Büyük duyguların peşinde bir yönetmen

17 dakikada okunur

 

 3.Esenler Film Günleri kapsamında ülkemize gelecek İrlandalı Oscarlı yönetmen Jim Sheridan’ı, filmografisini mercek altına aldık. 

Festivaller, kısa film yarışmaları ve film günleri bizleri sinema dünyasının emektarlarıyla, sektörden insanlarla buluşturan yerlerdir. Onların yanında bizlere izlediğimiz filmleri yeniden belki hiç yolumuzun kesişmediği filmleri ilk kez izleme şansı verilen yerlerdir. Karşılaşma mekânı olarak ele alındığında bireysel, toplumsal ve sistemsel şekilde birçok açıdan bakmak mümkün. Baktığımız açılar sosyal, siyasi, felsefi olarak konumlandığımız yerlere göre değişebilir. Ama karşılaşma mekânları olarak kısa film yarışmaları, film günleri ve festivallerin katkısını, önemini engelleyemez. Onlardan biri de kendinden emin adımlarla ilerleyen “Esenler Film Günleri”. Bu yıl 3’üncüsü 11-15 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek etkinlik kendine has bir eminlikle ilerlemeye devam ediyor. Her sene farklı bir temayla düzenlenen organizasyonun bu seneki teması “çocuk”. Sinemada çocuk son zamanlarda birçok açıdan tekrar tartışmaya açıldı. Esenler Film Günleri’de hem çocuk seçkisi hem de düzenleyeceği panel ve söyleşilerle bir bakış açısı ortaya konacak. Film Günleri’nin uluslararası anlamındaki katkısı ise birbirinden değerli ismi İstanbul’da sinema severlerle buluşturuyor olması. İlk senesinde Azerbeycanlı yönetmen Elçin Musaoğlu’na, ikinci yılında İranlı usta oyuncu Homayoun Ershadi’ye “Onur Ödülü” verildi. Bu sene ise İrlandalı Oscarlı filmlerin yönetmeni Jim Sheridan’a verilecek. Bizde yazımızda Oscarlı yönetmeni yakın plana alacağız. 

Jim Sheridan’a yakın bir bakış

Uluslararası isimler festivallerin, yarışmaların gözdesidir. En çok kafa patlatılarak bir araştırma içine girilen kısımdır belki de. İrlandalı yönetmen Jim Sheridan 1949 doğumludur. Birçok şapkası bulunan Sheridan’ın kendini sinemada öne çıkardığı ve ben buradayım dediği filmler “Sol Ayağım” ve “Babam İçin”dir. İlk uzun metraj filmi “Sol Ayağım” ile  2 dalda Oscar alırken, geniş bir seyirci kitlesine de ulaştı. Ülkesinde yaşanan sorunlara dram ve eğlence öğelerini de ekleyerek sinemada unutulmaz izler bırakan yönetmen “Babam İçin” filmiyle de  “Altın Ayı” ödülüne layık görüldü. Sonrasında “Boksör” ve “Yeni Bir Ülkede” filmleriyle devam ettiği kariyerinde ödüller ve adaylıklar noktasında bahtı açıktır. Adaylıklar, ödüller olsun olmasın Sheridan film yapmaya devam etti. Filmografisinde “Yeni Bir Ülkede”, “Get Rich or Die Tryin”, “Kardeşler”, “Korku Evi”, “The Secret Scripture”, “H-Block” filmleri yer alıyor. Aile kavramını ayrı bir hassasiyetle ele alan yönetmen aynı zamanda İrlanda sinemasınında önemli filmlerine imza attığını da belirtmek lazım. 

