“Doğaçlama müzik” üzerine bir deneme 1

4 dakikada okunur

Müzik dünyasının aykırı isimlerinden John Cage şöyle der:

“Eğer illa bir tanım istiyorsanız sanat bir suç eylemidir. Hiçbir kurala tabi olmaz. Hatta kendisininkine bile. Bir sanat çalışmasını deneyimleyen en az sanatçısı kadar suçludur. Bu, bir suçu paylaşma meselesi değildir. Her birimiz tümünden sorumluyuz.”

John Cage’in söylediklerini okuyunca ilk aklıma gelen şey “doğaçlama” oldu. Çünkü doğaçlamada kural yoktur. Doğal olarak doğaçlama denince ilk aklıma gelen müzik türü de caz olur. Müzikte özgürlüğün en fazla hissedildiği türdür caz. Yani yine John Cage’in: “Sanat hiçbir kurala tabi olmaz.” cümlesine gidiyoruz. Kuralları elimizin tersiyle itiyoruz çünkü müziği icra edildiği anda içinden geldiği gibi, anında yaratmaktır caz.  Bir eserin başıyla sonunu asla tahmin edemeyeceğimiz bir türdür caz. Bir kez yapılan bir icranın bir dahaki sefere asla yapılmaması demektir. İyi caz ustaları aynı zamanda çok iyi doğaçlama ustalarıdır. Bu yazıyı yazmamdaki amaç, doğaçlama sanatını anlatma çabamdan ötürüdür. 

Doğaçlama, müzikte olduğu gibi sanatın diğer alanlarında da mevcuttur. Müzikten sonra beni en çok etkileyen doğaçlamaların Japon edebiyatı hakkında yazılar okurken gördüm. Japon şairlerin geliştirmiş olduğu “waka” denilen bir şiir biçimi var. Şairler akşam toplandıklarında içlerinden gelen biri iki dize sunuyor, onun ardından gelen kişi, karşılık olarak kendinden öncekinden esinlenip onu yapmaya çalışmıyor yani sonra gelenin bir öncekinden mümkün olduğunca değişik olması ve aynı zamanda iyi bir şey sunma şartı oluyor. Böylelikle kendi yaratıcılıklarını geliştirmiş oluyorlar. Bu bilgiyle karşılaşınca çok etkilenmiştim. 

Avangart besteci ve trombon ustası Vinko Globakar, serbest doğaçlama kayıtlarının sadece bir kere dinlenilmesi gerektiğini söyler. Globakar’a bu konuda hak veriyorum. Bir defa, müzisyen onu çaldığı andaki hisselerle müzik yapar. Bunun için bir daha aynısını çalmayacağı bir doğaçlamayı dinleyici de bir defa dinlemiş olur. Sekiz yıl boyunca sokakta müzik yapmamın bana kattığı en güzel şey, doğaçlama konusunda bir usta olacak kadar kendimi geliştirmiş olmamdır. Her gün farklı bir müzik yaparak anlık besteler yapıyordum sokakta. Bazen üç saat boyunca santurumla doğaçlama çalardım. Şimdi düşünüyorum da nedense o dönemde bu doğaçlamaları kaydetmek hiç aklıma gelmedi. Halbuki o sırada kayıtlar alsaydım belki de yüzlerce beste çıkmış olurdu ortaya. Zaten birçok bestem de sokakta çalarken hafızama kaydettiğim bestelerdi. Anlık beste kavramıyla Evan Parker’in “Doğaçlama” kitabını okurken karşılaşmıştım. Ben de doğaçlarken yaptığım besteler için “anlık beste” diyorum.

 

Önceki Yazı

Kayıp kitaplar üzerine

Sonraki Yazı

Tanpınar’ın rüya tabirleri III

Son Yazılar