İmgeler dünyasında salyangoz

/
21 dakikada okunur

Bir salyangoz Kaan Bakan’ın zihninde jelatinimsi izi ile dolanarak bir imgenin serüvenini bırakıyor. Bizler de bu serüvene Bakan’ın geçtiğimiz aylarda çıkmış ilk kitabı “Virgül” ile eşlik etme fırsatını yakalıyoruz ve bir hayvan imgesinin nelere mal olabileceğine tanıklık ediyoruz, bu serüvenin virgülüne kadar. Kalemine sarılmış ve seyir aldıkça silikleşen öznenin, kalemi ile yavaş yavaş acele ettiği seyir defteri “Virgül”ü keşfetmek için bizzat Kaan Bakan’ın kendisine sorduk.

Başlangıçta söz vardı, salyangozlar ardından çıkageldi. Eski metinlerde, mitolojide, tablolarda, şiirlerde meyve kokusunu takip ederek kendine merkezde yer buldu ve Bakan’ın deyimiyle; “Bilinen, yanlış bilinen, bütün odağı kendinde toplayan sadece salyangozdur.” Salyangozlara dair alegorik bir anlatıma sahip “Virgül” bizlere pencerelerimizi, pencerelerimizin mermerinde gezen salyangozlara açma fırsatı veriyor ve onları daha da yakından tanıtıyor ya da ne kadar uzak olduğumuzu anlatıyor.

Hazırlık sınıfındayken eski mezunlardan bir abi Ercan Yılmaz Hocamızın dersinde sınıfımızı ziyarete geldi. Tahtaya Kaan Bakan yazdıktan sonra salyangoz dendiğinde aklımızda ilk neyin canlandığını sordu. Belki bizim zihnimizde salyangozun imgesini kovaladı. Belki de kişi farkında olmasa bile kişinin hayalinde bir şeyin imgesi gerçek hayatta bir şeye tekâmül edip edemeyeceğini aradı. O gün salyangozlara farklı bir bakış açısıyla bakmanın yanında haberim olmadan imge kavramı ile tanıştım. Kaan Bakan’ın salyangozları benim zihnimde bir imgenin habercisiydi ve bu röportaj ile ben de bir imgenin habercisiydim artık. 

Salyangoz sadece bir mecazdı

Salyangozların mevcudiyetini ilk ne zaman ve nasıl sorguladığınız? Bize biraz bu süreçten ve kitabın yazılış sürecinden bahsedebilir misiniz? 

Tabii ki. 14 yaşından beri edebiyata özel bir ilgim ve sürekli kitaplarla içli dışlı bir serüvenim vardı. Liseye geçip Hocam Ercan Yılmaz ile tanıştıktan sonra da okumalarım gittikçe derinleşti. Aynı zamanda totalde 5 yıla yakın bir sahafta çıraklık dönemim var. Tamamen kitaplarla paralel bir dünyam vardı. Benim zihnimde edebiyat her zaman vardı ama salyangozlara gelirsek hiç unutmuyorum 10. Sınıfta Hoca serbest konulu bir deneme ödevi verdi. Benim için gayet iyi bir durumdu. Zaten benim ondan evvel herhangi bir bağlamı olmadan ara ara salyangozlara dair 9-10 sayfalık yazdığım  bir metin vardı. Sadece yazmak istiyordum. Sanki bir odada yazıp diğer odada kendim okuyacakmış gibi sadece yazıyordum. Neden salyangozlar diye açıklamam gerekirse bilmiyorum, ilgimi çekmişti o zamanlar ve ona dair yazıyordum ama belli bir başlığı yoktu. Sonra bu deneme günü teslim tarihi geldiği zaman Hocaya bunu verdim. Okudu, beğendi ve ondan sonra bunu kitap yapabiliriz gibi bir fikirle geldi. Ben bundan sonra acaba kitap olabilir mi ve bunu bir kitaba çevirebilir miyim diye sordum kendime. Sonuç olarak bu dosyayı herhangi bir bağlamı olmadan da yazsam ortaya bu hayvan üzerinden bir şeyler koymak istiyordum.  Ondan evvel bu düşüncelere sahipken, sonrasında işler benim için biraz daha ciddileşti. Ondan sonra konuya salyangoz metaforu üzerinden dini motifler, mitoloji ve diğer bütün disiplinler ile bakmaya başladım. Derin bir şekilde okuma serüvenim oldu ve bununla paralel kitaplar, bununla paralel filmler, bununla paralel hayatımda bazı değişiklikler meydana geldi. Bu şekilde aslında kitabın yazılış süreci başladı diyebilirim.