2003 yılında ülkemize 22. İstanbul Film Festivali kapsamında gelen Jim Sheridan kendine ilk Oscar’ını kazandıran “Sol Ayağım” filminin yapılış sürecini şöyle anlatıyor: “…Böyle bir filmde oynayacak bir aktör bulmak çok zor olduğu için, yapımcının sekreterinden senaryoyu İrlanda pasaportu olduğunu öğrendiğim Daniel Day-Lewis’e göndermesini istedim. Senaryo, başlığından dolayı Lewis’in ilgisini çekmişti. Tamamını okuyup beğendi ve filmde rol almayı gerçekten istediğine karar verdi. Böylece film başlamış oldu.Bana gelince, filmi paraya ihtiyacım olduğu için yaptım.ABD’de yaşadığımız sekiz yılın ardından İrlanda’ya geri dönmüş ve parasız kalmıştım.” Zor şartlar sonucu ortaya çıkan “Sol Ayağım”ın sinema tarihinde önemli ve iyi bir film olarak yer alıyor olması da sinemanın sürprizlerindendir. Aynı zamanda daha sonrasında iki filmde birlikte çalışacağı Daniel Day-Lewis’le yolunun İrlanda pasaportuna sahip olmasından dolayı kesişmesi de ilginçtir. Daniel Day-Lewis metot oyunculuğu denildiğinde dünya sinemasında ilk akla gelen isimlerdendir. “Sol Ayağım” filmindeki rolü için uzunca bir süre sadece sol ayağını hareket ettirerek davrandığı belirtiliyor. Her rolü içinde çekimler öncesinde çeşitli hazırlıkları olduğu biliniyor. Role kendini kaptırması sonucunda ise oyunculuk zirveye çıkıyor ama birlikte bir film üretmek daha da zorlaşıyor. Sheridan bunu başarıyla yapıyor. Filmografisinin en önemli filmlerine Daniel Day-Lewis’la imza atıyor. 

“Babam İçin”, “Yeni Bir Ülkede”, “Kardeşler” filminde aile kavramına başka açılardan yaklaşan yönetmen yaklaşımının temelinde yatan nedeni şöyle anlatıyor: “Aile biriminin, anlaşılması kolay bir birim olduğunu düşünüyorum. Benim normal bir ailem olmadı. Annemin evde kiracıları vardı ve evimiz bu yüzden biraz çılgın bir evdi; çekirdek bir ailemiz hiç olmadı. Ben on yedi yaşındayken bir erkek kardeşim öldü, bu yüzden diğer erkek kardeşimin ve kız kardeşimin üzerine biraz fazla düştüm. Yaşadığımız bu travmayla bir aile haline geldik… Film seti de bir aile gibidir. Dolayısıyla belki film yaparak ailemi yeniden bir araya getiriyorumdur. Seyirci bu sıcaklığı, bu aile ihtiyacını hissediyor. Filmlerin çekiciliğide bundan kaynaklanıyor bence.” Jim Sheridan’ın cümleleri aslında yönetmenlerinde sanatlarına ilk başladıkları noktanın çok  insani bir yer olduğunu tekrardan ortaya koyuyor.  “Aile”, “çocuk” kavramlarının ele alındığı filmlerin çeşitliliğide buradan hareketle oluyor. Çünkü her yönetmen her senarist heybesinde farklı bir hikâye barındırıyor. Barındırdığı hikâyeyi sunma biçimlerindeki tarz, teknik farklılıkları da sinemanın gücünün bir yansıması oluyor. 

“Anlaşılmak için kendi kültürünüzün dışına çıkmanız gerekiyor”

Bir İrlandalı olarak Amerika kültürü üzerine filmler yapmasının sebeplerini “Film yaparken beyzboldaki gibi küçük bir alan üzerindesinizdir. Topu sahanın dışına atarsanız kaybedersiniz. Dolayısıyla ne anlatmaya çalıştığınızı çok iyi bilmeniz gerekir. Yoksa herkes “bu film ne hakkındaydı?”diyerek çıkar filminizden. Bu nedenle, anlaşılmak için bazen kendi kültürünüzün dışına çıkmanız gerekir.”diyerek açıklıyor. Film yaparken anlaşılmanın önemine değinen Sheridan aslında sinemanın evrenselliğini yakalamanında ipuçlarını veriyor. Sinema farklı kültürlerin, dinlerin, sorunların  karşılaşma yeridir. Film yapmak ve film izlemek karşılaşmanın iki farklı tarafıdır. Yönetmen anlatılması gerektiği hikâyeyi seçer ve ona bir biçim verir. Verdiği biçimde kendine dair bir imza barındırır. Ama imzanın anlaşılması için yönetmenin senaryosunun, hikâyesinin bileşenlerini anlaşılır, fark edilir bir hale getirmesi gerekir. Sheridan’da bunu yaptığını belirtiyor. Ama burada şuna dikkat etmek gerekir. Yönetmen bunu yaparken kendini zorlayıp, olmayacak bir noktayı olur hale getirmeye çalışmıyor. İmzasının fark edilebileceği bir noktaya getiriyor. Onun filmografisine baktığımızda ağabeyinin vefatı sonrasında ona ithafen çektiği “In America” filmi iyi bir örnek olabilir. Kendi acısını ve özlemini bir filme dönüştürüyor. Geçmişindeki göçmen olma, ait olma ve aile olma meselelerini  o filmde kurmaca bir hale getiriyor. 

