“DEDEM TÜRK SİNEMASI’NA ‘HULUSİ KENTMEN’İ KATTI”

/
17 dakikada okunur

4. Esenler Film Festivali’nde Vefa Ödülü’nün sahibi Hulusi Kentmen oldu. Vefa Ödülü, Kentmen’in torunu Melek Kentmen’e takdim edilecek. Biz de bu vesileyle Melek Hanım ile bir araya geldik. Hem kendisini daha yakından tanımış olduk hem de dedesine dair sorularımızı yönelttik: “Dedem Hulusi Kentmen bana kalırsa Türk sinemasına Hulusi Kentmen’i kattı. Başrol oyuncusu olmamasına rağmen, her filmin hemen hemen baş rol oyuncusu gibiydi. Aslında çok iyi bir karakter oyuncusuydu. Asla rol yapmadı, bence özgünlüğü buydu, pos bıyıkları ise biricikliğiydi.”

 

Esenler Film Festivali, zengin gösterim programı ve etkinlik takvimiyle bu yıl dördüncü kez gerçekleşiyor. Festival, yoğun programının yanı sıra verdiği Onur ve Vefa Ödülleri ile de dikkat çekiyor. O ödül sahiplerinden biri de değerli usta oyuncu Hulusi Kentmen. Festivalin bu yılki Vefa Ödülü’nün sahibi olan Kentmen’in ödülü torunu Melek Kentmen’e takdim edilecek. Yer aldığı sayısız dizi ve filmle hafızalara kazınan, ‘baba’ rolleriyle gönlümüzde taht kuran, sinemamızın belki sert ama daima iyi insanı olan değerli Hulusi Kentmen’i saygı, özlem ve rahmetle anarken; ödül vesilesiyle torunu Melek Hanım’la bir araya geldik. Hem onun için kitap yazdığı hem de manevi mirasını devam ettirmeye çalıştığı dedesi hakkında konuştuk ayrıca Melek Hanım’ı daha yakından tanıma fırsatına eriştik. Buyurun o halde keyifli sohbetimize… 

Melek Hanım sizi kısaca daha yakından tanıyabilir miyiz?

1975 İstanbul doğumluyum. Babam Deniz Astsubayıydı, bundan dolayı çocukluğum gezerek geçti. Sürekli çevre değiştirdiğim için okul hayatımın çokta başarılı geçtiğini söyleyemem. Sonrasında ise çeşitli sektörlerde halkla ilişkiler alanında çalıştım. Yaklaşık yedi sene öncede çeşitli dergilerde yazmaya başladım. Mesleğe ilk başladığım yıllarda Yeşilçam söyleşileri yaptım, şimdilerde ise tiyatro alanında söyleşiler yapıyorum. Geçtiğimiz yıl dedemin 1962 yılında kurmuş olduğu “Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu’nu” tekrardan günümüze taşıdım. Fakat en büyük amacım bu olmasına rağmen henüz tiyatroyu ayağa kaldırmayı başaramadım. Bunların yanı sıra resim yapmayı çok seviyorum. Soft pastel portre çalışmalarım mevcut ve ileride bir sergi açmayı planlıyorum. 

İLK KİTABIMDA DEDEMİ ANLATMALIYDIM

“Hulusi Baba” adlı kitabınızı nasıl yazmaya karar verdiniz, okur bu kitapta nelerle karşılaşıyor dedenize dair nelere şahit oluyorlar, anlatır mısınız? Dedenizi hangi açıdan ele alıyorsunuz bu kitapta?

Belki klasik bir cevap olacak ama yazmaya karşı hep bir tutkum vardı. Günlük tutmakla başlayan serüvenim, yazdıklarımı beğenmemekle devam etti ve bu alanda birçok eğitime katıldım çünkü bir kitap çıkarmak istiyordum. Kitabın ne olacağı, nasıl bir kitap olacağı hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Ta ki birinin “Neden dedeni yazmıyorsun?” demesine kadar. Çok mantıklı geldi. Evet ilk kitabımda dedemi anlatmalıydım. Çünkü hayatım boyunca vizyonuyla, yaptıklarıyla hayatıma ışık olan bir insandı dedem. Adeta benim rol modelimdi. Fakat bir sorun vardı bu kitap aynı zamanda benim bildiğim Hulusi Kentmen’in dışına çıkmaktı ve derin bir araştırma yapmam gerekiyordu. Bunun içinde ilk iş filmlerde rol aldığı meslektaşlarına, senaristlere ve yönetmenlere ulaştım. Maalesef birçok kişi hayatta değildi ama hayatta olanlar bana tanıdığımdan çok farklı bir Hulusi Kentmen’i anlattılar. Farklı derken iyi anlamda söylüyorum. Çok fazla detay vermek istemiyorum kitap hakkında ama okuyucular bu kitapta dede, baba, eş, kayınpeder, oyuncu Hulusi Kentmen’in yanı sıra keman çalan, araba tamir eden, fotoğraf çeken, hayvan sevgisi olan bir Hulusi Kentmen görecekler. Kitabım bir siyah beyaz birde renkli baskı olarak çıktı. Umarım alır zevkle okursunuz. 

