Litros Sanat’ın yeni sayısında sinema yazarı ve tarihçisi Burçak Evren, Uşak Kısa Film Festivali Direktörü Dr. Onur Keşaplı ve Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali Başkanı Aşkın Özcan ile film festivallerinin Türkiye’deki durumunu ve sorunlarını konuştuk; “Ne haldeyiz?” diye sorduk. Evren, “İlkesi olmayan ve kurumlaşamayan festivallerin uzun ömürlü olması pek mümkün değildir.” derken Keşaplı ise “Uzun metraj yarışmalara ev sahipliği yapan dev bütçeli pek çok festivalimiz dünya sinema sahasında kale alınmıyor.” şeklinde konuştu. Özcan da “Yıllardır yaşanan bazı olaylar ve mağduriyetler festivallerdeki ekipleşme olasılığını düşündürüyor.” dedi.
Türkiye’de çok sayıda film festivali var. Kiminin tarihi uzun soluklu kimisi ise henüz çok genç. Bazısı çevrimiçi ortamda hayata geçiyor, bazısı da fiziki ortamda. Farklı biçimsel formatlardaki, farklı türden içerikleri sinemaseverlerle buluşturan bu festivallerin iyisi de var kötüsü de kısaca. İyisi ne kadar iyi, kötüsü neden kötü bilinmez bir denklem adeta. Bu noktada peşi sıra geliyor sorulacak olan sorular… Film festivallerinin Türkiye’deki durumu nedir, neden yıl sonuna yığılmış durumdalar, ekipleşmeler ve lobileşmeler var mı, alınan destekler doğruca kullanılıyor mu, neden bazı film festivalleri holigan seviyede politize olmuş durumda, neden bazısı sürdürülebilir olamıyor, kısa film festivalleri neden çoğaldı, bu sorulardan sadece bazıları… Elbette tek bir cevabı yok ama konuşulması, tartışılması gereken konuların başında geliyor bu sorular. Biz de bu soruları sinema yazarı ve tarihçisi Burçak Evren, Uşak Kısa Film Festivali Direktörü Dr. Onur Keşaplı ve Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali Başkanı Aşkın Özcan’a yönelttik. Her biri kendi bakış açısıyla yanıtladı sorularımızı, hepsi haberimizde…
Türkiye’deki festivaller dünyada kaale alınmıyor
Film festivallerinin Türkiye’deki durumu hakkındaki genel düşünceleriniz nedir?
Burçak Evren: Kimilerince ülkemizde bir film festivali bolluğundan söz edilse de bu hiç de doğru değildir. Aksine hem nitelik hem de nicelik olarak film festivallerinin azlığından bile söz etmek mümkündür. Festivaller nitelikleriyle o ülkenin kültürel/sanatsal konumunu, nicelikleriyle de toplumdaki karşılığını, ortak paydada buluşma olgusunu ortaya koyarlar. Ancak film festivallerin bir önemi de ulusal sinemanın hem ulusal hem de uluslararası platformundaki değerlendirme ölçütünde önemli bir rol oynamalarıdır. Kısacası film festivalleri bir ülkenin kültürel zenginliğinin halkla paylaşılıp değerlendirildiği birer şölendir.
Dr. Onur Keşaplı: Film festivallerinin Türkiye’deki durumundan ziyade dünyadaki durumuna göz atmamız gerektiğini düşünüyorum. Uzun metraj yarışmalara ev sahipliği yapan dev bütçeli pek çok festivalimiz olmasına rağmen hiçbirinin dünya sinema sahasında kale alınmadığı bir hakikat var önümüzde. Bu açıdan bakıldığında kısa metraj öncelikli film festivallerimiz nispeten daha başarılı. Başta İzmir Kısa Film Festivali olmak üzere Uşak Film Festivali gibi festivaller kendi liglerinde dünyada da dikkat çekerek ön kulvarlarda yer alıyor. Uzun metraj festivallerde ise ne yazık ki “kendi kendimize” tutumuna sahip gibiyiz.
