Arif Nihat Asya'nın 50. vefat yılı milli iradenin şairane sesi

EDEBİYAT Güncel

 

Kalemiyle vatan sevgisini destanlaştıran Arif Nihat Asya’nın vefatının üzerinden tam 50 yıl geçti. Şiirlerinde milli ruhu yüceltirken, insana dair en ince duyguları da mısralarına nakşeden Asya’nın güçlü ve zarif kaleminden yükselen ses, hala gönüllerde yankılanıyor. Edebiyatımızın bu unutulmaz isminin verdiği ilham, her geçen yıl yeniden ve daha derinden anlaşılıyor. Gelecek nesillere de hitap eden zamansız ve muzip dili gençlerin seveceği ve kendinden birşeyler bulacağı türden. 

Bazı insanlar vardır ki kalemleri yalnızca kağıtlara değil, zihinlere ve yüreklere de iz bırakır. Bunu kaleme aldığı dizelerle yapan isimlerden birisi de Arif Nihat Asya. Ne zaman dalgalanan güzel bir bayrak görsem büyük bir gururla zihnimde “Bayrak” şiirinden “Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder” dizeleri yankılanır. O gururla paylaşımlarıma bu dizeleri yazarım. Asya, yalnızca "Bayrak Şairi" olarak değil, kelimeleriyle bir milletin ruhunu yoğuran bir sanatkâr olarak anılması da tesadüf değil. İç dünyası; bayrak kadar toprakla, memleket kadar insanla, tarih kadar gelecekle de doluydu. Onun kelimeleri sadece bir milletin bağımsızlık tutkusu için değil, insan olmanın anlamı üzerine de düşünceler sunuyordu. Vefatının 50. yılında da hala bu şekilde bahsediyor olmamız, bıraktığı mirasın ne denli köklü olduğuna en güzel örneklerden birisi. “Bayrak” kadar “Fetih Marşı” ve “Dua”sı da milli değerleri slogan edebiyatıyla değil, imgelerle, metaforlarla ve yoğun bir lirizmle nasıl yoğurduğunun somut örneği. Hem geleneğimizin kodlarına tercüman olması hem de milli iradenin sesi olduğu “Yürüyeceksin millet yürüyecek ardından” sözleri derinliğini ve inceliğini ortaya koyuyor.

Mirasini keşfetme zamanı

Şair kimliğinin yanında öğretmen ve siyasetçiydi aynı zamanda. Yaşadığı dönemki siyasi ve toplumsal olaylar, onun hem şair hem de birey olarak karakterini şekillendirdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında edebiyat dünyasına adım atan Asya, Divan edebiyatının o klasik ve süslü havasını modern şiir anlayışıyla harmanladı. “Köprü şair” olması da bu nedenleydi. Hem geçmişin güzelliklerini geleceğe taşıdı hem de çağının ruhunu yakaladı. Bugün Arif Nihat Asya’nın şiirlerini yeniden okuduğumuzda, onun yalnızca bir dönemin değil, tüm zamanların şairi olduğunu fark ediyoruz. Çünkü O, bir milletin sancılarını, sevinçlerini, umutlarını ve hayallerini kendi kişisel deneyimleriyle harmanlamış, bu harmanı şiirlerinin satır aralarına ustalıkla işlemişti. Vefatının 50. yılında Arif Nihat Asya’yı anlamak, bir milletin ruhunu, edebiyatın gücünü ve insan olmanın derinliğini kavramak ve bıraktığı bu eşsiz mirası yeniden keşfetmek anlamına geliyor.

Türklerin bir devrine yön verdi

Dosya için sorularımızı Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yakup Çelik Asya’nın hakkıyla tanınması için yıldönümlerinin bir vesile olduğunu düşünen isimlerden.  Bugünün gençlerinin O’nu hem yaşadıklarını hem de kaleme aldığı şiirleriyle tanımasının bizim için bir gereklilik olduğunu savunuyor. Asya için de bir hakkın teslimi olacağına işaret eden Çelik şunları diyor: “Arif Nihat Asya, şiirlerinde Türk tarihinden gelen Oğuz’ların, Bilge’lerin, Süleyman’ların dünyasına girer; kahramanlık ve yiğitlikle birlikte (Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor) şiirlerinde toplumun değerlerini destanlaştırır. Gençlere, bayrak ve tarih sevgisi aşılar. ‘Fetih Marşı’ şiirinde olduğu gibi, kendi tarihinden gelen örneklerle gücünün sınırlarını keşfetme ülküsünü verir. Mükemmel bir dil ustası olan Arif Nihat Asya; günlük konuşma dilinden kelimelerle şiirini oluşturur. Mecazları, metaforları, sembolleri hep bu dilin imkânlarıyla kurar. Arif Nihat Asya, mütevazı hayatı ve manevi iklimle donanmış metinleriyle Türk toplumunun bir devrine yön vermiş, bir dönem gençliğinin yetişmesine öncülük etmiş aydınlardandır. ”

