Bir Zanzibar Senaryosu

15 dakikada okunur

  • İç, Gece, Fatih

Şeyh Galip Hüsn ü Aşk’ta; “Yaralı gönlü aynanın içinde Zengibar’ı dolaşmaktaydı.” der ve devam eder: “Hele şu günahkâr feleğin işine bir bak ki, Zengibar’a ayna götürüp duruyor.” 18. yüzyıl Osmanlı şairi, hiç gelmediği bir adayı kalbi kırık bir aşığın dolaştığı yer olarak uzaklığıyla işaret ederken, acaba Stone Town’ın aynalarla çevrili konaklarından haberdar mıydı? Adanın başkentinde gördüğüm her aynada fotoğraf çekerken dilimde hep bu beyitler vardı. Zanzibar, prodüktörlüğünü ve senaristliğini yaptığım Twende/Hadi belgesel serisiyle, 2024 yılının neredeyse yarısında hayatımın merkezi oldu. Şimdi size bu adadaki bazı an(ı)larımdan bahsedeceğim. 

  • İç, Gece, Kilimanjaro Havalimanı

İlk bölüm senaryosunda bazı değişiklikler yaparken nihayet yedi saatin ardından uçağımız Kilimanjaro yolcuları için iniş yaptı. Zanzibar yolcularının uçaktan inmesi yasak. Camdan bavulların nakliyesini izlerken bize ait herhangi bir şey var mı diye bakıyorum. Afrika uçaklarında bavulların yanlış duraklarda boşaltılması pek çok kişinin başına gelmiş. Yeniden havalanıyoruz. Yola çıkmak için hazırlandığımız koca bir hafta ve hatta yol boyunca neredeyse hiç uyumadım. Göz kapaklarım açık kalmakta zorlansa da zihnim buna direniyor. On bir kişiden oluşan belgesel ekibimizin ve yanımızdaki ekipmanların başına bir şey gelmeden, sekiz bölüm çekip evimize dönebilecek miyiz? Bu düşünce gerginliğimi yükseltip heyecanımı ezip geçiyor. Saatler sonra tüm malzemelerimizin ve bavullarımızın üç büyük minibüse yüklendiğinden emin olduğumuz an, 33°C ve %100 nem oranıyla Zanzibar bize Karibu (Hoş geldiniz) dedi. Asente (Hoş bulduk) Zanzibar, asente!.. Dayanılmaz nem oranın, gerginliğimi şimdiden eritti. 

  • Dış, Gün, Stone Town’da Bir Sokak İftarı 

1800’lerden günümüze ulaşan bir mevlid icrası izliyoruz. İsmi Homu olan bu mevlitte sıraya dizilerek oturmuş bu gençler el ve kol hareketleri ile zikre ahenkle eşlik ediyor. Onların okyanus gibi dalgalanan bedenlerini izlerken, iftar bölümüne bu görüntülerle başlamaya karar veriyorum. Zanzibar, Doğu Afrika’da Ramazan ayını yaşayabileceğiniz en güzel yerlerden biri… Nüfusunun %99’u Müslüman olan bu adaya İslam, 10. yüzyılda tüccarlarla gelmiş. Farsça “Zengi-bar” yani “Siyahların Sahili” demek olan bu adada; yerli Bantu kökenliler, Arap yarımadasından gelenler, İran’dan göç eden Şirâzîler var. Bunlara Endonezya, Yemen ve Hindistan’dan gelenler de eklenince (Portekiz ve Umman hakimiyeti, Alman ve İngiliz sömürge dönemlerini de unutmayalım) çok farklı etnik unsurun barındığı melez bir ada meydana gelmiş. Bu akşamki iftar sofrası da bunun güzel bir örneği… Adanın en meşhur yemeği biryani (etli ve baharatlı pilav) ile orucumuzu açıyoruz. Adalılar parmaklarını o kadar güzel kaşık gibi kullanıyor ki bir süre nasıl yaptıklarını izliyorum. Birkaç başarısız denemeden sonra, meyve suyumun plastik kapağıyla yemeye karar veriyorum. Yanlış anlaşılmasın medeniyet beklentimden değil, parmaklarımı kaşık gibi kullanamıyor olma beceriksizliğimden. (Aç kalmamak için sırt çantamda kaşık taşımaya o an karar veriyorum.) 

  • Dış, Gün, Zinjbaar Zanzibar Camisi

Bu salavatlar, bize bayram namazı vaktinin yaklaştığını haber veriyor. Türkiye’den kilometrelerce uzakta ama aynı boylamdayız. Ülkemizle Zanzibar’ın aynı saat diliminde yer alması sadece bu iki ülkeyi aynı meridyen çizgisinde buluşturmuyor, kalplerimizi de birbirine bağlıyor. Bu cümleler drone görüntüleriyle ekranda akarken, kucağında bebeği ile çocuklarının elinden tutmuş, ihtiyarların koluna girmiş Zanzibar ahalisi akın akın camiye geliyor. O kadar güzel geliyorlar ki!.. İçimden sürekli Allah’ım iyi ki buradayım, şükürler olsun diyorum. Kadınlar ve kız çocukları sanki düğüne gider gibiler: rengârenk, tüllü, pırıltılı elbiselerle bayram namazı için saf tutuyorlar. Erkekler; bembeyaz elbiselerini renkli takkeleriyle kombinlemiş, bazılarının (muhtemelen Umman kökenliler) belinde gösterişli bir kuşak, başında sarık… Ve bayram namazı başlıyor. Aslında bugün arife olacaktı. Hilali izleyen Zanzibar Din İşleri yetkilileri dün akşam “Hilal göründü!” dedi ve bugün bayrama kavuştuk.  Burası Afrika, her an her şey değişebiliyor. Bir sokak iftarı daha çekecektik, artık mümkün değil. İlk şoku atlatınca Afrika felsefesine uyum sağlıyorum: Hakuna Matata!

