Halil İbrahim Aygül
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Uzay Programı Tanıtım Toplantısı’nda yapmış olduğu açıklamalar bilim kurgu edebiyatında ne gibi hareketlenmeler olabileceği konusunda merak uyandırdı. Bu kapsamda görüşüne başvurduğumuz; Sadık Yalsızuçanlar, Sadık Yemni, Doğukan İşler ve Onurhan Ersoy günümüz bilim kurgu edebiyatını ve ülkemizdeki uzay gelişmelerinin edebiyatımıza nasıl yansıyacağını anlattı.
Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Milli Uzay Programı Tanıtım Toplantısı’nda “2023 sonunda yakın dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay’a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı. Bu açıklama 20 yıla yakındır yapılan teknolojik hamlelerin bir devamı olmakla birlikte toplumda heyecana sebep oldu.
Büyük teknolojik ve bilimsel gelişmelerin bir ulusun edebiyatına yansımaması mümkün değil. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında ve ondan etkilenerek yaratılan bilim kurgu edebiyatının kökeni 2. yüzyıla kadar dayandırılmakla birlikte bugünkü formunu Dünya edebiyatında 19. yüzyılda aldı. Bu yüzyılda teknolojik gelişmelerin ve bilimsel çalışmaların hız kazanması çok sayıda bilim-kurgu eserinin Dünya edebiyatına kazandırılmasına vesile oldu. Bu alanda Türkiye’de de en çok bilinen ve okunanı ise herhalde Jules Verne’dir. Öyle ki birçoğumuz ilkokuldaki kütüphanelerde demirbaş olan Jules Verne’nin macera romanlarını okuruz.
Türkiye’de ise bilim kurgu adı İngilizce “science fiction”ın Türkçe karşılığı olarak ilk defa 1973 yılında yazar Orhan Duru tarafından kullanılır. Ama bu adla olmasa da bilim kurgunun Türkiye’ye gelişi Tanzimat dönemine dayanır. Tanzimat döneminde Jules Verne gibi bilim kurgu yazarlarının eserleri Türkçe’ye kazandırılır. Diğer birçok roman türü gibi bilim kurgu romanları da Türkçe’ye tercümeler vasıtası ile girer. Cumhuriyet öncesi dönemde istisnalar dışında kayda değer telif bilim kurgu romanı bulunmamakla birlikte Cumhuriyet’in ilk yıllarında da sayısı çok değildir. 1970’li yıllar itibari ile bu alanda telif eserlerin sayılarının arttığını gözlemlemekteyiz.
Dört farklı bilim kurgucuya sorular
Özellikle son yıllarda yapılan teknolojik ve bilimsel hamlelerle birlikte Türk toplumunun bilim kurguya olan ilgisinin arttığı gözleniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Uzay Programı Tanıtım Toplantısı’nda yapmış olduğu açıklamalarla birlikte bilim kurgu edebiyatında ne gibi hareketlenmeler olabileceğini merak ettik ve roman ve öykü yazarı Sadık Yalsızuçanlar, ülkemizin önemli bilim kurgu yazarlarından Sadık Yemni, genç bilim kurgu yazarlarımız Doğukan İşler ve Onurhan Ersoy’a; günümüz Türk bilim-kurgu edebiyatı, uzay çalışmalarının edebiyatımıza etkisi ve bilim kurgu metafizik ilişkisini sorduk.
