Çatlak: Modern dünyanın çatırdattığı aile kurumu

10 dakikada okunur

Fikret Reyhan’ın ikinci uzun metraj filmi olan Çatlak, yönetmenin aile ilişkilerini merkeze aldığı, sinema anlayışına biçimsel yenilikler getirdiği çarpıcı bir yapım.

2017 yapımı ilk uzun metraj filmi olan Sarı Sıcak’ta yönetmen kişisel tarihinden izler taşıyan, Mersin’de tarım toplumu mensuplarının sanayileşme kıskacınca değişen ekonomik denklemde aile ve çevre ilişkilerine odaklanmıştı. Yönetmene Moskova Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran yapım, 36. İstanbul Film Festivali’nde  En İyi Film dahil çok sayıda ödülün sahibi olmuştu. Farklı festivallerde karşılık bulan Sarı Sıcak, emeği sinemasının merkezine koyan yeni bir yönetmeni müjdeliyordu. İlk filminden 3 yıl sonra Güney’in kavurucu sıcağı altında bir kırsal hayat panoramasından bu kez şehir hayatının ekonomik ilişkilerine yönelen Fikret Reyhan, Çatlak filminde hem biçim hem de içerik olarak ilk filmden daha farklı bir yapımla karşımıza çıkmıştı. 

Çatlak filminde İngiltere’ye göçmen işçi olarak giden Fatih’in İstanbul’a döndükten sonra ailesiyle birlikte aynı binada yeni evlendiği eşiyle birlikte otururken izleriz. Fatih, İngiltere’ye dönerken oradaki çalışma arkadaşı Ayhan’dan yüklü bir borç almış ama geri ödeyememiştir. Ayhan gelip de borcunu istediğinde, ekonomik ilişkileri iç içe geçmiş olan aile bireylerinin birbirleriyle girdikleri muhasebe ve çıkar çatışması gün yüzüne çıkar.

Festival yolculuğuna 40. İstanbul Film Festivali’nde başlayan Çatlak, bu festivalde aldığı en İyi Senaryo ve En İyi Yönetmenlik ödüllerinden sonra çok sayıda ulusal festivalde En İyi Yönetmenlik ödülüne adeta ipotek koymuştu. 

Baskın baba figürünün sarsıcı etkileri

Ataerkil toplumların mutlak iktidarı olan ailenin baskın baba karakteri, Çatlak filminin de temel motivasyonunu oluşturuyor. Kimin ne iş yapacağını, kiminle evlenmesinin evla olduğunu, nerede oturacağını belirleme hakkını kendinde gören ailenin babası, ekonomik ilişkilerin de mutlak belirleyicisi olduğu için modern toplumun çekirdek aile kutsiyeti bu geniş aile denkleminin temel çatışmasını oluşturuyor. Yeğenler, gelinler, eniştelerle birlikte çoktan seçmeli bir soru ve sorun yumağına dönüşen aile ilişkileri tek elden düzenlenmek istediğinde prematüre iktidar alanlarının kendi içindeki çatışmaları da yeni dinamikler oluşturacaktır. Hemen her Anadolu aile yapısının içinde büyümüş insanın yaşadığı bu çatışma ortamı, hem geniş aileden çekirdek aileye geçişin sancılarını hem de klan toplumlardan bireyselleşen bireye giden yolda yaşanan yol kazalarını resmediyor. Aynı binada oturan aile bireylerinin baskın bir baba karakteri altında ekonomik olarak birbirleriyle oldukça iç içe geçmiş yapılarının duygusal olarak birbirlerinden kopmuş halleriyle ortaya çıkan çelişkiye odaklanan yapım, tek mekâna yakın bir çekim planı içinde diyaloglarla kendini var eden akıcı senaryo matematiğiyle ilgi çekiyor. 

