Özcan ÜNLÜ
Kalıntıları bugün de hayatiyetini sürdüren İttihat ve Terakki’nin tek bir hedefi vardı: Ne olursa olsun, Abdülhamid Han tahttan indirilmeli. Bu konuda her kimle ittifak yapılması gerekiyorsa yapılmalı, gerekirse düşmanla bile geçici bir sulh cihetine gidilmeli.
Öyle de oldu…
Onlara göre Batı “Belde-i nur” idi.
İdealde, fikirde, duyguda ve kahramanlıkta yüzyıllar boyu destansı kahramanlıklar yaşamış bir milleti, “Tek dişi kalmış canavar”a teslim etmekte bir beis görmüyorlardı.
Çanakkale’yi geçilemez kılan ruh, bu düşünceye rağmen ayakta idi. Çanakkale bu yüzden geçilemedi. Ancak sonrasında elini-kolunu sallayarak nazlı Boğaziçi boyunca sıralandı düşman gemileri.
İki duygu, iki mücadele tarzı, iki karar mekanizması ve iki irade arasında ne fark vardı?..
İşte bütün bu ve benzeri soruların cevabı Âkif merhumun “Çanakkale Şehitlerine şiirinde sırlıdır…
Çanakkale’de büyük bir zafer kazanılmıştır. Düşman perişan edilmiştir. Bu müjdeyi Eşref (Edib) Bey’den alan Mehmet Âkif, dostunun boynuna sarılır ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. O gece gözüne uyku girmez. Çanakkale Destanı’nı yazmadan canını almaması için Allah’a dua eder:
“Ya Rabbim! Bana bu destanı, bir aciz kulunun ifadesinin azamisi içinde yâd edebilmenin saadet ve imkanını bahşet. Bu ulvi vazifeyi bana nasip et, sonra emanetini al, Ya Rabbi!.. Bana bu lütfu çok görme, inam ve ikramının nâmütenâhi hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını barigah-ı uluhuyetinde kabul eyle…”
Merhum Âkif, Hicaz yolundadır. Necid yollarında atmıştır büyük şiirin tohumunu. Eşref Bey’e göre, “Şiir Hicaz yolunda yazıldı ancak ondan sonradır ki, tabii hüviyetine girebildi.”
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi” dizeleriyle başlayan şiir, Safahat’ın altıncı kitabı olan Asım’ın sonuna alınmıştır.
Çanakkale Zaferi’nden 4 ay sonra aralarında Ahmet Ağaoğlu, Enis Behiç, Hakkı Süha, Orhan Seyfi, Ömer Seyfettin, Ali Canip, Celal Sahir, Nazmi Ziya, Çallı İbrahim, Hamdullah Suphi, Mehmet Emin vb. gibi büyük isimlerin de yer aldığı ressam, muharrir ve edipler bu topraklarda neler yaşandığını tespit edip kayıt altına almak üzere cepheye götürülür. Döndükten sonra pek çok isim Çanakkale Savaşı ve zaferiyle ilgili metinler kaleme alır. Fakat bu şiir ve yazılardan hiçbiri cepheyi görmemiş Akif’in “Çanakkale Şehitleri”ne şiiri kadar tesir bırakamamıştır.
Çünkü Âkif, “Vatanında sadece biyolojik olarak yaşayan değil, onu yüreğinde taşıyan insandır. Kendisini vatanın bir parçası değil, vatanı vücudunun bir cüzü olarak gören insandır.” (Prof. Dr. Muharrem Dayanç, Türk Yurdu, sayı 235). O yüzden yazdığı şiiri de tıpkı eşsiz İstiklâl Marşımız gibi vatanın bir cüzü olarak tebarüz eder, bu milletin milli mutabakat metni kuvvetindedir.
Tarih yapmak önemlidir. Fakat tarih yapmaktan daha önemli şey onu bugüne ve geleceğe taşıma cesareti ve başarısıdır. İşte Âkif merhumu adını zikrettiğimiz bazı zevattan ayıran en temel özellik onun bu yönüdür.
Dolayısıyla Çanakkale ruhunu yeniden anlayabilmek ve bu ruhun çekim alanına girebilmek için…
Başta gençlerimizin “Tek dişi kalmış” Haluk’tan, “Belde-i nur”un Asım’ına doğru keskin bir dönüş yapmamız gerekiyor.