Sadık YALSIZUÇANLAR
BİLİM-KURGU ALANININ OKURU BÜYÜK ORANDA GENÇLER
Türk dilinde, “bilim-kurgu” türünde, fütüristik nitelikte, entrikalı, teknolojik değişimlere duyarlı hatırı sayılır bir öykü, roman, anlatı birikimi oluştu diyebiliriz. Modern teknolojik değişimi göz önüne alarak yazan, “geleceğe ilişkin teknolojik/düşünsel kestirim”lerde bulunan, bu alanın en yetkin örneklerini de veren -başka türlerde de yazıyor çünkü- yazarlardan ilk söz edilmesi gerekeni, sevgili Sadık Yemni. Yemni, öykü ve roman türünde, bu alanın en ilgi çekici metinlerini Türk edebiyatına kazandırdı, kazandırmaya devam ediyor. Bu alanın –gerçi tam olarak bilim kurgucu diyemeyiz, tarihsel ve mitik temalara da ilgi duyuyor- bir başka yetkin adı, Barış Müstecaplıoğlu. “Osmanlı Cadısı, Bir İstanbul Bilim-kurgusu” olarak okura sunuldu, edebiyat çevrelerinde de ilgiyle karşılandı. Müstecaplıoğlu, bu eserinden önce de değerli ürünlere imza atmıştı, sonrasında da yeni kitaplar yazdı, yazıyor. Neredeyse tümüyle ütopik bir evrende, deliliğin salgınlaştığı “Sıcak Kafa”, Afşin Kum imzasını taşıyor sözgelimi. Arkeolojik malzemeyi, ruhsal olguları ve bilimsel gerçeklikleri de kullanan Aysun Bitir’in “Excido”su, bizi dip tarihe taşıyordu aynı zamanda. Alev Alatlı, modern Türk edebiyatının ve düşünme yaşamının en yetkin adlarından ve bu alana değer pek çok anlatıya imza attı. Ahmet Avcı’nın, “Mars” üçlemesini de anmak gerekiyor. Kudret Alkan’ın, “2080”i, insanlığı bekleyen kâbus dolu bir gelecek anlatısıydı. Müfit Özdeş, “Son Tiryaki”deki öykülerinin çoğunda gerçeküstü, bilim-kurgu ve ironiyi birleştirdi. “Uzaya Kaçış”ıyla Halil Kocagöz, dünyayı büyük bir tehlikeyle buluşturarak yeni bir gezegen arayışını gündeme getirdi. Çağdaş Bozkurt, “Bağlantı”da kendi ailesinden başka kimseyle iletişim kuramayan bir karakter üzerinden gizemli olaylar anlattı. Ahmet Doğru’nun “Reptilian”ı da bu bağlama yakın bir dil ve kurguya sahipti. Galip Tekin, “Tuhaf Öyküler Serisi”yle okuru fantastik bir geziye davet ediyordu. Nurcihan Doğuç, “Hayalet Kentin Kadınları” kitabında, bu türün soluk kesici bir örneğini verdi. Arzu Eylem’in “Çok Çağı” ise, okuru gerçekle gerçeküstü arasında bir sarkaçta gezdirdi. Esra Bahadır Cesar’ın “Harita Koruyucuları” üçlemesi, dünü bugünü ve geleceği harmanlayan bir anlatıydı. Bu alanın daha pek çok örneğinden söz edebiliriz.
Teknolojik değişimler edebiyata mutlaka yansır
Türkiye, uzay çalışmalarında son yıllarda çok önemli gelişmeler kaydetti. Bir Afrika ülkesinde kurulması planlanan uzay limanı, bu gelişimin en pratik aşamasını oluşturacak. Uzayın gizemlerine dönük çok yönlü çalışmalar planlanıyor Türkiye’de. Bu alandaki gelişmeler, hiç kuşkusuz edebiyatımıza da bir biçimde yansıyacaktır. Toplumsal gelişmeler, teknolojik değişimler ve bilimsel bilgilerin gelişimi, edebiyata dolaylı biçimde mutlaka yansır.Bilim kurgu eserleri hem bu çalışmaları bir muhayyile desteği vererek besler hem de gelişmelerden beslenerek daha ileri hayallere doğru insanları iter. İki alan da birbirini karşılıklı olarak etkiler.
Bilim kurgu alanının okuru, büyük oranda gençler. Dolayısıyla bu alanda daha çok ürünün ortaya çıkmasında gençlerin taleplerinde ısrarcı ve coşkulu olmalarının doğrudan bir etkisi var. Yayınevleri, editörler, bu yönde yazarları da kışkırtıyorlar. Böylece bu alana duyulan ilginin artması, daha çok kitabın yazılmasını bir biçimde tetikliyor. Ayrıca hayalcilik daha çok gençlik döneminde kanatlandığından, genç yazarlardan bu alana ilgi duyanlar daha çok oluyor.
