“İstanbul, dünya müziği konusunda nasıl konumlandırılmalıdır?”, “İstanbul’da yaşayan farklı milletlerden müzisyenler için müzik ne ifade ediyor?” ve “İstanbul bu noktada birleştirici bir rol mü üstleniyor yoksa farklılıkları mı ötekileştiriyor?” sorularına farklı milletlerden müzisyenler nasıl cevap veriyor diye yola çıktığımız dosya haberde; İranlı keman virtüözü Danial Ajdari’yi, Yemenli şarkıcı Omar Albanaa’yı, Doğu Türkistanlı müzisyen çift Hayrunnisa ile Amir Kılıç’a ve Fransa’dan Fransızca öğretmeni ve gitarist Herve Porcher’i dinledik.
Müzik nedir? Ruhun gıdası mı yoksa kainat ile baş edebilme dili mi? İnsan kimdir ve müzik insan için ne ifade eder? Müzik insanın varlık ile yokluğunun diyalektiği midir? Müzik üzerine bu tür sorgulamalarla meşgülken kendimizden mekân ve zaman açısından uzakta kalmış düşünürlerin değerlendirmeleri zihnimize uğramasa olmazdı. Mesela Klasik dönemden Romantik döneme geçiş sürecinin en büyük bestecilerinden olan Beethoven, müziğin bilgelik ve felsefeden daha fazla esin kaynağı olduğunu söylüyor. Sadece en büyük esin kaynağı olmaktan daha öte bir şey olamaz mı? Mesela müzik, bir anlaşma yolu olamaz mı? İşte bu nokta da aklımıza Amerikalı şair Henry Wadsworth Longfellow’un müziği insanlığın evrensel dili olarak değerlendirmesi geliyor ve müziğe dair hala aynı şeyleri düşündüğümüzü, hissettiğimizi bizlere gösteriyor. Müzik üzerine bu kadar mülahazadan sonra herkes için mutlaka çarpıcı bir yer tutmuş, hayallerini nazlı bir sevgili gibi süsleyen, şimdisinde yer tutan İstanbul’un yerlilerine ve misafirlerine neler sunduğunu, hangi ortak paydalarda buluşturduğunu düşünmeden edemedik. Tüm sanatçılar bu şehrin tarihi dokusundan, insan renkliliğine varana kadar hissettikleriyle bu şehri notalarıyla meşk ederek müziklerine bir ruh üflüyor. Biz bu fikir ve hislerdeyken acaba İstanbul’da yerlisinden tuttun da başka milletlerden müzisyenler kendi müziklerini icra ederken ne düşünüyorlar? Müzikleri İstanbul’a, İstanbul müziklerine karşılıklı olarak neler kattı? İstanbul’u dünya müziği açısından nasıl konumlandırıyorlar? İstanbul’da müziklerini icra ederlerken ne tür zorluklarla karşılaşıyorlar ve kendi ülkelerindeki müzik ile İstanbul’daki müzik arasında ne tür farklılıklar ya da ortak paydalar görüyorlar? Bu soruları İstanbul’da yaşayan ve kendi müziklerini icraa eden farklı milletlerden müzisyenlere sizler için sorduk. Gelin İran’dan keman virtüözü Danial Ajdari’ye, Yemen’den şarkıcı Omar Albanaa’ya, Doğu Türkistan’dan müzisyen çift Hayrunnisa ve Amir Kılıç’a ve Fransa’dan Fransızca öğretmeni, gitarist Herve Porcher’e kulak verelim.
İstanbul’un müziğime çok katkısı oldu
Danial Ajdari (İranlı keman virtüözü): İstanbul’da 3 senedir yaşıyorum. Memleketim İran’da da müzik ile uğraşıyordum yani mesleğim. İstanbul’da müziğimi tanıtacak fırsatlar oldu fakat burada o kadar iyi sanatçı var ki kendini tanıtmak çok zor. Ama yavaş yavaş bazı müzik icralarımla kendimi ve sanatımı birazda olsa gösteriyorum. İstanbul yaşam olarak yoğun olduğu kadar müzik açısından da çok zengin ve hareketli. Benim müziğimse çok sakin. Bazen bu kalabalıklar içerisinde müziğin de coşkulu olmalı diye düşünüyorum. Ama tam tersiyle yani müziğiminin sakinliğiyle devam ediyorum. O kalabalığın yanında sakin müziğin daha iyi gideceğini düşündüm ve öyle de oldu. İstanbul’un bana ve müziğime katkısı büyük oluyor. İstanbul’da sevdiğim müzikleri dinlerken o müziklerin melodisi müziğime ilham oluyor ve onu müziğimde kullanıyorum. Hem kültürel olarak hem de Türkçe bildiğim için Türk müziğinin hissiyatını rahatlıkla anlayabiliyor ve hissederek müziğimi yapabiliyorum.