Aşkın Özcan: Film festivalleri sinemacılar için çok büyük önem arz ediyor. Özellikle vizyona giremeyen filmlerin izlenmesi açısından dünyada olduğu gibi Türkiye de festivalleri değerli ve önemli kıldı. Özellikle kısa film festivallerinin genç sinemacıların yeteneklerinin keşfedilmesi ve desteklenmesi konusunda çok önemli yer tuttuğunu, Türkiye’de bu konuda çok önemli festivallerin varlığından söz edebilmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya ve iletişim araçlarının varlığı ile birlikte Türkiye’de film festivalleri toplum tarafından daha görünür ve takip edilir olması da hem sinemaya olan ilginin artmasında hem de toplumun değişiminde olumlu bir etki oluşturacağı kanaatindeyim.
Festivallerin yıl sonunda yapılması bir zorunluluktur
Türkiye’deki festivallerin yıl sonuna yığılmış durumda olmasının sizce bir nedeni var mı ve bunu bir sorun olarak görüyor musunuz?
Burçak Evren: Bu bir zorunluluktur. Yıl sonlarının sezon baş ve sonlarına denk gelmesi ve de her bir festivalin o sezondaki yeni yeni filmleri gösterme istek ve ilkesi tüm festivallerin mayıs ile kasım ayları arasında yapılmasını bir açıdan zorunlu kılar.
Dr. Onur Keşaplı: “Oscar sezonu” olarak anılan döneme işaret etmiş oluyorsunuz aslında. Kaba tabirle “daha iyi filmler”in gösterime girdiği aylar; bu hiç de iyi yıllanmamış hissiyatın etkisi göz ardı edilemez. Pek tabi bu yönde bir kümelenme hoş değil. UFF olarak 2014’le beraber aralık ayını seçmemizin sebebi ise Uşak’ın karlar altında daha estetik gözüktüğüne yönelik beyhude bir düşünceden kaynaklanıyor. Beyhude, zira geride kalan 10 yılın – yanılmıyorsam – 4’ünde kar yağmıştı. Şunu da belirtmek gerekir, 2014’te yılsonu festivali namına pek de bir seçenek yoktu UFF haricinde, kısa film yarışmaları açısından. Son 4 yılda iş zıvanadan çıktı.
Aşkın Özcan: Evet üzerine konuşulması gereken önemli bir tespit. Sanırım kış aylarının Türkiye koşullarında zor geçmesi, ilgili kitle üzerinde olumsuz bir hava oluşturuyor. Yaz ayları da rehavet oluşturduğu için film festivallerinin pek ilgi görmeme riskini oluşturuyor. Ayrıca Bakanlık’a projelerin hazırlanıp sunulması ve hazırlıkların yapılması epey bir vakit alabiliyor. Bence tüm bu etkenler düşünüldüğünde sonbaharın festivaller için daha makul olduğu görülüyor. Bu sadece bir kanaat, belki çok farklı nedenler de olabilir. Keşke festivaller yıl boyunca olsa, üst üste gelmeden ve bir takvime sıkışmadan her dönem sinemaseverler filmlerle buluşsa, böylesi daha keyifli olurdu şüphesiz.
Yaşananlar, ekipleşme olasılığını düşündürüyor
Festivallerde film seçimlerinde ve ekipleşmede veya diğer başlıklarda lobileşme/gruplaşma olduğunu düşünüyor musunuz?
Burçak Evren: Her festival yapıldıkları yöreye göre kimi değişiklikler gösterebilir. Bu değişikliklerde siyasal iktidarlarla ilişkilerinden yapıldıkları bölgenin yerel yönetimlerine kadar her bir öge belirleyici olabilir. Bu belirleyicilik; yarışmaya seçilen filmlerden, oluşturulan jürilerin yapısına, konuk profilinden, bir diğer etkinliklere ve de her festivalin ideolojik yapısından, sinemaya bakış açısına, yöneticisinden sinema bilgi ve birikimine kadar çeşitlilik de gösterebilir. Örneğin Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı alan bir filmin Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye almasını düşleyebilir misiniz?