Metafiziksel meraklar gelecekle ilgili kestirimleri etkiliyor
Bilim kurgunun metafizikle doğrudan bir ilişkisi var. Fütüristik spekülasyonlar, geçmişe dönük meraklar, kadim olana ilişkin yorumlar, geleceğe yönelik düşler, gerçekler ve tartışmalar metafizikten de besleniyor. Metafiziksel ve ruhsal meraklar, özellikle gelecekle ilgili kestirimleri etkiliyor. Beş duyuyla algılanamayan olguların açıklanabilmesinde yine metafiziğin desteğine ihtiyaç duyuluyor.
Sadık YEMNİ
BİLİM KURGU EDEBİYATIMIZ ORİJİNAL YAKLAŞIMLAR VE DİNAMİK KURGULARA AŞERİYOR
Benden biraz daha yaşlı akrabalarım altmış küsur yıl önce robotlardan söz ettiğimi bugün dahi hatırlıyor. On beş-on altı yaşındayken de evimde mütevazı bir kimya laboratuvarım vardı. Mahallemizde ve lisemde roketlerim ve kimya şakalarımla ünlüydüm. Kırk yıl kadar da Amsterdam’da yaşadım. Bunu bilim toplumunu solumak anlamında alıyorum buraya. Başka veçheleri de var malum. Ömrüm boyunca birkaç dilden teknik dergiler okudum. Korkunç bir hızla genişleyen kâinatta olup bitenleri deli gibi merak ederek bir ömür geçirdim. Ünlü bilim kurgu romanlarını okudum ve bu alanda yapılan filmlerin neredeyse tamamını izledim.
Bu girizgâhı yapmamın nedeni, ünlü bir bilim kurgu romanının ya da filminin konusundan aşırı etkilenmeyle yazılan, karakterlerin isimlerinin ve coğrafyanın değiştiği, ama ana fikrin neredeyse aynı kaldığı tavşanın suyunun suyu roman ve öyküleri görüyorum. Kurgu eksikliği, orijinal fikir kabızlığına hâlâ sıkça rastlanıyor. Bu zihin blokajını aşabilen az sayıda yazar var.
Bir örnek vereyim. 2009 yılında “Zaman Tozları” isimli bir romanımı önce yarısına kadar aylık dijital ortamda tefrika ettim, sonra da 2011’de kitap halinde çıkardım. 16 yaşında bir delikanlının eline zamanı durduran ve başlatan bir topçuk geçiyordu. Bu konuyu tasarlarken kendime şu iki soruyu sordum: “Senden önceki zaman temalı öykülerden ne farkı olacak? Senin buraya orijinal bir katkın olacak mı?” Okuyanlar öyle olduğunu biliyor. 15 bilim kurgu romanım, kırk-elli kadar da kısa bilim kurgu öyküm var. Hepsi de pek az istisnasıyla orijinal konulardır. Zamanında bu bana çok sık söylendi.
Metafizik de kendisine alıcı gözle bakılmadığı için üzgün
Bilim kurgu edebiyatımız orijinal yaklaşımlar ve dinamik kurgulara aşeriyor. Biraz tarih tozu, biraz folklorik öğe serpiştirilmiş denemeler şimdilik pek yeterli düzeyde değil. Metafizik de kendisine alıcı gözle bakılmadığı için üzgün.
Ülkemizdeki uzay çalışmaları edebiyatımızı çok olumlu etkileyecektir. Bilim kurgunun en başarılı örneklerinin verildiği ülkeler endüstri ülkeleridir. ABD, Rusya, İngiltere, Almanya vb. gibi. Bu tesadüf değil. Ülkemizdeki uzay çalışmaları inanılmaz çeşitlilikteki alanda bir çığır açacak. Buna edebiyat ta dahil. Yüz yıl öncesinden itibaren olanlarından bir farkı olacak ama. 50’lerde transhümanizm daha uzakta olan bir aşamaydı. Şimdi bir taş atımı mesafede duruyor. O nedenle teknolojik gelişmenin şu andaki düzeyi edebiyatı daha derinden etkileyecek. Bu çok doğal.