Hayat yolculuğuyla bizi bambaşka yerlere götüren Jim Sheridan’la yüz yüze tanışmak isterseniz, Esenler Film Günleri için 11-15 Kasım tarihlerinde İstanbul’da olacağını söyleyelim. 11 Kasım’da gerçekleşecek açılış gecesinde Sheridan’a “Onur Ödülü” takdim edilecek. Kendisiyle 1948 Atlas Sineması’nda da 14 Kasım Pazartesi günü bir masterclass gerçekleştirileceğini belirtelim.

Sol Ayağım (1989)

Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Brenda Fricker, Alison Whelan

İnsan doğuştan engelli olarak dünyaya gelse bile o engeli aşmanın ve imkansız denilen şeye hayat vermenin bir yolu mutlaka vardır. Bunun için gereken tek şey istektir. Christy Brown, beyin felçli olarak dünyaya gelir ve hiçbir zaman hareketlerini kontrol altında tutamaz. Ayrıca tüm yaşamı tekerlekli sandalyede geçer. Bir gün sol ayağının bu felçten etkilenmediğini keşfeder ve onunla hayata bambaşka bir biçimde tutunur. Bu onun için bir şanstır. Üzerinde çalışmaya başlar ve bu yolla kendi ruhunda saklı yeteneği açığa çıkartır. Sadece sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirler, onun İrlanda edebiyatının saygın isimleri arasına girmesini sağlar. Film, Christy Brown’ın aynı adlı romandan uyarlanmıştır ki hikâye de kendi gerçeğidir. 

 

Babam İçin (1993)

Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Pete Postlethwaite, Emma Thompson

“Babam İçin”, hiç ilgisi olmadığı bir olaydan sorumlu tutulan bir adamın yaşadıklarını anlatıyor. Basit kaygıları olan saf İrlandalı genç Gerry Conlon, 70’li yıllarda Londra’ya gelir. Kendini hayatın akışına kaptıran delikanlı burada bir işgal evinde serbest bir hayat yaşayan gençlerle birlikte zaman geçirmeye başlar. Bir polis baskınında hiç ilgisi olmadığı 1974 Gyildford bombalamasından sorumlu tutularak tutuklanır. O dönemin İngiltere’sinde şimdikinden çok farklı olarak, terörle mücadele adına insan haklarının hiçe sayıldığı uygulamalar olmaktadır. Yoğun fiziksel ve manevi işkencelerin baskısı altındaki Gerry’nin ömrünün sonbaharındaki masum babası da, suç ortağı olarak hapse atılır. Kadın bir avukatın yıllar süren çabalarının da yardımıyla, Gerry maruz kaldığı adaletsizliğe direnmeye başlar.

 

Boksör (1998)

Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Emily Watson, Brian Cox

Danny Flynn oldukça yetenekli bir boksördür. Gençlik zamanlarındaki başarıları göz kamaştırmakta ve gelecek vaat etmektedir. Boksörün İrlanda bağımsızlık hareketi IRA ile olan bağlantısı ortaya çıkınca, bütün hayatı alt-üst olur. 14 yıllık bir mahkumiyet süreci onu beklemektedir. Geçen uzun yıllara rağmen, hapishaneden çıkar çıkmaz yeniden ringlere dönen Danny, başarı alışkanlığını devam ettirmeye kararlıdır. Ardı ardına alacağı galibiyetler, umutsuz Belfast halkını umutlandırmaya yetecek midir? 

 

 

 

 

Yeni Bir Ülkede (2004)

Oyuncular: Samantha Morton, Paddy Considine, Djimon Hounsou

Johnny ve Sarah, yeni bir yaşama, yeni bir ülkede başlamanın hevesiyle ana toprakları olan İrlanda’dan Amerika’ya yolculuk ederler. Bu yolculuğun onlar için yeni bir başlangıç olacağını düşünürler ve isterler. Johnny’nin en büyük hayali, televizyondan izlediği bu büyülü ülkede ünlü bir oyuncu olabilmektir. Aile hem yeni bir ülkeye hem de yeni bir çevreye alışmaya çalışırlar. Bu süreçte ise birbirilerinin hakkında yeni sırlar öğreneceklerdir.

 

Önceki Yazı

Sabır ve sebat olmadan olmaz

Sonraki Yazı

Ümit veren dertli filmler

Son Yazılar