 O zaman hocanız Ercan Yılmaz’ın sizde ve kitabınızda büyük bir etkisi var diyebilir miyiz?

Sadece edebiyata olan ilgimde değil, yaşayışımda ve her şeyde etkisi var lisede benim hayatım kendisiyle değişti. Hoca sayesinde o dönemde de okumalarım artmıştı ve karşımda hoca gibi bir örnek vardı. Bu konuların üzerine giden bir insandım ama hocanın kalemi de beni çok cezbeden bir kalemdi. Yani spesifik, belli başlı şeylerin üzerine gitmek beni çok kışkırtıyordu. Ben de bunu zaten kendi hayatımda yapmaya başlamıştım. Mesela sahafta çalışırken özel bir defterim vardı ve gelen kitapların arasından çıkan nesneler üzerine bir dosyaydı bu. Elime gelen her kitabın arasından çıkan belki bir takvim yaprakları, belki eski bir fotoğraf, belki bir not bunların hepsini sakladım ve böyle böyle başladı. Aslında temelinde tekil şeylere çok merak duymaya başladım. Sonradan bunun zaten çok daha velut bir saha olduğunu fark ettim. Hoca da son aşamasını getirmemde yardımcı oldu. Tam bu başladığım dönemde Ercan Hocanın “Mürekkep Balığı Kemikleri” diye bir kitabı çıktı. Bir kitabın çıkacağını biliyordum ama bir hayvan üzerinden çıkacağını bilmiyordum. Hocanın kitabı çıktığında da ben böyle oldum: Ne? E yapıldı bu. Ama öyle olmadığını gördüm. Benzer noktalarımız olsa bile farklı bir şey ortaya koyduğumu düşünüyorum. Hocanın zaten ortaya koyduğu şeyi eleştirmek bana düşmez. “Mürekkep Balığı Kemikleri” enfes kitaptı ve bana pek çok şey gösterdi. Bana kültür etkilerini bir hayvan üzerinden nasıl okuma yapılabileceğini, bir hayvan imgesinin nelere mal olabileceğini ya da bundan hareketle neler yapılabileceğini gösterdi. Hocanın kitabı çok netti. Kitabın bir kısmı doğaya ilişkin bir kısmı kültüre ilişkindi. Benim yapmak istediğim zaten bu değildi ama bunu görmek bana çok şey kattı diyebilirim. Hocam Ercan Yılmaz’a da çok teşekkür ediyorum.

Mecazın peşinde koşmaktan vazgeçmedim

Kitabınızda bir yerde; “Belki de dünya sanıldığı kadar küçük korkulduğu kadar hızlı değildir.” şeklinde cümle geçiyor. Bu alıntıdan hareketle sizin bir salyangozun görüş zaviyesine yani bakış açısına eriştiğinizi söyleyebilir miyiz? Öyleyse imge ile imgeleşmek nasıl duygu? Kitabınızda da yer verdiğiniz Rasim Özdenören’in bir alıntısıyla bir şeyler içinizde ölüyor mu? Tıpkı tuz altında kalmış salyangoz gibi.