Gençler bilim kurgu edebiyatının yazım ve okuma, filmini seyretme babında jet motorudur. Genç beyinler olmadan bilim kurgu da olmaz. Gençlik hızdır. İlham hız yapabileceği yolları sever. En yeni teknolojiyi kullanma merakı bile tek başına bu alana biraz dokunur. Endüstri 4.0 hayatımızı kapsadığında, nesnelerin interneti ahkam kesmeye başladığında genç ilham da bundan kaçınılmaz olarak payını alacaktır. Robot-Homo Sapiens, A.I.-Homo Sapiens sentezleri, Dijital Kafes içindeki Labirentler en çok işlenen konular olacak.
2008-2013 yılları arasında dijital ortamda sürekli yayın yaptığım sırada gençlerin çok heyecanla ve coşkuyla yazım-okuma aşamalarına katıldığına bizzat tanık oldum. Sonradan akıllı telefonların çıkmasıyla bu süreç yavaşladı. Gençlerin enerjisi bin bir gereksiz mesajın oluşturduğu anaforda heba olmaya başladı. Okumadan fire vermelerine neden oldu. En sıkı genç BK yazarlarının telefonuna yular takabilenlerin arasından çıkacağını düşünüyorum.
Bilim kurgu metafiziksiz yapamaz
21. yüzyılda zamanımızın terminolojisiyle konuşuyoruz. Giderek daha artan ölçüde babalarımıza değil zamanımıza benzemeye başladık. Hayatımızın bir simülasyon olabileceği sıkça konu ediliyor. Kitapları ve filmleri var. Bu konuyu başarıyla ele alan araştırıcı yazarlarımız var. Eşyanın hakikati konusu önemini hiç kaybetmiyor. İşte bu konu metafiziktir ve bilim kurgu artık onsuz yapamaz.
“Ben Ela” (2016) ve “Çağrılan” (2019) adlı romanlarımda metafizik ve yapay zekâ ilişkisini ele alarak bu alanda eser veren öncü yazar oldum. “Çağrılan” Türk edebiyatının ilk sufist bilim kurgusudur.
Doğukan İŞLER
UZAY MERAKI UZAYIN KENDİSİ GİBİ SONSUZ OLACAKTIR
Bilim kurgu edebiyatı, halen kült eserlerden müteşekkil sanki. Yeni eserler olsa da pek bir etki yaratmıyor, artık bilim kurgunun da ötesinde bir teknoloji çağında yaşadığımız için olsa gerek bu. Hayal gücümüzün de ötesine geçti artık birçok gerçeklik, kurgu tüm bunların yanında zayıf kalıyor.
Uzaya olan merak, tıpkı uzayın kendisi gibi sonsuz olacaktır. Edebiyat, hayatın elbette tam içinde, yaşayan bir sanat olduğu için mutlaka yaşanan her türlü gelişmeden etkilenecektir. Sonsuz ihtimaller, uzayın derinliklerinde bir gelecek, artık bize kurgudan da yakın olacağı için, belki de ikisi de birbirini daha güçlü besleyecektir.
Çağın ruhunu o günün gençleri daha iyi teneffüs eder
Bilim kurgu, fantastik edebiyat ya da ütopya/distopya edebiyatı her zaman daha çok genç okurların ve yazarların daha fazla ilgisini çekmiştir. Yaşanan çağın ruhunu, elbette o günün gençleri daha iyi teneffüs eder ve edebiyatta da içerik olarak onlar bu nüansları yakalayabilir ve geçirirler.
Bilim kurgu, aslında bize metafiziğin ne olursa olsun varlığını hissettiren bir tür. Aklın, hiçbir zaman insan ruhuna, duyuşunu alt edemeyeceğini, etmeye çalışırsa da işlerin başka türlü seyredeceğini gösteren, belki biraz da bunun altını çizen bir tür.