Dr. Onur Keşaplı: Elbette. “Toplum” aşamasından uzakta, yığınlar-kitleler halinde devinen, hemen her başlıkta cemaatvari bir kümelenme, “bizden olanı kayırma” özelliğini sürdüren bir sosyolojik yapımız var. Sinemanın bundan özerk olması ne yazık ki mümkün değil.
Aşkın Özcan: Vardır veya yoktur demek çok kolay ama iddia ettiğiniz şeyi ispatlamak çok zor. Ama yıllarca festivallerde yaşanan bazı olaylar, yorumlar, muhatapların yaşadığı mağduriyetlerin ve haksızlıkların dillendiriliyor olması çok üzücü. Bu da maalesef ki böyle bir ekipleşme olasılığını düşündürüyor. Tabi bunu tüm festivaller için söylemek haksızlık olur. Ayrıca şunu ifade etmek isterim ki her festivalin bir çizgisi veya prensipleri olabilir. Ekibini ve jürisini oluştururken buna göre seçimler yapabilir, buna da hakkı vardır diye düşüyorum. Aslında farklılıklar bir zenginlik olarak görülmeli hele ki sanat gibi bir evrensel alanda çok büyük bir zenginlik aslında. Ama bu konuda adaletli olmak çok büyük önem arz ediyor.
Festivaller ayırtmaz, birleştirir
Bakanlık’ın desteklerinin festivallerde doğruca ve başlıklarınca kullanıldığını düşünüyor musunuz?
Burçak Evren: A tipi festivaller için Bakanlık’ın verdiği desteğin pek fazla bir anlamı yok. Kimi festivaller için ise bu destek verilen onca ödülden yalnızca bir tanesinin karşılığıdır. Butik festivallerin birçoğu ise Bakanlık desteğiyle yapılmaktadır. Hele günümüzde bu destek bir festivalin ulaşım masraflarını bile karşılayacak ölçüde değildir. Onun için çoğu ömrü uzun olan festivaller için bu desteğin yanlış kullanılması gibi bir durum yoktur. Öte yandan Türkiye’deki festivallerin onda dokuzunun ana sponsoru yerel yönetimlerdir. Festivaller para kazanmaz, para yer. Ancak yapıldığı yöreyi marka yapar, o festivali yapanlara saygınlık getirip parayla alınması mümkün olmayan zenginlikler katar. Bir toplumun ortak paydada buluşmasını sağlayıp, bir arada eğlenmesini sağlar. Üstelik festivaller ayrıştırmaz, birleştirir. Halkından korkmayan ve kopmayan kentler festival yapar…
Dr. Onur Keşaplı: Bu konuda elbette sadece direktörlüğünü gerçekleştirdiğim festival adına konuşabilirim. 2019’dan itibaren Bakanlık desteğine başvurduk. Bunun iki yılı pandemi dönemine denk geldi. 2023’te her nedense destek alamadık. 2019 ve 2022’de jüri ve finalistlerinin ulaşım ve konaklama masraflarının bir bölümüne yetmişti destek miktarı. 2020 ve 2021’de ise online platformumuzun harcamalarını karşılamamızı sağlamıştı. Bakanlık desteğinin başka festivallerde nasıl kullanıldığını bilmiyorum fakat Bakanlık desteğinin yeterli ve makul olmaktan giderek uzaklaştığını belirtmek isterim.
Aşkın Özcan: Bu konu da elinizde bilgi veya belge olmadan konuşmanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim. Elbette gözlemlerimiz var, keşke bu kadar imkân bu iş için heba edilmeseydi. Gereksiz ve bir amaca hizmet etmeyen birçok etkinliğe şahit olmak üzücü. Kaynakların doğru ve adaletli şekilde dağıtılmasını sinemanın geleceği açısından önemli. Maalesef şu an kaynakların çok da doğru kullanıldığını gönül rahatlığı ile söyleyemem. Tabi bunu genelleştirmek de doğru değil elbette. Bakanlık destekleri ile çok güzel işler yapıldığını da görüyor ve takdir ediyorum. Festivallerin neye hizmet ettiğini iyi gözlemleyip o ölçüde kaynaklar aktarılabilir olması en büyük dileğim.
