Dijital platformlarda birçok belgesel yer alıyor. Bugünlerde yayınlanan Terim belgeseli, belgesellerin ülkemizdeki yaygınlaşması üzerine birçok şey düşündürüyor. Nesnellik nasıl sağlanabilir? Neden önceden belgesel denildiğinde hayvanlar âlemi anlaşılıyordu?
90’lı yılların sonunda, 2000’li yılların başında çok sık duyduğum bir anket sorusu: “TV’de daha çok hangi tür programları izlersiniz?” Bu soruya istisnasız önde çıkan cevap; “belgesel” olmaktaydı. Dijitalin bu kadar yaygın olmadığı ve reyting ölçüm cihazlarıyla ilgili şaibelerin ön planda olduğu dönemde bu cevap birçoğumuzu gülümsetiyordu. Zannediyorum o zamanlar belgesel algımızda da bir problem söz konuydu, diyebilirim. Belgesel kelimesinin içerisini zürafalar, aslanlar, yılanlar, maymunlar ve ismini yeni duyduğumuz türden nice hayvan dolduruyordu. Belgesellerin yalnızca hayvanlar aleminden ibaret zannediyor olmamız bize öğretilen bir çaresizlikti belki de. Mafya dizileri furyası bittiğinde ağa dizileri başlıyordu ve TV’ye olan bağlılıkla birlikte kişilerde herhangi bir boşluk bırakılmıyordu. Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programındaki belgeseller gibi yapımlar ara ara belgesel türündeki farklı formatları bize öğretiyordu. Hayvanların âleminden başka âlemlerin olabileceği ve sunulabileceği gerçeğini öğrenmeye başlamıştı genel izleyici.
“Belgesel nedir?” sorusunun karşılığında bir genişlik olmasa da hayvan belgeselleri meselesi yalnızca klişe işlerin korunması anlamına geliyordu. Belli araştırmalar ve belgelerin ışığında sinematografik bir tabanda yapılması gereken ve arzu edilen belgesellerin nesnellikleri de tartışılır bir noktada duruyor, diyebilirim. Güzelleme yapmak için çekilmeyen biyografik anlamda kaç tane belgesel vardır? Bu sorunun cevabı bende yok gibi. Gerçekliğin algılarının yön değiştirmesi hem beyaz hem de kara bir propaganda biçimi haline dönüşmüyor mu?
Terim mi İmparator mu?
Belgesel meselesini konuşmak isteme sebebim son zamanlarda platformlardaki iyi-kötü belgesel bombardımanı diyebilirim. Sosyal medyada “trend topik” olan Netflix’te yayınlanan Terim belgeseliyle birlikte bu konuda bir şeyler söyleme ihtiyacı duydum ve tavsiyeler vermek istedim. Bir Galatasaraylı olarak Fatih Terim’e hayran olduğumu, belgeseli de çok sevdiğimi söyleyebilirim. Fakat belgesele olan duygusal yönelimim öznel olduğu için doğru bir yargı vermekten uzak duruyor. Belgeselin de duygulara olabildiğince boğulduğunu ve bir TRT belgeseli misali bazı ayrıntıları kenara koymak durumunda kaldığını iletebiliriz. Belgeselin en sevdiğim yönü doğru senaryo ve kompozisyon ile yola çıkılmış olması. Fatih Terim gibi ülkemizin futboldaki “imparator”u için yapılan bu işin dünyanın farklı coğrafyalarındaki kişileri için önemli olduğunu düşünüyorum. Yalnızca bir UEFA kupası değil iyi bir aile ilişkisi örneğini Terim’in hayatında izleyeceksiniz.