Geniş ailenin modern şehir hayatında, kendini var etmesinin ne denli güç ve deforme olmuş insan hikâyeleri barındırdığını gözler önüne seren Çatlak; ikircikli davranışları, çıkar çatışmalarını ve bencillikleri gün yüzüne çıkarıyor. Yönetmen, görünürde güçlü bağlarla ortak bir ekonomi üzerinden kendini inşa eden ailenin içten içe çıkarcı ve bencil bireyler toplamı olduğunu anlatırken, inandırıcı bir atmosfer kurmayı başarıyor.

Fikret Reyhan filmi üstüne bir söyleşisinde feodal toplumdan kapitalist topluma geçişin aile üstünde yarattığı sarsıcı etkilerini hatırlatır: “Benim filmimde de olduğu gibi, Anadolu’dan İstanbul’a göç etmiş, tarım toplumu zihniyetiyle günümüzün kapitalist sistemine de kendini bir şekilde adapte etmeye çalışan bir ailenin gerek inanç gerekse gelenek anlamında deforme olmaması bir hayli zor.  Hele Çatlak’taki gibi içi içe yaşamanın getirdiği klostrofobik yapıyı ve bireyin varoluşsal bencilliğini de hesap ettiğinizde, aile içi büyük çatışmaların ve çatlakların oluşması kaçınılmaz oluyor.”

Adeta kendi yatağında akan bir nehri andıran senaryosuyla hiç teklemeden devam eden Çatlak, bütün aksiyonu bireylerin çarpıcı diyalogları olan haliyle cesaret isteyen bir yapım. Başarılı kurgusuyla izleyicinin filmden kopmasını engelleyen yönetmen ulusal sinemamız için oldukça yenilikçi bir yaklaşımla mekân seçiminde olabildiğince mütevazı bir yaklaşım benimsiyor.

Tek mekanın yaratıcı örnekleri

Çatlak’ın Macaristanlı görüntü yönetmeni Marton Miklauzic’in filme çok şey kattığını düşünüyorum. Bu zorlu atmosferin kurulmasında, etkileyici takip kamera hareketlerinde ve kusursuz ışık kullanımında onun hakkını vermeliyiz. Yönetmen ilk filmi Sarı Sıcak’ta da aynı görüntü yönetmeniyle çalışmıştı. Bu uyumun filme yansıdığını görebiliyoruz. Çatlak, hem biçim denemesi hem de aileye odaklanmasıyla Romanyalı yönetmen Cristi Puiu’nun 2016 yapımı “Sieranevada”yı da akıllara getiriyor. Kuşkusuz Çatlak senaryo olarak farklı bir yerden besleniyor. Ancak hem mekan yaklaşımları hem de geniş aile panoraması sunmalarıyla bu iki filmi aynı aileden sayabiliriz. Daha önce neredeyse tamamı tek mekânda geçen birkaç yerli film denemesi de olmuştu. İlk akla gelenlerden biri Ümit Ünal’ın 2002 yapımı ilk uzun metrajlı filmi “9”. İstanbul’un eski bir mahallesinde öldürülen kimsesiz bir kızın katilini bulmak için yapılan sorgulamalar toplamından oluşan yapım oldukça yaratıcı bir tek mekân sinema örneği sayılabilir. Michael Önder’in ilk uzun metrajı “Taksim Hold”em (2017) filmi de neredeyse hepsi bir evin içinde geçen yerli filmlerimizden biri. Süleyman Arda Eminçe’nin 2019 yapımı “Suç Unsuru”nu da bu listeye eklemeliyiz. Yanlışlıkla evleri polis tarafından basılan iki gencin evin içinde yaşadıkları trajikomik hali resmeden yapım da neredeyse tamamı tek mekânda geçen başarılı bir denemeydi. Çatlak filmini bu listeye oldukça başarılı bir örnek olarak ekleyebiliriz. 

 

Önceki Yazı

Sinemayı Okumak

Sonraki Yazı

Sinemada taşra nefretine panzehir: Kız Kardeşim Mommo

Son Yazılar

Sahnede kör oluyorum

Özellikle komedi yapımlarından tanıdığımız ama ters köşe yapan işlerle de seyircilerinin karşısına çıkmayı seven oyuncu Gökhan