MERVE YILMAZ ORUÇ
15 Temmuz Derneği ve Okur Kitaplığı işbirliğiyle hazırlanan “251 Mektup-15 Temmuz Şehitlerine Mektuplar” kitabı yayınlandı. 15 Temmuz şehit ailelerinden, gazeteciler, yazarlar ve akademisyenlerden alınan mektupların yer aldığı kitap, 251 şehidimiz için bir saygı duruşu aslında… Her bir mektup onlara olan özlemi, hasreti, satırlar aracılığıyla aktarıyor. En acı olanı ise bu mektupların bir cevabı olmayacak. Şehitlerimizin aziz hatıralarına rahmet ve minnetle…Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösteriyordu… Terör örgütü FETÖ’nün hain darbe girişimi tarihimize kara bir gün olarak yazıldı. Türk Silahları Kuvvetleri içinde örgütlenen darbecilerin silahları, tankları, uçaklarına karşı Türk milleti yüreği ile savaştı. Ve 15 Temmuz gecesinde bu vatanın evlatları ikinci Kurtuluş Savaşı’nı vererek bir kez daha bağımsızlığına sahip çıktı. Bu mücadelede vatan uğruna şehit düşenler oldu. Kimi babasını, annesini kimi çocuğunu, eşini kaybetti… O gün bir destan yazıldı ve bunu gelecek kuşaklara aktarmak, unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Tam da bu amaçla 15 Temmuz Derneği ve Okur Kitaplığı bir çalışmaya imza attı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin 5. yıl dönümünde “251 Mektup/ 15 Temmuz Şehitlerine Mektuplar” kitabı hazırlandı. Geçtiğimiz günlerde lansmanı yapılan kitapta 15 Temmuz şehit ailelerinden, gazeteciler, yazarlar ve akademisyenlerden alınan mektuplar bir araya getirildi. Özlem, gurur, sevgi içeren mektuplar sonsuzluğa giden şehitlere uğurlandı… 251 Mektup kitabının yolculuğunu editörü Gülcan Tezcan ile konuştuk.
251 Mektup kitabının fikri nasıl ortaya çıktı?
15 Temmuz Derneği, bu hain darbe girişiminin 5. yılında şehitler anısına bir kitap çalışması yapmak üzere yola çıktı. Projenin fikir babası 15 Temmuz Derneği Genel Sekreteri Ziya Gültekin. Dernek Başkanı Tarık Şebik ve derneğimizin basın sorumlusu Arzu Şahin’in koordinatörlüğünde bir yayın ekibi oluşturuldu. Böylece ortaya çıkmış oldu.
15 Temmuz şehitleri ile ilgili birçok çalışma oldu… Bu kitapta farklı neler var?
251’in diğer çalışmalardan en temel farkı aslında kitabın çıkış noktasını da oluşturan şehitlerimize ait künyeler. Pek çok kamu kurumu, belediye ve çeşitli yayınevlerince hazırlanan kitaplarda şehitlerimizin kimlik bilgilerinde, biyografilerde ciddi bilgi yanlışları vardı. Şehit yakınlarından bu bilgilerin düzeltilmesi yönünde talepler olunca 15 Temmuz Derneği hem şehitlerimizin biyografilerinin en doğru şekilde yer alacağı hem de onlara olan özlemimizin ifade bulacağı böyle bir kitap yapılması için yola çıktı.
Bu mektupları kimler yazdı?
İlk elde 100 kadar mektup ailelerden alındı. Daha sonra 151 mektubu da edebiyatçı, yazar, gazeteci ve tıpkı şehitlerimiz gibi farklı meslek ve yaş gruplarından 15 Temmuz’un acısını kalbinde en derinden hissedenler tarafından yazıldı.
Sizi en çok duygulandıran mektup hangisiydi?
Mektupların her biri elbette hüzün doluydu. Bir defa cevabını asla alamayacağınız birine yazıyorsunuz bu mektupları. Zaten 151 mektubu yazanların çoğu şahsen hiç tanımadıkları tanışmadıkları şehitlere yazdılar mektupları. Mikail Türker Bal, mektup yazdığı şehitle yıllar önce bir yolculuk yaptığını, hayatında çok önemli bir yeri olduğunu ancak uzun yıllar boyunca görüşemediklerini, bu mektup gündeme gelince Erkan Yiğit’in şehit olduğunu fark ediyor. Mektubu yazdıktan sonra da ailesiyle irtibat kurduğunu söylemişti. Bu beni doğrusu çok etkiledi.
Mektupların geneline baktığınızda hangi duygular öne çıkıyor?
Tabii öncelikle büyük bir saygı, minnet ve gıpta duygusu var mektuplarda. O gece ölemediği için hayıflananlar, şehitlerin fedakârlığı karşısında mahcubiyet duyanlar… Birçoğu keşke hayattayken tanısaymışım seni diyor. Ailelerin ifadelerinde tarifi zor bir özlem, ayrılık acı ve kavuşma temennileri var.
Bu kitap ne anlatacak insanlara?