  • Dış, Gün, Baharat Bahçeleri 

Zanzibar “Baharat Adası” olarak da bilinir. Aslında bu adaya baharatlar diğer baharat ülkelerinden çok daha sonra gelmiş. Portekizli denizcilerin baharat ticareti yaptığı 16. yüzyılda, Zanzibar baharat yolu üzerinde bulunuyormuş. İklimi ve toprağı müsait olunca bazı tüccarlar burada da baharat yetiştirmek istemiş. Bunun için halk örgütlenmiş ve kısa sürede baharat üretiminden iyi bir kazanç elde edilmiş. Şimdi, devlete ait baharat bahçelerinden birinde çekimdeyiz. Hindistan cevizi ikramı yapmak için şarkı söyleyerek ağaca tırmanan 70 yaşındaki Hamis, çevikliğiyle hepimizi kendisine hayran bırakıyor. Gençliğini ve dinçliğini Hindistan cevizi suyundan aldığını söylüyor. Ona özenip, İstanbul’a dönünce bizde her gün bir tane içsek diyoruz. Fakat Zanzibar’daki hesap Türkiye’ye uymuyor. Bu gençlik iksiri bize epey pahalıya patlayacak. Bahçeden ayrılmadan yaşımızla barıştık bile… 

  • Dış, Gece, Stone Town Sokakları

Taarab müziğinin kökleri Mısır’a uzanıyor. Bir grup müzisyen 1800’lerin sonunda Zanzibar sarayına getirilmiş ve yaptıkları müzik sarayın duvarlarını aşıp halka ulaşmış. Bütün gün sokak lezzetlerini çektikten sonra, Taarab bana ninni gibi geliyor. Yine de düşünmeden edemiyorum, acaba halktan saraya çıkan herhangi bir şey var mı? Gün bitmek üzere ama çekimler devam ediyor. Kulağımızda kalan nağmelerle şehrin dışındaki bir sokak çorbacısına doğru yol alıyoruz. Az önce çıktığımız mekânı geldiğimiz yerle kıyasladığımda, kaynaklar ne derse desin, Taarabın hâlen saray müziği olduğuna kanaat getiriyorum. Günler sonra gerçek bir Afrika sokağındayız. Çorbacı için set hazırlanırken yan yana kurulmuş diğer tezgâhları geziyorum. Nemden üstüne çiğ yağmış karpuzların birkaç kare fotoğrafını çektiğim esnada, satıcı teyze kendisinin de resme girdiğini iddia edip beni azarlıyor. Günlerdir karşılaştığım tek gergin Afrikalı! Ona Hakuna Matata deyip çektiğim fotoğrafı gösteriyorum. Çorbalar hazır, çekime ekip de dahil olacak. Kaç gündür buradayız hijyen konusunda ilk defa böyle bir durumla karşılaştık. Sonra mı? Yemem diyenden korkacaksın sözünü afiyet ve şifa duasıyla doğruladık. Afrika, bazı putlarımızı kırmak için çok iyi bir yer! Artık bundan eminim.  

  • Dış, Gündüz, Kızimkazi Köyü

Buradaki düğün adetlerinin en ilginci, kız ve erkek taraflarının kendi evlerinde ayrı ayrı eğlence düzenlemesi… Duf sesinin geldiği eve doğru ilerlerken bu kadar iç içe bir toplumda, nasıl oluyor da böyle bir adet var diye düşünüyorum. Hava o kadar yağmurlu ki şemsiyelerle ekipmanları korumak çok zor. Ne kadar ıslandığımız artık umurumuzda bile değil çünkü ekvator yağmurlarına yakalanmadığımız günlerde de nemden sırılsıklam geziyoruz. Saatlerce la-la-la-la şeklinde bir dufa eşlik eden müzikle eğlenen kız tarafında gelini göremedik. Meğer burada gelin olacak kızlar, düğünden bir ay önce akrabasının yanına yerleştirilir ve evlilikle ilgili eğitim alırmış. Gelinin bulunduğu eve gittiğimizde kendisinin gün boyu ayaklarını uzatarak odasından çıkmamasına, kimsenin de o odaya alınmamasına çok şaşırdık. Artık kendi kültürümüzde gelinlerin fazla görünür olduğunu düşünmeye başladım. 

  • Dış, Gündüz, Kızimkazi Sahili 
  1. yüzyıl Osmanlı denizcilerinden Piri Reis, Kitâb-ı Bahriye’sinde Doğu Afrika sahillerini anlatırken kıyı şeridindeki şehirleri ve adaları sayar, sıra Zanzibar’a geldiğinde buranın mis gibi amber koktuğundan bahseder. Adalılar ona, burada amber olmadığını kokunun kaynağının bir efsaneye dayandığını söyler. Efsane o ki… (Maalesef editörümün bana verdiği vuruşu çoktan aştım. Merak edenler YouTube’da Twende|Hadi’yi izleyebilir.) 

Siz bu hatıraları okurken; köydeki denizciler Piri Reis’ten ve ona atalarının anlattığı efsaneden habersiz balığa çıkıyordur. Kadınlar ve çocuklar, git saatinde okyanus üzerinde yürüyerek midye topluyordur. İtiraf ediyorum; hiçbir zaman hayalimdeki gibi karşı kıyıya ulaşamasam da benim için okyanusta yürümek yüzmekten daha fantastikti! 

Önceki Yazı

GÖLGELERİMİZDEN YONTTUĞUMUZ BÜSTLER

Sonraki Yazı

Bir Güzel Adam: Ersin Nazif Hoca

Son Yazılar