İstanbul farklılığa açık bir şehir
Türkiye bende bir yabancı olarak farklı dil ve kültürün etkisiyle çeşitli duygular ortaya çıkıyor. İki kültürü bilen ya da çok fazla dil bilen müzisyenler, müziklerinde farklı melodileri kullanarak o harmanlanan farklı hissi dinleyenlerine veriyorlar. Verdiğim konserlerde Türk müziğiyle birbirine benzer noktalar olmasına rağmen kendi enstrümanınız ve duygunuz farklılık yaratır. Bu da dinleyiciler tarafından cazip kabul edilir. Kendi tarzımda yürüdüğüm için bir gün başarıcağıma inanıyorum. Çünkü yaptığım müzikleri, belgesel ve filmlerde görüyorum. İstanbul farklılığa açık, neşeli ve canlı bir yer. Burada kendi müziğimi duyuyorum.
Yaptığımız müzikler o mevsimlerin tadını veriyor
İstanbul’da yaşamak bazen çok zor oluyor. Yalnız yaşamak, aileden uzak olmak sizi düşünmeye sevk ediyor. Bazı hatıraları gülerek ya da ağlayarak hatırladığınızda başka bir hissiyatla müzikleriniz ortaya çıkıyor. Ayrıca İstanbul’un atmosferi her mevsimde bir başka oluyor. Bizde müzisyenler olarak bu hallerden esinleniyoruz ve yaptığımız müzikler o mevsimlerin tadını veriyor.
İran’da bu duygu çeşitliliğini yaşamadım
İstanbul’da tarihi yerleri gezerken ilham geliyor. Kendi kendime mırıldanıyorum, onu da kayda alıyorum. Sonra da üzerinde özenerek çalışıyorum. Mesela Türkiye’de yaptığım yeni albümümün son halinde bazı kayıtlar neşeli bazı kayıtlar duygusal. İran’da yaşadığım dönemde çalışmalarımda bu kadar duygu çeşitliliği yakalamıyordum. İstanbul büyük bir kültüre sahip. Burada birçok sanatçı yaşadı. Müzikleri nesilden nesile aktarıldı ve aktarılmaya da devam edecek. Çünkü Türk müziği dünyada tanınıyor ve ünlü orkestralarla dünyanın çeşitli yerlerinde icraa ediliyor. Ayrıca İstanbul’da düzenlenen uluslararası müzik festivallerine gelen yabancı sanatçılar her zaman coşkulu ve duygu yüklü oluyorlar. Bu da İstanbul’un nasıl bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.
İstanbul bizi anavatanımıza götürüyor
Hayrunnisa ve Amir Kılıç (Doğu Türkistanlı müzisyen çift): İstanbul’da denizi seyretmek bizi uzak diyardaki ana vatanımıza götürüyor. Hatta çoğu bestelerimizi denize bakıp yaptık. İstanbul çok renkli bir şehir. Biz de farklı bir renk olarak bu şehre ayrı bir renk bir duygu kattığımızı düşünüyoruz. Fakat İstanbul biraz da hüzünlü bir şehir. Bu yüzden müziğimize biraz hüzün ve güzellik de katıyor. Ayrıca İstanbul, birçok dünya insanın ve kültürünün buluştuğu bir yer. Bundan dolayı da müzik konusunda çok ilerlendiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Kendi müziğimiz açısından ise burada ana dilimizde müzik yaparken çalıştığımız Türk müzik ekibine kendi kültürümüzün hissinin ifade edilebilmesini anlatmakta zorlanıyoruz. İstanbul’da müziğimizi biraz daha ileriye taşıyabilmek için daha çok çaba göstermemiz gerekiyor.