KENDİ ANNESİNİN ADINI KOYMUŞ BANA…

Dedeniz Hulusi Kentmen ile aranız nasıldı, diyaloğunuz ne seviyedeydi? Klasik bir dede-torun ilişkiniz mi vardı, yoksa daha mı farklıydı, paylaşır mısınız?

Klasik bir dede-torun ilişkisi miydi bizimkisi inanın bilmiyorum. Bizim jenerasyonun dedeleri genelde çocuğu uykuda severlermiş bir kuralmış gibi, sanırım bizde de bu kural geçerliydi. Çok samimi bir ilişkimiz yoktu ama annem bana kızdığı zaman ona cephe alacak kadarda beni çok sevdiğini bilirdim. Kendi annesinin adını koymuş bana… Ailemizde son söz daima dedemindi. Hatta bir keresinde dedemin oynayacağı bir filmde dört, beş yaşlarında bir kız çocuğuna ihtiyaç olmuş. Ben de o yaşlardayım. Dedem bunun için babamdan izin almıştı, “Filmlerimde hep başkalarının çocuklarına torunum diyorum, izin ver bir kez kendi torunumla oynayayım” demişti. Babam da “Baba sana karşı boynum kıldan ince ama o sektöre girerse bir daha çıkamaz, lütfen bir daha teklif etme.” demişti. Dedem hayatında belki de ilk defa son sözü babama bırakmış, “Sen nasıl istersen öyle olsun.” demişti. Eğer gerçekten bir kereyle sınırlı kalacaksa ben oynamayı isterdim, sadece hatıra olması açısından. Çünkü ailemizden hiç kimse dedemin izinden gitmedi, ben de dahil. Ben sanatın başka alanlarını seçtim. Yüzümün ön planda olmadığı, eserlerimin ön plana çıktığı. 

ONUN DÜRÜSTLÜĞÜNÜ ÇOK SEVDİM BEN, ASALETİNİ, MÜTEVAZILIĞINI…

Dedenizi tüm Türk halkı elbette çok seviyor ama size soralım, dedeniz nasıl bir insandı? Sizin gözünüzden dedenizi dinleyebilir miyiz? Onda en sevdiğiniz özelliği neydi? Ve tam tersi sizde neyi severdi Hulusi Bey?

Elbette ki hiç kimse dedesi hakkında kötü konuşmaz, herkesin dedesi biriciğidir… Ama nedense bana benim gözümden deden sorulduğunda hep şu gelir aklıma, tatil günlerimizde genelde hepimiz evdeysek ev kıyafetlerimizle oluruz, dedem ise giyinmiş tıraşını olmuş kahvaltı masasına öyle otururdu. Yani filmlerinde röpteşambırıyla görmeye alıştığımız Hulusi Kentmen’i gerçek hayatında pek öyle göremezdik. Ne de olsa filmlerinde de genelde fabrikatördü ama gerçek hayatta belediye otobüsüne biner Kadıköy’e giderdik. Orada bana tatlı yedirdikten sonra balıkçılar çarşısına doğru ağır adımlarla yürürdük. Arkamızdaki o kalabalığı anlatamam size, sarılanlar, elini öpmek isteyenler. Tam bir halk adamıydı. Evde sert olan Hulusi Kentmen dışarıda bunu kimseye belli etmezdi. Dedemin dürüstlüğünü çok sevdim ben, asaletini, mütevazılığını… Sanırım dedem ben de kendini sevdi, karakterimiz ne mutlu bana ki çok benziyor ve inatçılığımız. Başarana kadar devam…

DEDEM KİŞİLİĞİYLE VE SANATIYLA VAR OLAN BİR İNSANDI

Ondan hayata dair kazandığınız en büyük ve en önemli öğreti neydi sizce Melek Hanım?