Türkçesi’nin zenginliği sözlerinden belli

Aslında tam da bu noktada milli ve manevi değerlerin yanı sıra kimliğiyle de gençleri ve nesilleri etkileyen edebi isimlerden uzak dönemler yaşıyoruz. Bu da haliyle sahip olduğumuz mirası tekrar hatırlamaya ve anlatmamıza yol açıyor. Çelik bu hususun önemi şu sözlerle ifade ediyor: “Arif Nihat Asya, şiirlerinde kayıtsız ve şartsız eski veya yeni tarafından değildir. Kendi ifadesiyle onun metinlerinde “eski ile yeni mücadele halinde değil, anlaşma halinde”dir. Aruz veznini hiçbir zorluk olmadan kullanan Arif Nihat Asya, önce gazellerinde peşinden tarih düşürmelerinde çok usta olduğunu ortaya koymaktadır.  Arif Nihat Asya’nın şair olarak önemli bir tarafı da metinlerindeki espri ve hikmetlerdir. Kelimelerle yapılan oyunlar ve bunların arkasında sezdirilen anlam zenginlikleri hayal dünyasının zenginliğini gözler önüne serer. Kolayca söylenildiği sanılan sağlam örülmüş şiirler kaleme almış, bu çerçevede Türkçeyi çok iyi kullanmıştır. ”

Çelik, Arif Nihat Asya’yı sadece bir şair olarak değerlendirmemek gerektiğine de dikkat çekiyor. Topluma bilinç sunan bir aydın olduğunu belirterek, “Maneviyatı sağlam, inançlı, vatanına – bayrağına–milletine bağlı, çalışkan, aile–anne sevgisinin farkında olan insanı yetiştirmek için şiirini ateşlendirir. Pek çok şiirinde çocuk ve anne kavramlarıyla ilgili unsurları kullanır ve mutlu bir aile tablosu oluşturmayı hedefler. Bu bakımdan aileyi milletin, ayakta durması gerek en küçük birimi olarak değerlendirir. Vatan ve bayrak denince ilk akla gelen şairimizdir. Belki de şahsiyetinin en belirgin özelliği vatanseverliğidir. Vatanı, günde beş vakit okunan ezanın ve namazın tecelli ettiği toprak olarak görür. Vatan ve bayrağı bir milletin sembol değerleri olarak belirler. O bir öğretmendir. Bu çerçevede Anadolu’yu, elinde çantasıyla köşe bucak dolaşmış, gittiği her noktaya kendi ışığını taşımıştır. Türk toplumunu ve insanını kendi yaşama tarzı, gelenekleri ve kültürü içinde tanımıştır. Memleketin tabiat güzellikleri görmüş, tarih ve kültür zenginlerini (Kökler ve Dallar, Göç) şiirlerinde işlemiştir” dedi.

Dini şiirlerinin tesiri yadsınamaz

Arif Nihat Asya’nın çok yönlü ve zamansız bir kişi olduğundan bahsetmiştik. Bu zamansızlık onun her türlü söyleyişinde etkili. Mesela yazdığı dini şiirler geçmişle geleceğe kurduğu bağın en büyük nişanesi. Necmettin Turinay 2019’da Yeni Şafak’ta yayınlanan bir yazısında şair için şu cümleleri kullanıyor:  Ne var ki Arif Nihat şiirinin unutulmuş bir yanı daha bulunuyor. O da 1950’lerden başlarından itibaren denemeye başladığı, doğrudan doğruya dini şiirleri. Bilhassa da Hazreti Mevlâna’dan yola çıkan vecidli söyleyişleri. 1956’da yayınladığı Kubbe-i Hadrâ’sı, baştan sona dini yakarışlar doludur. Nitekim bu yolda söylediği rubailerinden birinde bakın ne diyor: 

‘Daldan oku bülbül, yine Kur’an’ı bana

Aç sevgili ay, sihirli dünyanı bana

Gelsin bu ilahi geceden beklediğim

Al şüphemi rüzgâr, getir imanı bana.’