Politik söylemler holiganlik düzeyine getirilmemeli
Neden bazı festivaller kamuoyunun ve ilgili sektörün gözünde politik/politize konuma erişmiş durumda? Bu doğru bir şey mi?
Burçak Evren: Bir festivalin politik bir konumda olması düşüncesine katılmıyorum. Üstelik bir festival nasıl politik olur? Örneğin sansüre karşı olmak politik midir? Ya da bir filmin festivalde gösterilip gösterilmesine festivalin dışında kim karar verebilir? Gösterilme izini olan her bir film festivalde gösterilmelidir. Festivalde jürilerin verdiği kararlar asla tekzip edilmez, değiştirilmez. Kimi festivaller seçkisine toplumsal içerikli filmler alır kimisi dini filmler. Bu festival yöneticileriyle, festivale film gönderenlerin tercihidir.
Dr. Onur Keşaplı: Bu konuda da ülkenin genel ruh halinden bağımsız bir yanıt vermek güç. Sansüre ve otosansüre yol açan baskıcı ve yasakçı tutum, politik olarak esasında epey alık ve tutarsız olan bazı sinemacıların kürsülerde bağırganlaşmasına yol açıyor. Emek Sineması’nın yıkımı sürecinde, yıkımın mimari siyasilerin yönetim/danışma kurulunda yer aldığı İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivali’nden ödül alınca yıkımı protesto eden fakat festivale toz kondurmayan sinemacılar olmuştu. Sinemada işlevsiz ve temelsiz bir politik tavır ne kadar yersizse “siyasetten arındırılmış” bir sinema beklemek de o kadar gerçek dışı. Festivaller de bundan muaf değil.
Aşkın Özcan: Evet bu çözümü pek mümkün olmayan bir mesele. Hep söylenir ya sanatın ideolojisi yoktur ama sanatçının ideolojisi olabilir… Festivaller keşke sadece sanatın konuşulduğu platformlar olarak kalsa. Keşke sanatçılar sadece yaptıkları eserleri ile konuşulsalar ama bu pek mümkün görülmüyor. Fikirler saygı konusu olmayabilir ama insana saygı duymak gerekir. Adaletli olduğumuz ve insan olarak birbirimize saygı duyduğumuz sürece hangi platformda olursa olsun fikirler söylenebilmelidir. Ama söylemlerin holiganlık düzeyine getirilerek organizasyona zarar verecek düzeyde olmasını büyük bir saygısızlık olarak görüyor ve toplumun kutuplaşmasına sebep olacağını düşüyorum.
Samimiyetsizlikle festival yapanlar mevcut
Çok sayıda film festivali var fakat bazıları sadece birkaç seferlik var olabiliyor. Sizce neden bazı festivaller sürdürülebilir olmuyor?
Burçak Evren: İlkesi olmayan ve de kurumlaşamayan festivallerin uzun ömürlü olması pek mümkün değildir. Festivaller sinemayı bilmekle yapılır. Onu araç olarak kullanmakla değil. Bir festivalin her yıl yöneticilerini değiştirip eşe dosta peşkeş çekersen o festivalden hayır gelmez. Liyakat festivallerin yazılmamış tüzüklerinin ilk maddesidir.