Dedem kişiliğiyle ve sanatıyla var olan bir insandı. Hayatım boyunca onun izinden gitmeye özen gösterdim. Pablo Picasso “Hayâl ettiğiniz her şey gerçektir” demiş. O da bu yolculuğa eminim hayâl ederek başlamıştı. İzmit’teki evinin verandasından körfeze bakarken denizci olmayı hayâl ediyormuş. Ve olmuş. Ardından tiyatro, sinema vs. gelmiş. Bu yaşıma kadar sanat anlamında yapmayı istediklerimin bir kısmını gerçekleştirebildim. Ama ne demişler, “Sanat uzun, hayat kısa.”

Dedeniz sizi oyuncu çevresiyle tanıştırmış mıydı hiç? O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz? Neler var o zamanki sektöre ve paydaşlarına dair aklınızda?

Ben 1975 doğumluyum. O dönemler dedemin sinemada en aktif olarak rol aldığı dönemlerdi ve ben bebektim. Sonrasında ise dedemin sette olduğu zamanlarda benim okulda ya da uykuda olmam, sonraki dönemlerde ise babamın işi dolayısıyla tayinimizin çıkması ve başka şehirlerde yaşamamız benim o çevreyle çok yakın olamayışımdaki en büyük etkenlerdir. 

TÜRK SİNEMASI MAALESEF DEDEMİN KIYMETİNİ BİLMEMİŞ

Sizce Türk sineması Kentmen’in kıymetini ve değerini bildi mi? Bu konu hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Çeşitli eleştirileriniz var mı bu konuda?

Türk sineması maalesef dedemin kıymetini bilmemiş ama dedem Türk sinemasına çok şey katmıştır. Aslında bu konuda biraz serzenişlerim olacak izninizle… Sadece Türk sineması diyerek tek bir noktayı hedef göstermek istemiyorum. Biliyorsunuz bir kitap çıkardım ve kitabımın doğum tarihi 29 Ekim, Cumhuriyetimizin 100. yılına bir armağan olsun istedim. Bu kitabı çıkarmamda ki en büyük amaçlarımdan bir tanesi de gelecek nesillere dedemi daha iyi aktarabilmek, unutulmamasını sağlamaktı. 29 Ekim’den bu yana üç kitap fuarına katıldık. İzmir Kitap Fuarı, Acıpayam Kitap Fuarı ve Burdur Kitap Fuarı… Acıkpayam Denizli’nin bir ilçesi olmasına rağmen diğer iki büyük şehirden görmediğimiz ilgi ve sevgiyi görerek ayrıldık. 

ÇOK İYİ BİR KARAKTER OYUNCUSUYDU

Elbette bu sorunun sayısız olumlu cevabı var ama yine sizin gözünüzden ve gözlemlerinizden yola çıkarak; sizce dedeniz Hulusi Kentmen Türk sinemasına ne kattı, ne kazandırdı, özgünlüğü ve biricikliği neydi?

Dedem Hulusi Kentmen bana kalırsa Türk sinemasına Hulusi Kentmen’i kattı. Başrol oyuncusu olmamasına rağmen, her filmin hemen hemen baş rol oyuncusu gibiydi. Aslında çok iyi bir karakter oyuncusuydu. Asla rol yapmadı, bence özgünlüğü buydu, pos bıyıkları ise biricikliğiydi. 

Hulusi Kentmen’e 4. Esenler Film Festivali’nin Vefa Ödülü vermesi hakkındaki duygu ve düşünceleriniz nedir?

Öncelikle Esenler Belediye Başkanımız Sayın Tevfik Göksu ve değerli mesai arkadaşlarına ah de vefalarından dolayı çok teşekkür ederim. Pandemiden önce Süleyman Turan ile birlikte Esenler Belediyesi’nde bir anma programına daha katılmıştım. 4. Esenler Film Festivali’nde Hulusi Kentmen’e vefa ödülünün bana takdim ediliyor olması ayrıca gururlandırdı. Tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Gelecekte dedenizle ilgili yapmak istediğiniz projeler var mı veya iş birlikleri, lütfen paylaşır mısınız?

Yukarıda da bahsettiğim gibi dedemin 1962 yılında kurmuş olduğu “Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu’nu” günümüze taşıdım. Maalesef ayağa kaldırmakta güçlük çekiyorum, şu an için bir iş birliğim yok ama iş birliklerine tiyatro olarak tabii ki açığız. 

 

Önceki Yazı

“YÜZÜMDEKİ HER ÇİZGİDE BİR OYUNUN İZİ VAR”

Sonraki Yazı

“TÜRK SİNEMASI DÜNYADAKİ EN ÖNEMLİ ANLATI BİRİKİMİNE SAHİP”

Son Yazılar