Şimdilerde Edirne’nin Muradiye’si veya Selimiye’si uzaklarda kalmış olsa bile, hiç olmazsa Yahya Kemal’in yaptığı gibi şairlerimiz Süleymaniye’ye veya Sultan Ahmed’e, ya da Ankara’da Hacı Bayram’a uğramazlar mı? Onlar buralarda ne duyar, düşünürler? Ne tür imgeler oluşur zihinlerine? Bunların Arif Nihat veya Tanpınar’ın duyarlığı ile birebir çakışmasını bekleyemeyiz. Çünkü her şiir veya şair kendi çağının dili ve duyarlılığı ile konuşur, yazar. Öyle de bu yeni duyarlığın nasıl bir dil ile kendini ifade ettiğini de merak etmiyor değiliz doğrusu.”

Asya’nın o unutulmaz şiirlerine etki eden olayları ve ortamı ise şöyle aktarıyor Turinay yazısında: “İkinci Dünya Savaşı yıllarının doğurduğu milli destani söyleyişler onu da tesiri altına alıyor. İçinde Bayrak, Destan, Ağıt, Kalk Yiğidim gibi epik/ destani şiirler barındıran Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946) adlı kitabı bu yıllarda yayınlanıyor. Fakat Arif Nihat’ın şiiri orada kalmaz. 1948 yılında tayin edildiği Edirne, şairi derinden sarsar, onun şiirine klasik şiirimizin bin bir inceliği ses ve muhteva olarak derinden derine sinmeye başlar. Tarihi kubbelerin çın çın öten boşlukları, öksüz minarelerin suskunluğu ince, derin bir lirizmle onun şiiri üzerinden konuşur. Bu noktada Tanpınar’ın yarım bıraktığı, devam ettirmediği Bursa’da Zaman’ı sürdürüyormuş gibi bir intiba bırakır. Kuşkusuz Tanpınar’ın ilgili şiiri gibi güzel, fakat o kadar da farklı, denemelerdir bunlar. Yazık ki çokları şimdi bunları hiç hatırlamıyor, duymuyor.

Muzip bir yönü vardı

Arif Nihat Asya üzerine en detaylı çalışan isimlerden birisi de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi  Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Fatih Andı. Andı’nın Asya üzerine kaleme aldığı detaylı makaleler, bize hem şairin edebi yönü hem de düşünce dünyasına dair geniş çözümlemeler sunuyor. Özellikle nesirleri üzerine kaleme aldığı makalesinde Asya için kullandığı şu sözler onu bugün yeniden nasıl okumamız gerektiğine dönük bir reçete adeta: “Arif Nihat Asya'nın nesirleri, şiirleriyle aşağı yukarı aynı tematik yelpazeyi paylaşır. Sosyal ve siyasal konuların yanında, tanıdıkları, arkadaşları ve yakın çevresi ile kurduğu yakınlıklar, başta Adana ve Kıbrıs olmak üzere görev yaptığı yahut gezdiği vatan parçalarına ait gözlemler, duygular ve günlük hayat kesitleri, aşk, tabiat sevgisi, tarih duygusu ve dini tahassüsler bu nesirlerin de çerçevesini belirlemektedir. Bilhassa sosyal ve siyasal konularda yahut günün politik hengamesine gösterilen tepki yazılarında ironi, çağrışımlarla örülmüş zeki bir hiciv atmosferi bizi hemen muzipçe kendine çeker. Bu muziplik, farklı bir tonda olsa da, aynen şiirlerinde olduğu gibi, bazen şaka, bazen nükteyle karışık bir biçimde aşk ve kadın güzelliğinden söz ettiği kısa metinlerinde de (ki bunların çoğu mensur şiirdir) karşımızda belirir. Ve hepsinin ortak özelliği olarak, hiç tereddütsüz söyleyebileceğimiz bir hükümdür ki, temiz, pırıl pırıl bir Türkçe, Asya'nın düz yazıların da genel karakteridir.”

Yorum Yaz