Şunu söylemek isterim. Eskiden okullarda bize yurttaşlık bilgisi dersi verilirdi artık var mı bilmiyorum. Ama mesela çocuklarımıza ‘iyi insan’, ‘iyi vatandaş’ ve ‘gerçek vatansever’ olma noktasında rol model olarak şehitlerimizin hayatını anlatabilirsek bu, vatanına, toprağına bağlı nesiller yetiştirmek adına çok büyük fayda sağlayacaktır. Zira sadece bu mektupları okuduğunuzda bile nasıl iyi evlat, iyi eş, iyi arkadaş ve vatansever olunur, nasıl şehit gibi yaşanır ve şehit olmayı kimler hak ederin satır başlarını görebilirsiniz.
BURADA ANLATILAN MİLLİ ŞUUR GELECEĞİMİZİN TEMİNATI
15 Temmuz Derneği Genel Sekreteri Dündar Ziya Gültekin
251 Mektup / 15 Temmuz Şehitlerine Mektuplar kitabı, bugünden yarına bırakacağımız, duygularımızı ifade eden bir kaynakça olarak okurla buluşturduk. Şehitlerimiz bu vatan ve bayrak için canlarını hiçe saydılar 15 Temmuz gecesi. Onları asla unutmadan, verdikleri mücadeleyi hep aklımızda tutarak ve yeni nesillere anlatarak ilerlemeliyiz. Bu kitap duygularımızın yansıması ve burada anlatılan milli şuur geleceğimizin teminatı. 251 şehidimiz için bir saygı duruşu aslında… Her bir mektup onlara olan özlemi, hasreti, gururu ve onuru satırlar aracılığıyla aktarıyor. O geceyi unutmamak ve unutturmamak için bu ülkenin her bir ferdi elinden ne geliyorsa yapmalı. FETÖ gibi örgütlerin içimizde büyümesine izin vermemeliyiz. 15 Temmuz şahitlik ettiğimiz, tarihte eşine az rastlanan bir dönüm noktası. Bu kitabı elime aldığımda o geceyi ve o gecenin kahramanlarını yeniden hatırlıyor, rahmetle ve minnetle anıyorum. Geride bıraktıkları yarım kalmış hayatlarını, gözü yaşlı ailelerini düşünüyorum. Şehitlerimizin haklarını ödememiz mümkün değil. Allah onların şehadetini bizlere de nasip etsin.
Kim bir “oyun” için canından vazgeçebilir?
15 Temmuz gecesiyle ilgili “tiyatro” “kontrollü darbe” söylemleri en başından beri var. Toplumumuzun bir kesimi de maalesef bu söylemlerin doğru olduğuna inanıyor. Ancak şehitlerimizin hayatlarına, o gece yaşadıklarına baktığınızda, bu hikâyeleri ailelerinden dinlediğinizde bunun mümkün olamayacağını net bir şekilde görüyorsunuz. Düşünün birbiriyle bağlantısı olması mümkün olmayan farklı yaştan, sosyal sınıftan, aileden, inançtan, etnik kökenden gelen bu insanlar tek bir amaç için hiç düşünmeden sokağa iniyor. Üzerlerine ateş açıldığında geri dönmüyorlar. Bu ülkenin bekası için kurşunların üzerine yürüyorlar. Bunun tiyatro olması mümkün mü? Kim bir “oyun” için canından vazgeçebilir? Asıl tiyatro 15 Temmuz gecesini itibarsızlaştırmak için ortaya atılan bu söylemlerdir. Kitapta özellikle ailelerimizden aldığımız mektuplarda satır aralarında şehitlerimizle ilgili verilen bilgiler de o gece kimsenin sonunu düşünmeden ve ne olacağını bilmeden meydanlara aktığını gösteriyor.
ŞEHİT FERDİ YURDUSEVEN
…
Seni uzaklara uğurladım. Ama göğüs kafesimden bir milim uzaklaşmadın. Senden sonra mevsimler geçirdim. Evimizden taşındım, elbiseler aldım kokunun sinmediği. Ama eşyalarını hâlâ saklıyorum.
Hepsinde nefesin, kokun var. Sonra senden bahsettim oğlumuza; gülüşünden, onu nasıl sevdiğinden…
O kadar akıllı ve güzel çocuk oldu ki tıpkı sana benziyor.
…
Seninle o kadar gurur duyuyorum ki, hiç düşünmeden vatanına, bayrağına sahip çıktığın için.
Bir gün kavuşacağız şehidim
Yeliz Yurduseven – Şehidin Eşi
ŞEHİT AYDIN ÇOPUR
Canım kardeşim Aydın’ım,
Senden ayrılalı tam üç seneyi geçti kuzum. Bedenen bizden ayrıldın, ama ruhen hiç ayrılmadık. Her an aklımızdasın, kalbimizdesin. Seni o kadar çok özledik ki…
…
Ahmet desen hâlâ seninle oynadığı araba yarışlarını anlatıyor. Şu an 7 yaşında. Ona seni anlatıyoruz. Düşmana karşı nasıl cesurca göğüs gerdiğini, toptan tanktan korkmadan imanınla “Vatanım,
milletim!” deyip düşmanın üzerine savunmasız, sadece imanın gücüyle yürüdüğünü anlatıyoruz. “Senin kahraman bir dayın var. Vatanımızı, milletimizi, istikbalimizi Allah’ın izniyle kurtardı.” diyoruz. “Sen de dayın gibi güçlü ol. Vatanını, milletini çok sev ve düşmana geçit verme yavrum.” diye aşılıyoruz. Yaşı küçük olmasına rağmen idrak edebiliyor. Seninle gurur duyuyor.
…
Nur Yeşilyurt – Şehidin Ablası