Okan Bayülgen ile kahve yolculuğu
Dijital platformlardaki başka belgesellerin geldiği süreç göz önüne alınırsa belgesellerin geniş bir yelpazede bizlere ulaştığını söyleyebiliriz. Bilindik formatların dışına çıkılıyor. Okan Bayülgen’in Blu TV’de yayınlanan Göz Açıp Kapayıncaya Kadar adlı kahve belgeselini de belki bu şekilde yorumlamakta fayda vardır. Kahve tutkunu birinin hayatının nasıl değişip dönüşebileceğini şahit oluyoruz. Kahramanımız Okan Bayülgen uyku ile uyanıklık arasında gidip geldiği bir noktada aniden kendini zamanın farklı şekilde aktığı bir dünyada bulması izleyiciyi de uyandırıyor. Bayülgen’e bu gizemli yolculuğunda her biri alanında uluslararası çapta tanınan farklı konuklar da eşlik ediyor. Senaryosunu Selin Atasoy ile Okan Bayülgen’in yazdığı dokü-dramada, kahvenin tarihinden türlerine, demleme şekillerinden, edebiyat, müzik, teknoloji, tıp gibi birçok alandaki yeri ve hakkında merak edilenler sıra dışı ve dinamik hikâye kurgusu içinde sinema filmi tadında ele alınıyor. Belgeseli izledikçe kahvenin tarihine yolculuk yaparken bir taraftan da kahve kokularıyla dolu dakikalar geçirecek ve önemli bilgiler elde edeceksiniz.
Trump bir Amerikan rüyası mı?
Amerikan eski başkanı Donald Trump’ın hayat hikâyesi “Trump Bir Amerikan Rüyası” başlığıyla Netflix’te yayınlanmıştı. Bu belgeseli izlemiş olmanın ciddi anlamda bana faydası oldu. Neye faydası var derseniz biyografik belgesellere nesnel bakışın orantılı olduğu gerçeğini göstermek gerekir. Trump’ın gençlik yıllarındaki ilerleyişinden siyasetin içerisinde var oluşuna kadar giden uzun yolculuk sunuluyor. 4 bölüm içinde izleyeceğiniz portre siyaset ve para ilişkisi anlamında birçok çıkarım yapmanıza faydalı olacaktır.
Dijital platformlardan yeni öneriler
Ragnarok
Ragnarok, küçük bir Norveç kasabasında yaşananları konu ediyor. Edda, ılık kışlara ve şiddetli yağmurlara maruz kalan bir kasabadır. Burada yaşayan insanlar, mevsim değişikliklerinden dolayı oldukça muzdariptir. Eğer kimse bu duruma müdahale etmezse, kıyamet çok da uzakta değildir. Olağanüstü güçlere sahip kişilerin hikayeleri biz mit tarihinin farklı yerlerine doğru götürüyor.
Gambit
Walter Tevis’in 1983 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan The Queen’s Gambit, Soğuk Savaş döneminde geçen bir hikayeyi işliyor. Dünyanın en iyi satranç oyuncularından biri olan Beth Harmon’ın hayatına odaklanılan dizinin başrolünü Anya Taylor-Joy üstleniyor. Ailesini kaybetmesinin ardından kurum tarafından büyütülen Beth, burada çalışan bir görevliden satranç oynamayı öğrenir. Satranç’ta olağanüstü bir yetenek sergileyen Beth, önüne çıkan tüm rakipleri yenmeyi başarır.
Sen Ben Lenin
Sinemalarda yakalayamadıysanız Sen Ben Lenin, bir kasabanın umudu olan heykelin çalınmasıyla yaşananları konu ediyor. Bir sahil kasabasının tek kurtuluş umudu turizmdir. Tam da bu sırada dalgalar, kasaba sahiline ahşap bir Lenin heykeli getirir. Heykelin turistlerin ilgisini çekmesinin ardından belediye heykeli meydana diker. Ülke gündeminde de yer alan bu heykel, herkesin dilindedir. Başbakan ve Rus heyeti ile görkemli bir açılışın planlandığı sırada Lenin heykeli çalınır. Tecrübeli komiser Erol ve genç komiser Ufuk, heykelin bulunması için Ankara’dan özel olarak görevlendirilir. Erol ve Ufuk’un heykeli bulmak için sadece on iki saatleri vardır. Eldeki delillerse kasabanın geçmişine uzanan bir yolun açılmasına neden olur.
