Demirkubuz “hayatı” anlattı

/
8 dakikada okunur

İstanbul her geçen gün kalabalıklaşıyor. Haftasonları güzel havalarda ya bu kalabalığın içinde olacaksın ya da evinde sessizliğin içinde kalacaksın ikilemi içerisinde kalıyoruz. Bu haftasonu beni Başakşehir’den Kadıköy’e götüren sebep ise sinema aşkı oldu. Usta yönetmen Zeki Demirkubuz imzalı fotoğrafların yer aldığı “Hayat” sergisi Mayıs ayı başında sanatseverlerle buluştu. Geçtiğimiz cumartesi günü ise Zeki Demirkubuz “Hayat” sergisini konuşmak için Müze Gazhane’de sinemaseverlerle bir araya geldi.

Fotoğraflarda mükemmellik kaygısı yok

Samimi ve içten bir buluşma olduğunu yazının en başından söyleyebilirim. Söyleşiye dair ayrıntılara geçmeden önce biraz sergiden bahsetmek gerekiyor. “Hayat” sergisi Demirkubuz’un kadrajından hayatın içinden anları ortaya koyuyor. Kimi zaman bir çocuk bakışı kimi zaman bir gün batımı oluyor. Fotoğrafların bazılarında “bakış” önemli bir noktada duruyor. Kalabalık içinde çekilen bir metro fotoğrafında bir bakış sizi yakalıyor. İçinizi deliyor. Bazı fotoğraflarda renkleriyle, ışığıyla oynandığı belli oluyor. Demirkubuz bir mükemmellik kaygısında olarak bu fotoğrafları çekmemiş. İlk bakışta onu anlıyorsunuz. Hayatın içinden anları olduğu gibi ya da görmek istediği gibi sunuyor. Sergide fotoğrafların ad bilgisinin olmaması da bir nevi zamansızlık ve mekansızlık kazandırıyor. Bu zamansızlık ve mekansızlık içerisinde fotoğrafları siz nasıl konumlandırmak istiyorsanız o şekilde konumlandırıyorsunuz.  Sergi sizleri 9 Eylül 2023 tarihine kadar Müze Gazhane’de bekliyor.

Demirkubuz’un sahiciliği 

Gelelim söyleşiye. Yaklaşık iki buçuk saat süren söyleşi su gibi akıp geçti. Demirkubuz kendini, düşüncelerini bütün açıklığıyla anlattı. Moderatör Nurhak Kaya’nın soruları ekseninde başlayan söyleşide Demirkubuz bazen tam cevaplar verdi. Bazen ise kendi cevapları içerisinde kaybolarak cümlelerini yarım bırakmayı tercih etti. Bu tavrı söyleşinin dinamizmini hiç bozmadı. O gün orada olan biz sinemaseverlere de bir kıyak yapmayı es geçmedi. Yeni filmi “Hayat”ın ilk fragmanını sadece orada olan bizlere gösterdi. Hatta ekranının arka kısmında dinleyenlerde görsün diye ikinci kez oynattırarak bir daha izletti. Ne diyelim ki o bizden biri. Fotoğraf çekmeye sigarayı bıraktıktan sonra başladığını belirtti. Sigarasızlığın vurduğu zamanlar kendini dışarıya attığını ve o zamanlar yoğun bir şekilde fotoğraf çekmeye başladığını söyledi. Diğer bir yandanda “Zamanla aramı düzeltmek için fotoğraf çekmeye başladım” diyerek aslında fotoğraflarının anlamına dair de bir ipucu verdi. Sergisinin ve filminin adının “Hayat” olmasını da açıklamayı ihmal etmedi. Serginin ilk adı “Terapi”, filminin ki de “Hicran”mış. Sonrasında senaryoda yaptığı değişikliklerle “Hayat” adını almış. Sergiyle filmin adının aynı olmasına ilk baş sıcak bakmasada sonrasında anlamlı geldiğini de ekledi. Kelimenin kendisindeki yerini ise “Her şeyin sonunda hayat işte demekten başka çaremiz yok.” diyerek ifade etti.

Dinleyicilerin sorularına geçildiği kısmında ise soruları almadan önce “Dostoyevski ve kapılar yok” diyerek bazı tekrarların önüne geçti. Soru cevap kısmında fotoğraf ve sergiden ziyade Demirkubuz’un sineması, hayatı, yalnızlığı konumlandırışı öne çıktı. Hatta yalnızlık duygusunu erken yaşta hissedenler ondan tavsiyeler istedi. Bazıları ise onun yalnız kaldığı akşamlarda neler yaptığını merak etti. Soruların sıkıcılığının yanında Demirkubuz’un cevaplarıydı ortamı hareketlendiren. “Kuru Otlar Üstüne” ile Cannes’da yarışan Nuri Bilge Ceylan’a da laf atmadan geçmedi. Filmin süresini 4 saatten 3 saat 15 dakikaya indirdiğini belirtti. “NBC’nin filmini geçmesin” dediğini belirtti. “Hayat” filmininde en geç Ekim ayında vizyonda olacağını da ekledi. Kendisiyle nehir söyleşi yapmak isteyen bir Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisine listeye seni de ekleyelim diyerek cevap verdi. Aynı zaman Luis Bunuel’in “Son Nefesim” adlı kitabı gibi bir nehir söyleşiye açık olduğunu ifade etti.

Beklediğimden daha verimli geçen söyleşi sonunda Demirkubuz, sorusunu soramayanlarını yanına çağırdı. Soracak bir sorum olmasada bende gitmek isterdim yanına. Ama maalesef Başakşehir yolcusu olmak bu durumlarda belirleyici oluyor. Uzun bir toplu taşıma yolculuğu sırasında bana kalan da hissettiğim samimiyet duygusu oldu. Demirkubuz’u neden sevdiğimi de bir kez daha hatırlamış oldum. Hayat bizi yorsada böyle anlar her şeyi unutturuyor diyerekte yazının sonunu bağlayalım.

 

Önceki Yazı

“Capella’nın Merceği” sergisi açılıyor

Sonraki Yazı

Seçim anekdotu

Son Yazılar