Dr. Onur Keşaplı: Yerel denklem açısından sadece varsayımlarda bulunulabilir. Mesela Uşak’ta hiçbir zaman ciddi bir destek alamadık ve başka ben olmak üzere ekip üyeleri olarak her yıl ceplerimizden esaslı meblağlar ödemek durumunda kaldık. Devam etmekteki ısrarımıza ve arzumuza bakınca çok mu safız, kestirmek zor. Bu ne sürdürülebilir ne de sağlıklı bir patika. Benzer durumların bazı festivallerin devam edememesi faslında etken olduğunu düşünüyorum. Öte yandan film festivallerinin albenili popülerliği nedeniyle “voleyi vurma” kabalığı ve samimiyetsizliği ile festival “işi”ne girişenler de mevcut. Onların bir kısmı devam edebiliyor bir kısmı edemiyor. Keşke her biri elense.
Aşkın Özcan: Bu noktada niyetin çok belirleyici olduğunu düşüyorum. Amacınız samimi bir şekilde sanata ve sanatçıya hizmet etmek ise uzun soluklu bir platform olarak devam edersiniz. Ama amacınız kendi çıkarınıza hizmet etmek ise o zaman bir noktaya kadar getirip sonlandırmak durumunda kalırsınız. Maalesef son dönemde bu tür kısa süreli oluşumların sayısı arttı, muhtemeldir ki kısa süreli kâr amacı güdenler bunu bir gelir kapısı olarak görüyorlar. Bunu yaparken çok sayıda yönetmen arkadaşımızı da mağdur ediyorlar ve festivallerin adını lekeliyorlar. Ama şunu da unutmamak gerekir, çok iyi niyetlerle yola çıkan ve güzel işler yapan festivaller bazı yönetimsel sebepler veya farklı nedenlerle istemeden de olsa son bulmak durumunda kalıyor.
Kısa film festivalleri daha çok desteklenmeli
Ayrıca özellikle kısa film festivallerinin bu derece çok sayıda olmasını doğru buluyor musunuz, neden?
Burçak Evren: Festivallerin ister uzun ister kısa olmasında ne zarar olabilir ki? On kişinin izlediği bir filme milyonluk katkı veriliyor, en az üç-beş bin kişinin izlediği bir kısa film festivaline 100 ile 500 bin lira verilmesi çok mu? Üstelik bu kısa filmlerinin tümü de öğrenci festivali. Onların izleyin onların ödül aldığı, sinemaya ilk adım attığı festivaller. Bence daha da çok desteklenmelidirler…
Dr. Onur Keşaplı: Eğer bunu karşılayacak bir film üretimi, eğitimi, estetik çıtası olsa herhangi bir çekince olmadan olumluya yorulabilecek bir durum olabilirdi ancak vaziyet pek de öyle değil. Özellikle öğrenci filmlerinde ciddi bir gerileme söz konusu sanatsal açıdan. Öte yandan daha rafine bir sorun, benzer adların pek çok festivalde defalarca jüri üyesi oluşu ve de kısa film izleme eylemini yalnızca festivallerde yapan –bu konuda– sığ kişilerin sırf adları parıltılı diye jüri yapılmaları… Bu durum festival çokluğuna rağmen ödüllerde kümelenmelere yol açıyor. Olumsuz bir çıktı olarak bu hal, sinema üretiminin özerkliği yerine formüllere göre yaratılan “ödül avcısı” filmlerle karşı karşıya kalınmasına neden oluyor.
Aşkın Özcan: Nitelikli olması kaydıyla çok sayıda festivalin olmasını ben önemli görüyorum. Özellikle kısa film festivallerinin sayısının ve ödüllerinin artmasının genç sinemacıların yetişmesine büyük hizmet edeceğini düşünüyorum. Ama adaletli bir şekilde ve samimi olarak organizasyon yapmak ve kaynakları doğru şekilde kullanmak gerekir. Kısa filmlerin izleyici ile buluşması açısından festivaller en önemli platformlar. Ne kadar çok festival; o kadar izleyici ile buluşmak ve o kadar çok yedinci sanatı konuşmak demek. Eğer bir toplumda sanat alanında gelişme veya ilerleme olacaksa bu ancak sürekli sinemayı konuşmak ve izlemek ve topluma mal etmekle mümkün. Bu konuda da festivaller önemli bir yer tutuyor.