Strasburg’da yaşayan yerel aktör Leila Sihabi Namli, Filistin Kolektif Platformu’nun kurucu üyelerinden. Filistin’in yaşamına nasıl kök saldığını şöyle anlatıyor: “Ümmetiz ve Filistin bir parçamız. Filistin’e sahip çıkmak bir vefa borcumuz. Selahaddin Eyyübi hayatımda önemli bir figür oldu. Oğlumun adını da Selahaddin koydum. Ailemde, anne tarafımda da baba tarafımda da Fransız sömürgeciliğiyle mücadele eden birçok kimse var. Filistin bu şekilde kök saldı yaşamıma. Bu uzun soluklu bir maraton. Hızlı bir koşu değil.”
Bütün gününü, zamanını yıllardır Filistin’e ayıran Strasburg’da yaşayan yerel bir aktör Leila Sihabi Namli. Hayatı eşinin işletmesi ve Filistin Kolektif Platformu arasında geçen, bütün yüreği Filistin için çarpan bir aktivist Leyla Hanım. Bir taraftan eylemlerle bir taraftan oradaki işgal sürecini ve soykırımı Christophe Oberlin, François Burgat, Muhammed Abarguiss gibi konuşmacılarla gündemde tutan Filistin Kolektif Platformu’nun kurucu üyelerinden. Bu platformu kurmaları 20 yıl öncesine dayanıyor. Daha sonra politik çıkarları çerçevesinde İsrail’in işgaline yaklaşanlardan ayrılıp yeni bir platform kurmuşlar. Her cumartesi binlerce insanı bu platformun davetiyle Kleber Meydanı’na toplayan güçlü bir hitabete sahip Leyla Hanım’la Strasburg’da bir araya gelerek çalışmalarına dair kısa bir röportaj yaptık.
(Yasemin Karahüseyin ve Leila Sihabi Namli)
Ekim ayından beri düzenli olarak her cumartesi Strasburg’da Filistin’e destek eylemi düzenliyor ve binlerce kişiyle Kleber Meydanı’nda yürüyorsunuz. Bu yürüyüşler Filistin’e destek dışında neler ifade ediyor?
76 yıldır somut olarak süren bir soykırım, yani İsrail’in illegal bir şekilde, sömürgeci bir zihniyetle, işgal politikasıyla Filistin’e yerleşme gerçeği var. Müslüman toplumlarda bile Filistinliler dahil İsrail’in Filistinlileri kovarak yerleştiğini unutanlar oluyor. Bazen insanlar fikir dünyasında bu gerçeği ıskalıyor. Son elli yıldır böyle bir direniş ne Filistin içinde ne dışında olmadı. 7 Ekim sonrası Müslümanlar, Hristiyanlar, Marksist solcular ve diğerleri bu işgali gündeme taşıdılar. Çocukluğumdan beri gündemimden düşmeyen bu yerleşmeyi, süren soykırımı yürüyüşlerde hatırlatmaya çalışıyoruz.
Çocukluğumdan beri dediniz. Filistin yaşamınıza nasıl kök saldı?
Babam Filistin’e, İsrail işgaline hep duyarlı olmuştur. Çok küçük yaşta Yahudilik ve siyonizm arasındaki farkı ve ikilemi onun sayesinde öğrendik. Ortaokulda çok fazla kitap okuyordum ve bu okumalarım sadece Siyonizm üzerine değildi. Sömürgeci zihniyet üzerine de çok fazla okuma yaptım ve bilgilendim. Sömürgeci zihniyetin Müslüman toplumlar üzerindeki etkisini de ciddi anlamda analiz ettim. Bütün bunlar hikâyeme yön verdi, duruşumu belirledi. Peygamberimizin hadisi üzerine Müslümanların bir vücut gibi olması gerektiğini, benim o vücudun bir parçası olduğumu bilmek hikâyemin çıkış notlarından biri. Müslüman kimliğim benim için kutsaldır. Ümmetiz ve Filistin bir parçamız. Filistin’e sahip çıkmak bir vefa borcumuz. Selahaddin Eyyübi hayatımda önemli bir figür oldu. Oğlumun adını da Selahaddin koydum. Ailemde, anne tarafımda da baba tarafımda da Fransız sömürgeciliğiyle mücadele eden birçok kimse var. Filistin bu şekilde kök saldı yaşamıma. Bu uzun soluklu bir maraton. Hızlı bir koşu değil. Herkes kendi sorumluluğu ve mevkisinde bir şekilde destek olmalıdır Filistin’e. Hikâyesinde yer açmalıdır. Filistin’e destek olmak bu işgali duyurmak için yerel aktörlere ihtiyacımız var.
Derdimiz Yahudilerle değil siyonistlerle
Fransızların platformunuza bakışı nasıl?
