Hepimizin hayatında unutamayacağımız ve dinlemekten bıkmayacağımız müzikler vardır. Bize kendimizi ve unutamayacağımız hatıralarımızı anlatmadaki en iyi araç müziktir. Bazen bir müzik dinlediğinizde olduğunuz yere çakılı kalırsınız. Dünyayla bütün bağlantınızı kesip müziğe odaklanırsınız. Henryk Gorecki’nin 3. Senfoni’sini dinlerken bunu yaşadım. Bir müzisyen ve besteci olarak ender karşılaştım beni böyle etkisi altına alan bir müzikle. Müzik kendi içinde soluklanıyordu. Bir nehir gibi insanı durmadan akıp giderken bazen dalgalanıp şiddettini de arttırıp coşuyordu. İnsanın hoşuna giden bir sükûnet hakimdi bu müzikte. Peki beni bu kadar etkileyen bu müziği yapan Henryk Gorecki kimdir?
1950’li yıllardan sonra Batılı besteciler kulaklarını Batı’dan uzaktaki sesleri işitmeye çevirdiler. Olivier Messiaen, John Cage, Pierra Boulez, Philip Glass gibi çoğu besteci Uzakdoğu, Arap, Hindistan ve Afrika müziklerine ilgi duymakla birlikte aynı zamanda Hint felsefesinden de çok etkilenen isimler olmuşlardır. Gorecki, bir kuş bilimci olacak kadar kuşlar hakkında bilgiye sahip olan ve aynı zamanda ömrünün büyük bir bölümünü kuş seslerini notaya almakla geçiren Olivier Messiaen ile Paris’te çalışır. Sonra ülkesi Polonya’ya dönüp konservatuarda öğretim üyesi olur. Çoğu müzisyenin yapmayacağı bir işe merak sarar. Yani uzunca bir süre yeni bir tını arayışına girer. Sürekli araştırmalar ve çalışmalar yapar. Sonrasında savaş kapısını çalar. Milyonlarca Polonyalı gibi İkinci Dünya Savaşı mağduru olur. Ailesinden birçok kişiyi savaşta kaybeder. Savaş bitince aradığını tını arayışında başarılı adamlar atar. Özgün besteler yapar. Bestelerini yaparken Leh halk şarkılarından ve kilise ilahilerinden etkilenir. Hatta bir söyleşisinde ‘Ben halk müziğinin her türlüsünden etkilenirim’ diyerek halk müziğinin kendi müziği içinde önemli bir yer tuttuğunu dile getirir.
Klasik müzik içerisinde dünya çapında ses getiren 3. Senfoni eseri 70’li yıllarda Fransa’da Ernest Bour yönetiminde yorumlanır. Eser bitince dinleyiciler şaşkınlık içinde sessizce kalakalırlar. Bu sessizliği aralarından birisi “Ne boktan bir eser” diye bağırarak bozar. Salondakiler alkışlamazlar bile. Sessizlik içinde salonu terk ederler. Bu olaydan sonra Gorecki, Polonya’da Tatras Dağları’nda yıllarca inzivada yaşar. Beste yapmaya devam eder ve çalışmaları albüm ve plak olarak çıkar çıkmasına ama sadece çağdaş müzik merakı olan bir avuç azınlık dinleyicisi takip eder. Müzikten asla vazgeçmez Gorecki.
Kimsenin alkışlamadığı ve seyircilerinden birisinin “Ne boktan bir eser” diye tepki gösterdiği 3. Senfoni, bestelendikten on yedi yıl sonra önce İngiltere’de, sonra da Amerika ve Fransa’da plak satışlarında liste başı oluyor. Bir anda 700.000 adet plak satılıyor. Peki Gorecki ne yapıyor? O, kendine gelen beste siparişlerinden kaçmak için Tatra Dağları’ndaki inzivasına devam ediyor.
Bazı besteler dinlenilmek için doğru zamanı bekler. Gorecki’nin başına gelen, İgor Stravinsky’nin Bahar Ayini bestesinin de başına gelir. Eser icra edildikten sonra salonda sandalyeleri kıracak kadar kavga eder dinleyiciler. Kimisi hiç beğenmezken kimisi de çok beğenir. Aradan yıllar geçtikten sonra, uzunca bir süre dünyada en çok dinlenilen eserler arasında yer alır. Hem Bahar Ayini hem de 3. Senfoni klasik müzik dinleyicilerinin alışık olmadığı tınılara sahiptir. Dolayısıyla çoğu klasik müzik dinleyicisi için belirli bir zamandan sonra keyifle dinlenecek hale gelir bu besteler. Bizim müziğimizden bir örnek vereyim. Tanburi Cemil Bey de plak kaydettiğinde dönemin birçok aydını tarafından Türk müziğine türkü havaları katıyor diye sert şekilde eleştirilmiştir. Ama şu an Türk müziği denince ilk akla gelen isimlerden Tanburi Cemil Bey’dir.
Müziği sevmek ve müziği anlamak arasında ciddi bir fark vardır. Ben bir besteci olarak bestecilerin müziği anladığını düşünüyorum. Gorecki’nin 3. Senfonisi hem sevdiğim hem de anladığım bir beste. Hakikâtın emrine amade notalardan oluşuyor. Hiç kuşkusuz Gorecki bir müzik kâşifi. Belki saçma gelecek ama bu senfoniyi dinlerken İsrafil Aleyhiselam’ın suru üflemesini bile hayal ettim. Bütün evrenin sesini duyuyordum. Müzik bitince ellerimi dua eder gibi açma hissine kapıldım. Gerçek müzik budur işte, gönülleri fetheder. Ve o gönülleri fetheden müzik gerçek sahibi hatırlatır. Yani Allah’ı.