İstanbul, sesler ve müzikle dolu bir şehir
Herve Porcher (Fransız gitarist) : İstanbul’da bir Türk okulunda Fransızca öğretmeniyim. Fakat müziğin hayatımda çok önemli bir yeri var. Gitar çalıyorum ve Türkiye’de yaşadığım için enstrümanım, insanlarla tanışmak için en iyi pasaportum oldu. İstanbul adeta sesler ve müzikle dolu bir şehir. Şöyle bir baktığınızda yorulmak bilmez gibi görünüyor. Ben de yorulmayan bu şehrin kendine özgü enerjisine karşı her zaman çok duyarlıyım. Sanki sürekli yaşamak için acil bir durum varmış gibi. Yaşamak için bu aciliyet kendini müzikte gösteriyor.
Müziğim ile İstanbul’a ne kattığımı bilmiyorum. Belki tanıştığım insanlarda farklı bir müzik repertuarı keşfetme arzusu ya da onlara yeni bir repertuar sunma heyecanı bir cevap olabilir. Mesela bir öğretmen olarak Fransızca konuşan Türk öğrencilerle çalışırken, sınıfa gitarımı getirdiğimde çok mutlu olduklarını biliyorum. Fransız sanatçıları keşfetmeyi, şarkı söylemeyi sevdiklerini fark ediyorum. Genel olarak ifade edecek olursam; İstanbul’un kendiliğine hep hayran kalıyorum. Herhangi bir çekingenliği yok.
Türkiye bana ayrı bir duyarlılık kazandırdı
İstanbul’un birçok yerinde müzik çalarak vakit geçirdim. Her yerde de merakla ve özenle karşılandım. İstanbul’da müzik listeleri karışım açısından çok zengin. Bazı Fransızca şarkılar Türkçeye uyarlanabildiği için burada da iyi biliniyor. Adamo’nun “Tombe La Neige” ya da filmlerle ünlenen Michel Fugain’in “Une Belle Histoire” şarkısı birkaç örnekten bazıları. Benim için Dalida, Zaz, Noir Désir veya Stromae gibi sanatçıları İstanbul kafelerinde duymak da sürpriz oldu… İstanbul bana şarkı söyleme, enstrümanımı yeniden gözden geçirme, başka akortları bulma arzusu verdi. Ayrıca şarkıcılardan ve müzisyenlerden ilham alarak Türkiye’nin de bana ayrı bir duyarlılık kazandırdığına inanıyorum. Belli ilham verici motiflerde, melodilerde bulduğumuz bu çok özel Türk hüznüne karşı hassasım belki de.
Türkiye, müzik gelenekleriyle kaynaşmış bir kavşak
Türkiye, coğrafi konumu ve tarihi nedeniyle toplulukların çeşitli müzik gelenekleriyle kaynaşarak zenginleştiği inanılmaz bir kavşak noktası. Buradaki diğer insanların ne kadar etkili olduğunu, her birinin müziğe ayrı bir renk kattığını yavaş yavaş anladım: Klasik Osmanlı müziği, sufilerin “mistik” müziği, Arap, Çingene, Ermeni, Fars müziği, daha modern ve popüler türkü müziği… Ne servet ama! Bu zengin gelenek içerisindeki bazı ritimler bana yabancıydı. Sesin, ritmin bazı yönleri Fransa’da gerçekten mevcut değil. Bu konuda son olarak, Orta Doğu müziğinde çok yaygın olan bazı şarkıların kurucu çeyrek tonlarının bazen gitarım için yarım tonlarda sorun yarattığı için bu iki kültürü harmanlarken zorlandığım oluyor.
Kuşaklar birbirlerinin şarkılarına sahip çıkıyor
Türkiye’de oldukça benzersiz bulduğum bir şey var; o da ortak, geleneksel ve popüler bir müzik kültürüne sahip çıkılıyor olunması. Hem çocuklar hem de yetişkinler birbirlerinin mirasına sahip çıkıyorlar ve bundan da gurur duyuyorlar. Ayrıca paylaşmaktan da çekinmiyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse gençlerin kendi kuşağına ait olmayan, ebeveynlerinin veya büyükbabalarınınkine ait şarkıları söylemekten çekinmemesine çok şaşırıyorum. Fransa’da böyle bir şey yok. Yaşlıların kendi müziği, gençlerinde kendilerine ait müzikleri var. Özellikle gençler, eski moda olduğu gibi kabul edecekleri şeyleri söylemek istemezler. İstanbul’da deneyimlediğim en önemli şey ise müziğin kardeşçe olması ve nesiller arasında güzel bir bağ oluşturmasıdır.