Türkiye’deki gençlerin, yetişkinlerin çalışmalarını, gayretlerini gördüm. Fransa’da bunu bu denli açıktan yapmak mümkün değil. Hayal bile edilemez hatta. Fransa’nın Müslüman vakıf ve kuruluşlara ciddi baskısı var. Müslüman kanaat önderleri çekiniyor. Fransız medyasının %95’i İsrail kökenli. Dolayısıyla Filistin’deki işgal gündem oluşturmuyor. Ciddi bir sansür var. Fransız yasaları dahilinde elimizden gelen desteği vermeye çalışıyoruz. İnsanları kin ve nefrete çağırmadan haksızlığı dile getiriyoruz. Fransa bu tarz grupları, bizim gibi kolektifleri antisemist olarak ifade ediyor, buna dair algı oluşturmaya çalışıyor. Biz toplantılarımızın sonunda sürekli Yahudilik ile siyonizmin ayrı olduğunun altını çiziyoruz. Derdimizin Yahudilerle değil siyonistlerle olduğunu sürekli vurguluyoruz.
Fransızların Müslümanlar üzerinde gün geçtikçe artan baskısının Filistin’e destek olma noktasında çekingenlik ve korku yarattığından bahsettiniz. Ama siz korkmuyorsunuz.
Allah’a güveniyorum. Rızkı veren Allah, korkum yok. Babam hep omurga sahibi olmayı, taşıdığımız kimlikten hem onur hem gurur duymamızı öğütledi. Bizi bu duygular üzerine yetiştirdi. Bizi üzen, daha çok zorlayan bir türlü birlik olamamak, tek bir çatı altında toplanamamak. Ben hep bu hengamenin, eylemlerin içinde büyüdüm. Hakkın hakikatin yanında olmaya çalışıyoruz her zaman. Haksızlığa karşı durmak dinimizin gereği. Bu eylemlerle Müslüman’ın kendini ve kardeşlerini bulmasını umuyorum. Müslüman kimliğim içinde Filistin var. İlk kıblemiz, ikinci mescidimiz olan kutsal bir toprak. Peygamber efendimiz burada miraca yükseldi. Bizim için o topraklar ve o topraklara sahip çıkmak önemli. Sürekli haksızlığa uğrayan Filistin’le büyüdük biz. Televizyonu açtığımızda orada patlayan bombaları, ateşlenen silahları gördük hep. Bu imajla yaş aldık.
Onca baskıya rağmen Fransız yönetmenlerden bazılarının Filistin sinemasına destek olduğunu biliyoruz. Godard “Filistin, sinema gibi özgürlüğünü arıyor.” diyor. Sanattaki bu arayış şimdi dünya insanlarının gündeminde. Dünyanın birçok yerinde insanlar Filistin’le birlikte özgürleşeceğini umuyor. Her düşünceden her inançtan her etnik gruptan insanın şehir meydanlarında bir nehir gibi aktıklarını görüyoruz. Özgürlük nasıl mümkün olacak?
Kar topu misali… Kar topunun büyümesi insanlığın özgürleşmesi Filistin’e bağlı. İnsanlar siyonizmden kurtulduğu zaman daha özgür olacak. Özgürlükten bahsettiğimizde Filistin için hangi özgürlükten bahsettiğimiz önemli tabi. Önemli olan siyonizme dayanan bütün prangaların yıkılması. Mesela Amerika’daki üniversitelerdeki desteklere baktığımızda Filistin halkıyla dayanışma içinde olanlar, Netahyahu’ya karşı olanlar ama İsrail işgal ettiği topraklarda kalabilir diyenler de var. Özgürlük siyonizmin yok edilmesiyle mümkündür. Sadece Filistin’in özgürleşmesiyle değil. Bu katliamlar Netanyahu ile ilgili değil ki. Bütün hükümetler katletti ve sömürdü Filistin’i. Bu katliamın ilk müsebbibi siyonizmdir. Sömürgeci zihniyeti olan siyonizm ırk üstünlüğüne dayanır ve kolonyalisttir de aynı zamanda. Filistin’in yalnızca Yahudilerin olmasını isteyen bir düşüncedir bu. Bağımsız bir Filistin’de – siyonizmin prangalarının kırıldığı- Müslüman, Yahudiler ve Hristiyanlar özgür bir biçimde yaşayabilirler. Bu idealdir. İnşallah Allah o günleri gösterir.
Ses çıkarmayan sanatçıları blokluyoruz!
Eylemlerinizde sık sık boykotu da dile getiriyor ve teşvik ediyorsunuz. Sanat cephesini de boykot ediyorsunuz.
Fransa boykot meselesine kriminal baktı. Antisemitizmin bir parçası olarak gördüler, hukuki süreç başlattılar. Ama başarılı olamadılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi boykotun legal olduğu ve yapılabileceği kararını verdi. Uzun bir süreçte olsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden döndü. Fransa’da da boykotla verilen tepkinin işe yaradığı kanaatindeyim. Kapitalizmin hakim olduğu bu dönemde boykotun iyi anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Gençlere şunu söylüyorum hep. “Tüketimin aktörü olun!” Ülkelerin ürettiği yerel ürünleri tercih etmek de fayda var. Fransız sanatçılarımızdan 7 Ekim’den beri soykırıma karşı ses çıkarmayanlar var. Onları blokluyoruz. Takipçi kaybetmek, maddi zarara uğramak onların en büyük endişesi. Bu noktada sesimizi daha çok çıkarmalıyız.