İmge ile imgeleşmek aslında öznenin silikleşmesi gibi bir durum. Onun görüş zaviyesinden baktığım söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Çünkü ben salyangoz değilim. Ama bazı bilgiler, bazı öznenin aklındaki mecazlar bir araya geldiği zaman ortadaki sen silikleşiyorsun ve bu sende çok tatlı bir sarhoşluk duygusu uyandırıyor. Bunun gözünden bakabiliyoruz diye yorum yapabiliriz. Böyle yaptığım zaman odağı kendine alan şey, özellikle şey diyorum, her neyse her şey onunla alakalı olmaya başlıyor. Bende de böyle oldu. Salyangozu her şeyle ilişkilendirmeye başladım, salyangozun onunla alakası olmasa bile. Çünkü bazen bir şeyin bir alaka içinde olması kesinlikle bir şeylere imkân sağlıyor ama olmaması çok daha imkân sağlıyor ve bunun üzerine gitmeye başladım. Çokça araştırdım. Fransız mutfağında salyangozun büyük bir önemi vardı ve Fransız mutfağını keşfettim. Edebi eserlerde salyangozu araştırdım. Ya da yazarlar hayvanlara nasıl yaklaşıyor ve bunu nasıl kullanabiliyor? Bunun üzerine gittim. Bunun yazar için stratejik bir hamle olduğunu gördüm. Çünkü çok verimli ve insana çok şey aşılayan bir saha. Bunların farkında olduktan sonra aradan çıkmaya başladım. Tabii ipler hâlâ benim elimde ama çok daha geniş görmeye başladım. Sürekli gerçeği kaçırmayıp ama mecazdan da vazgeçmeyerek bir şeyleri kovaladım.

Gündelik hayatta, modern çağın hızına rağmen genellikle ayaklar altında olan ve hoş anılmayan bir hayvanı seçtim. Belki de bireyi, bireyin serüvenini düşündüm burada. Belli bir noktada imge ile imgeleşmekten sonra benim için yağmur yağdığında ortaya çıkan salyangoz bir hayvandan öte aslında topyekûn bu kültürün, insana değin her şeyin bir özeti gibi gelmeye başladı. O kabuğundaki izler, o kabuğu, onun dönüşümü… Biraz da bu açıdan bakmaya çalıştım.

Salyangoz ile birlikteydim

Kitapta metaforik bir dil ile pek çok yerde kabuklarında harf taşıyan salyangozları tuzağınıza çekebilmek için sayfalara olgunlaşmamış meyve kokusu serptiğinizden bahsediyorsunuz. Ve salyangozlar da bu tuz gibi beyaz sayfalarda jelatinimsi izleriyle kabuğundan harfler düşürüyor belki de kelimeleri, cümleleri hatta kitabı oluşturuyorlar. O halde kitap için bir salyangozun seyir defteri diyebilir miyiz?

Şunu söyleyebilirim ki salyangozun seyir defteri mi bilmiyorum, salyangoz orada mı bilmiyorum ama ben bütün süreçte bütün gerçeklere rağmen salyangoz ile birlikteydim.  Aslında bu açıdan bir seyir defteri gibi diyebilirim. Çünkü kitapta genele bakıldığı zaman aynı zamanda alegorik bazı şeyler de var. Ben bu kitabı bir deneme kitabı olarak nitelemiyorum, deneme kitabı olarak çıksa da. Çünkü kitabın başında yazar bu dosyayı gidip Washington’da yayınlanmayan kitapları alan bir müzeye koymak istediğini anlatıyor. Şimdi bir de böyle bir kısmı var. Evet, bütün bu gerçeklerden yola çıktım ama aslında benim durmak istediğim temel daha çok bu gerçekten öte şeyler. Çünkü kitabın ilerleyen süreçlerinde biraz daha gerçekleşmekten uzaklaşıyor kitap. İnsanlar arasında da böyle değil mi zaten? 2 hafta biriyle sürekli konuşalım. 2 hafta sürekli ben ona dair bir şeyler öğretmeye çalışayım ve o bana bir şeyler öğretmeye çalışsın. Bir yerden sonra işler duygusallaşmaya başlıyor ve hislere kalıyor. Belki de bu yüzden kitapta başta çok kesin, katı bir dil kullanırken sonlara doğru şiirselleşmeye başlıyor. Tabii benim için de bir serüven oldu. Bunların tamamen bilincindeyim ama işler ben o seyir defterini yazmaya ve aynı zamanda okumaya başlayınca, çünkü hem yazdım hem okudum diyebilirim ben o seyir defterini, benim için çok değişmeye başladı. Salyangoz imgesi için bir seyir defteri diyebilirim fakat benim için yalnızca bir virgüldü. Özellikle edebiyatla geçirdiğim lise yıllarına, o seyir defterine bir virgül.