Onurhan ERSOY
AMERİKA BİLGİSAYARLA BİZDEN 20 YIL ÖNCE TANIŞTI, BİLİM KURGUNUN YETKİN ÖRNEKLERİNİ BİZDEN ÇOK ÖNCE VERDİ
Günümüz bilim kurgu edebiyatında çeşitli atılımlar var. Örneğin geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları’ndan çıkan “İlk” adlı öykü derlemesi, iyi bir bilim kurgu seçkisi. Yine de bahsettiğim kitapta öyküsü bulunan yazarların büyük çoğunluğu bir “bilim kurgu yazarı” değil. Bunun sebebi, Türkiye’de bilim kurgunun tam manasıyla oturmuş bir tür olmaması. Anlaşılabilir bir şey, çünkü bilim de kurgu da bu ülkeye uzun yıllardır ithal ediliyor. Bilgisayarlarla bizden 20 yıl önce tanışmış olan Amerikalılar, elbette bilim-kurgu türünün yetkin örneklerini bizden çok daha önce verdiler. Bu yüzden, öncü metinlerin ardından oluşmuş bir geleneğe sahipler. Biz, öncü metinlerin üretimi konusunda geç başlamış olsak da türün güzel örnekleriyle karşılaşabiliyoruz. Bilim kurgu terimini dilimize kazandıran Orhan Duru, bu konuda önemli bir ilk adım atmıştı örneğin. Yavaş adımlarla da olsa bir ilerleyiş söz konusu. Neticede bu bir yarış değil. Gelenek oluşturmak, zaman isteyen bir şey.
Bahsettiğim geç kalmışlık, uzay çalışmaları konusunda da geçerli. Amerika’nın ve Rusya’nın geçtiği bir yoldan, onlardan 60 yıl sonra geçiyoruz. Bu yüzden bu alanda ortaya konacak baş yapıtlarımız da onlardan 60 yıl sonra gelecek. Bu bir yol, bir şekilde çıkılması gerekiliyor. Bu da o yolda bir adım. Bizim için küçük, edebiyatımız için büyük bir adım.
Hayal gücü bilim kurgunun yakıtıdır
Bilimin ithalinden bahsetmiştim. Bilgisayar, internet gibi teknolojik devrimlere geç kalmış bir milletiz. Oysa bugün internet var, dijital bir dünya… Bu dijital dünya, dünyadaki önemli önemsiz tüm gelişmeleri, dünyanın her yerinde erişilebilir hale getiriyor. Artık gündem çok hızlı değişiyor. Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Bu değişimi en yakından takip edebilecek olanlarsa gençler. Çünkü gençler doğduklarında internet vardı. Dünya, açık bir kitap gibi seriliydi. Bu yüzden, bu hıza ayak uydurabilecek, gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarıyla aynı gündeme sahip olup aynı hayal gücüne sahip olabilecek olanlar da gençler. Hayal gücünü bilirsiniz, bilim kurgunun yakıtıdır.
Metafizik ile bilim kurgu konu itibariyle aynı olabilirler. Anlatı, tema bakımından da aynı noktada durabilirler. Yazım süreçleriyse birbiriyle taban tabana zıt. Bilim kurgu, doğası gereği her şeyi bir açıklamayla sunar. Bilimle yapılan kurgudur. Tüm anlatıyı bilimsel -bu bilim hayal ürünü de olabilir elbette- bir silsile içinde kurgular. Metafizik ise bu açıklamalardan uzak durur. Yapacağı açıklamayı mantıksal bir temele dayandırmasına gerek yoktur. Hatta bir açıklama yapmasına dahi gerek yoktur. “Adam uçtu” demesi yeterlidir. Fantastik dediğimiz şey ise, Todorov’a göre ikisi arasında flu bir çizgidir. Bir tereddüt halidir. Metafizik mi yoksa mantıklı bir sebebi var mı bilemediğimiz noktaya fantastik diyoruz. En azından Todorov öyle diyor.