Terapist
Dizinin başrollerinde Zeynep Çamcı, İlayda Alişan, Çağdaş Onur Öztürk ve Murat Kılıç gibi isimler yer alıyor. “Terapist” isimli dizide Dolunay Soysert, Muhammet Uzuner gibi isimler bulunuyor. Dizinin yönetmen koltuğunda Zeynep Dadak oturuyor. Dizide beş cinayet zanlısı, bir doktor ve gizemli bir cinayet üzerinden güçlü bir hikaye anlatılacak.
İstanbul Hesabı
İstanbul Hesabı 3 sezondan oluşuyor. Ahmet Mümtaz Taylan İstanbul’un gezilecek yerlerini sizin için geziyor. İstanbul Hesabı’nın 3 sezonunda da farklı konseptte içerikler bulunuyor. İstanbul’un turistik yönünü gezmek isteyenler, İstanbul’un gece hayatına ve arka bahçelerine göz atmak isteyenler burada buluşuyor.
Şaka Bi’ Yana
Hayattan kesitler anlatarak insanları güldüren stand-upçıların, kendi hayatlarının gerçekleri bu belgeselde ortaya dökülüyor. Stand-upın sırlarından bu işe nasıl başladıklarına, sahnede yaşadıkları anılardan kulis sohbetlerine, şakaları hazırlama süreçlerinden otosansüre kadar her konunun derinliklerine iniliyor. Mesut Süre, Cem İşçiler, Cihan Talay, Baturay Özdemir, Buse Sinem İren, Aslı Akbay, Oktay Şenol ve Rüya Aslangül’ü takip ettiğimiz komik bir yolculuğa hazır mısınız?
Börü 2039
2039 senesi beyin-makine arayüzlerinin, füzyon enerjisinin ve proto-kuantum bilgisayarların sivil dünyaya etkilerinin hissedildiği, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasındaki gerilimin gitgide tırmandığı bir yıl. Türkiye kendi askeri teknolojisini üreten, gizemli teknokrat Kemal Boratav sayesinde rakip ülkelerin seviyesine ulaşmış, karışan dünya düzeninde kendi ekseninde tarafsız bir bölgesel güç. Büyük teknoloji markaları ve Savunma Bakanlığının desteği ile rekor sürede bitirilen Ötüken Projesi sayesinde İstanbul’un yer altında, kozmik bir karargahta, dünyadaki iki süper bilgisayardan biri Beta+ yapay zeka KAM, ülkeye olabilecek tehditleri hesaplıyor ve Boratav’ın yeniden düzenlediği, taarruz ve “son çare müdahale” timi Börü’nün sayesinde senelerdir ülke terörizmden arınmış halde. Ta ki Mart 15 2039’a kadar…
40
Özgün “hard talk” formatını Türkiye’ye tanıtan “40”ta siyaset, sanat, spor ve popüler kültür dünyasının önde gelen isimleri, Cansu Canan Özgen’in yanıtlanması zor sorularına samimi cevaplar veriyor. Her bir yanıt için konuklara yalnızca 2 dakika süre ayrılan programda, toplamda 40 soru soruluyor. En sert soruların rengi kırmızı. Konuk cevap vermek istemediği soruları pas geçme hakkına sahip. Programda şimdiye kadar dile getirilmemiş ya da sorulması zor olanlar gün yüzüne çıkıyor.
Çamaşır Suyu
Yönetmen Büşra Bülbül’ün filmi Blu TV’deki kısa film seçkisi kısmında yer alıyor. Pusetteki bebeğiyle, merdiven silerek hayatını kazanmaya çalışan Sibel, birikmiş kiralarından dolayı evden atılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir taraftan çöplükte çalışan kocası Yılmaz’a ulaşıp durumu çözmeye çalışırken, bir taraftan da apartman dairelerini dolaşarak aylık merdiven parasını toplamaya çalışacaktır.