Tatlı bir sarhoşluk

Kitabınızdan bir alıntı yapmak istiyorum; “Yapmadığım her şey için teşekkür ediyorum, çünkü her şeyin bitip tükenmesini istediğim kütüphane olumsuzluğun güzellendiği mekândır”. Biraz öncesinde de bahsetmiştiniz bu kütüphaneden. Sizin salyangozlara olan ilginiz yalnızca bu kitap ile bitmeyerek seyir almaya devam mı edecek yoksa dediğiniz gibi hayatınıza sadece bir virgül mü kondu?

Hayatıma sadece bir virgül kondu. Şu an bana desen ki salyangoz senin için ne ifade ediyor? Şunu söyleyebilirim, iki ay önce Venedik’te yürüyordum. Yağmurlu bir günde San Marco Meydanı’ndaydım ve bir salyangoz gördüm mesela. Hiçbir şey düşünmedim. Aklıma hiçbir şey gelmedi. Sadece gördüm ve geçtim. Yani benim için devam eden bir şey yok. Sadece bir tatminlik hissi var ve neden bilmiyorum. Kitap yayınlanmasaydı büyük ihtimalle bir buruk gülümserdim. Yani ben böyle bir şey olduğu için çok mutluyum. Salyangozlar benim hâlâ hayalimdeki ümidim, hayalimdeki yansıma ve görüntü. Onu paylaştıktan sonra bu görüntü daha çok çoğalmaya başlıyor ve bu güzel bir şey. Kitapta da zaten amaçladığım ve beni motive eden şey zannederim ki bir saatlik okuma süresinde tatlı bir sarhoşluk ve sadece biraz daha incelmek, biraz daha dışarıya bir tık bile olsa farklı bir gözle bakabilme imkânının olduğunun farkına vardırabilmek. Bu bir hayvan üzerine olduğu gibi bambaşka bir şey üzerine de olabilir. Benim aldığım şey buydu başka şeylerden ve ben de yapılmadığını düşündüğüm bir hayvan üzerinden sadece bunu yapmak istedim. 

Son olarak belki kitabınızda kullanılan çizimler, resimler ya da başka bir şey ile ilgili demek istediğiniz bir şey var mı? 

Çizimlerin sahibi ve yakın arkadaşım Beren Dede çok farklı teknikler kullandı bu çizimleri yaparken. Aynı zamanda farklı ressamlara atıflarda bulundu. Kitabın hazırlandığı lise dönemimde Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuyordu kendisi. Eşsiz bir yetenek, gerçekten de muhteşem bir yeteneği var ve severek yapıyor bu işi. Bu dosyayı hazırlarken de çizim olsun fotoğraf olsun böyle şeylere de ihtiyacım olduğu kanaatindeydim. Tek bir şey göstermek istiyordum. Sanki o sayfa okunuyor, o sayfa ardından gelen resim ya da fotoğraf da onu tamamlıyormuş hissi versin. Fotoğraflar bana ait oldu. Çizim konusunda da Beren yardımcı oldu sağ olsun. Şunu belirtmek isterim, ben yazdıklarımı verdim ve verdikten sonra da hiçbir şey yazmadım. Beren bunları okudu ve sonucunda muhteşem şeyler üretti. Bu vesile ile teşekkür etmek istiyorum. Aynı zamanda dostlara, arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Son olarak da beni çok etkileyen ilginç bir anımı paylaşayım. Bundan dört ay önce Prag’a gitmiştim. Kafka’nın mezarına gittiğimde mezarın üzerinde Dev Afrika Salyangoz’unun kabuğu vardı. Duruyordu orada, evet boyanmıştı o ve orada duruyordu. Benim için çok ilginçti gerçekten, çok garipti.

Önceki Yazı

Marifet dili Türkçe!

Sonraki Yazı

Hürmet eden hürmet görür

Son Yazılar