Cumhuriyet’in erken devirlerinde Ramazan

4 dakikada okunur

TBMM tarafından seçilen son halife Abdülmecid Efendi, Cumhuriyet’in ilk ancak halifeliğin son Ramazan’ını 17 Nisan-16 Mayıs 1923 günlerinde yaşamış ve asırlardır devam eden Ramazan geleneklerini son kez yaşatmıştı. İstanbul son defa Yıldız Sarayı’nda iftarlar, Huzur dersleri, Ramazan’ın on beşinde Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet ziyaret merasimine şahit oluyordu. Halife Efendi, Bayram Namazını da Fatih Camii’nde kılıp Dolmabahçe Sarayı Muayede/Bayramlaşma salonunda tebrikleri kabul etmişti. Ankara’da ise 1923 Ramazan’ında TBMM Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa millete refah ve mutluluk dileyen bir beyanname yayınlandı.
1924 yılında İstanbul ilk defa başkent olarak değil sade bir şehir olarak Ramazan’ı karşılar. Bâb-ı Âlî bürokrasisinin olmadığı İstanbul her anlamda daha yoksullaşmıştı. Gelenekle kopuşların da bu yıl başladığı söylenebilir. Şöyle ki Ramazan ve bayramın tespitinde çıplak gözle değil “fen vasıtalarından istifade” ile yapılması gazetelerde istenir. 1925 yılında Gregoryan takvime geçilirken Ramazan’ın başlangıç ve bitişini hesaplama görevi Kandilli Rasathanesine verilir.
Cami mahyalarını da artık “Yaşasın Cumhuriyet, Hakimiyet Milletin” gibi asrî ifadeler ışıklandırılacaktır.
“Menfi ve muzır” propagandaların en fazla Ramazan’da olduğuna dair tecrübeleri olduğunu söyleyen İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, teşkilatın müteyakkız olmasını ister. Bu arada sayıları giderek azalan vaizler ve cami görevlileri aleyhinde de basında yazılar görülmeye başlar. Müftülükler ise verilecek vaazlar konusunda çok titizlenirler.
1925 Ramazan’ı öncesi basında aslında oruç tatmanın zorunlu olmadığına dair bir tartışma başlatılır. Ancak İstanbul Müftülüğü; “Alenen nakz-ı sıyam/oruç yemek Cenab-ı Hakk’a musibet, âdâb-ı umûmiye-i İslâmiye’ye muhalefet ve hal-i sıyamda bulunan Müslümanlara karşı büyük bir hakarettir” der.
1926’da İtalyan Ceza Kanunundan uyarlanan yeni Ceza Kanununda alenen oruç yeme suç ve cezası yer almaz. Eskiden oruç yemek “zübbelik” iken şimdi Cumhuriyetçi modernliğin göstergesi olmaya başlar. Ezansız semtlerde umuma açık yerlerde oruç yiyenlere aleni servis yapılmaktadır. 1926’dan itibaren Ramazan’ın ve geleneğin bir simgesi olarak sahurda davul çalınması da eleştiri konusu olmaya başlamıştır.
Türkçe ibadet uygulaması ilk defa 1932 Ramazanında İstanbul’un çeşitli camilerinde başlamış. Belki de bu yüzden Ramazan gecelerinde kahvehanelere daha müsamahakar davranılarak eski ramazan geceleri yeniden canlanma emaresi gösterecektir.
Netice olarak, Türkiye’nin laikleşme sürecinde, oruç tutma aleyhine tavır alınmazken oruç tutma lehine de basın yoluyla teşvik edilmediği, Ramazan’ın 11 ayın sultanlığından 12 aydan herhangi biri haline gelmesine yönelik uygulamalar yapıldığını söyleyebiliriz.
Hamiş: Bu yazıda, Frençois Georgeon’un Osmanlıdan Cumhuriyete İstanbul’da Ramazan, (Çev. Alp Tümertekin, 2018) kitabından yararlandık.

Önceki Yazı

Unutulan gelenek: Ramazanname

Sonraki Yazı

Ramazan’da ruhun çiçek açması

Son Yazılar