Bu şehirde kendimi buldum
Omar Albanaa (Yemenli şarkıcı): Yemen’den bir zaman sonra ayrılmak üzere geldiğim İstanbul’da yaşarken buldum kendimi. Bu duygu bana birçok Türk müziği dinletti, büyük bir ilham verdi. Bu yüzden Yemen ve Türk müziğini karıştırmaya başladım ve ne zaman bir sanat eseri üretmek istersem tercihim bu yönde oluyor. İlham verici şehre yani İstanbul’a ne kadar şey katsak da hakkını veremeyiz. Her eserimin başında hep çıkacak şarkımın amacını düşünüyorum. Bu nedenle İstanbul’un hak ettiği oranda eser üretmeyi istiyorum.
Müziğin birçok rengine dair bilgim arttı
İstanbul, büyüleyici güzelliği nedeniyle, çok sayıda uluslararası müzisyeni barındırdığı için birçok insanın uğrak yeri haline geldi. Bu nedenle müziğin birçok rengine dair bilgimi arttırmaya katkıda bulundu. Mesela Türk müziğinin Doğu ve Batı müziğinin karışımı olması onu farklı ve eşsiz bir renkle karakterize ediyor. Benim de müziğime birçok şey katıyor.
Bugünün İstanbul’u dünün İstanbul’udur
Bugünün İstanbul’u dünün İstanbul’udur, hiç değişmedi. İstanbul, her türlü kültür ve sanatın kavşağıdır. Bu konuda kimse farklı bir şey söyleyemez. Kendi ülkemden buraya gelince çok fazla yabancı ve yerli müzisyenle karşılaştım. Ayrıca farklı müzik tarzları, yeni bir dille karşılaştığım için bazı eserlerin icrasında zorluklarla karşılaştım.
Türklerin Yemenli kardeşlerine karşı sevgileri varİlk zamanlar Yemen müziğine ait özel bir şeyi Türk seyirci önünde söylediğimde farklı bulacaklarını ve böyle bir müziği kabul etmeyeceklerini düşünüyordum. Ama İstanbul’da tam tersini yaşadım. Burada gördüm ki çoğu kişi bu tür müzikleri dinliyor ve sanatçıya da uyum sağlıyorlar. Yemen ve Türk müziği bazı eski kültürel miraslarda buluşuyorlar. Mesela herkesin bildiği ünlü Yemen Türküsü gibi Yemen’den bahseden Türkçe şarkılar olduğunu ve bu şarkılarda Yemen’den gelen kahve tabirlerini duymak ve ayrıca ünlü dini figür Üveys El-Karânî’yi öğrendiğimde anladım ki Türklerin Yemenli kardeşlerine karşı sevgileri var. Müziklerimiz arasında farklılıklar olabilir. Bu nedenle de iki ülkenin yaşadığı bu müzikal farklılıkları sunduğumda etkilenen dinleyicilere sahip olduğum için mutluyum.
Müzik; farklılıkları ötekileştirmez
İstanbul’da kendilerine ve müziklerine yeni hayat sahaları açan ve müzikleriyle milletler arası köprü görevini üstlenen birçok sanatçının İstanbul ve dünya müziği üzerine yaptıkları değerlendirmelerinden bazı çıkarımlar yapmak yanlış olmaz. İstanbul müzik medeniyetlerin beşiğidir. Zorlukları ve ilham verici dokusuyla bir hayat konservatuvarı rolünü üzerine almışken öğrencileri de yetmiş iki milletten gurbet bülbülleridir adeta. İstanbul, farklılıkları ötekileştirmeyen aksine bir hazine gibi heybesindeki başka değerlerle harmanlayan bir medeniyet bütünleyicisidir. Velhasıl sözlerimize Amerikalı müzisyen William Martin Joel’in “Bence müzik, kendi başına bir ilaç ve hangi kültürden olursak olalım insanlığın kendini anlatabilmesinin en iyi yoludur” sözleri ile noktalayalım. Müzikle kalın…