var. Ben böyle yaşıyorum hiç kimse dinlemese bile. Bir şey ispatlama derdinde değilim.
Bu çelişkilere aşinayız maalesef
Bugünlerde Paris Olimpiyatlarında Fransız oyuncularına başörtüsü yasağı da getirildi. Dünyadan birçok kişiden tepki geldi. Sanat, spor farketmeksizin insanın kendi seçimlerine göre yaşamasının önünde engel çıkaranlar var. Bu konuda düşünceniz nedir?
Başka meselelerde özgürlüğün azılı bir savunucusuyken Müslüman kadınlara gelince uygulanan bu yaptırımlar şaşırtıcı derecede çelişkili. Ama biz bu çelişkilerin ortasında ilk defa kalmıyoruz. Aşinayız maalesef.
Sizin muhafazakâr birçok sanatçıya ilham olduğunuzunu, örnek olduğunuzu düşünüyorum. Aynı kanıda mısınız?
Şeref duyarım. Bunu dile getiren pek çok insanla karşılaşıyorum ben de. Mesajlar alıyorum. Bir vesile oluyor, bir kapı aralayabiliyorsak ne mutlu.