Oyuncu ve müzisyen Barış Hayta: “Her şey artık çok hızlı akıyor diyebiliriz, o zaman dizi süreleri bu kadar uzun değildi diyebiliriz ama bence en büyük neden samimiyet ve hikâyelerin gerçeklik, inandırıcılık sorunu. İnsanlar inanmadıkları bir hikâyeyi izlemiyorlar artık” diyor.
Sanatta çok yönlülük birçok sanatçı da görülen olağan bir durum. Bu seçenek özellikle müzik ve tiyatro alanında aynı profesyonellikte ilerleme şeklinde karşımıza çıkabiliyor ama işin içerisine resim sanatını dahil edenler de mevcut. Fakat bu durum Barış Hayta için biraz farklı ilerlemiş durumda. Çünkü; Adana Demirspor sahalarında başlayan futbolculuk kariyeri yanına, bir tesadüf eseri tiyatroyu da ekledi. Bir seçim yapması gerekliydi ve konservatuvar yolundan ilerlemeyi seçti. Sadece tiyatro yetmez demiş olacak ki bir de heybesine müziği kattı. “İkisinin de bambaşka bir tadı ve hayatımda önemli yerleri var dolayısıyla bir ayrım yapmak zorunda kalmayı hiç istemem ama önce oyuncuyum” diyen başarılı oyuncu ve müzisyen Barış Hayta, sanat dolu yaşamını ve oyunculuk ile müzik alanındaki yeni çalışmalarını Litros Sanat’a anlattı. Barış Hayta ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetimizi, sizler için kaleme aldık.
Hem oyunculuk hem müzik kariyerini aynı profesyonellikte beraber yürüten nadir de denebilecek sayılı isimlerdensiniz. Peki bir ayrım yapmanız gerekse, tercihiniz müzikten yana mı olur oyunculuktan mı?
Çok sık duyduğum ve cevaplamaktan çok mutlu olduğum bir soru bu. Bana sorulduğunda kendimi, şarkı da söyleyen oyuncuyum diye tanımlıyorum. Öncelikle eğitimim oyunculuk üzerine ama okuldan çok daha öncesi de var tabi. Bu yıl Eylül ayında ilk kez tiyatro sahnesine adım atmamın üzerinden 30 yıl geçmiş olacak. Müziği ise konservatuvarda öğrencilik yıllarımda profesyonel olarak yapabilirim diye düşünmeye başladım ve öğrencilik zamanlarında sahne çalışmalarım oldu. İkisinin de bambaşka bir tadı ve hayatımda önemli yerleri var dolayısıyla bir ayrım yapmak zorunda kalmayı hiç istemem ama önce oyuncuyum.
“Asmalı Konak”, “Doktorlar” ve “Çiçek Taksi” siz deyince akla gelen ilk işler oluyor. Ve hepsi de ekranda kültleşmiş, unutulmazlar arasına kazınmış diziler oldular. Günümüzde neredeyse bu kadar akıllara kazınacak işler üretilemiyor. Sizce nedeni ne?
Elbette ki bunu tek bir nedene indirgemek güç. Her şey artık çok hızlı akıyor diyebiliriz, o zaman dizi süreleri bu kadar uzun değildi diyebiliriz ama bence en büyük neden samimiyet ve hikayelerin gerçeklik, inandırıcılık sorunu. İnsanlar inanmadıkları bir hikayeyi izlemiyorlar artık. Özellikle içinde bulunduğumuz dijital çağda bu inandırıcılığı yakalamak biraz daha zor. İzlediğiniz bir oyuncunun sosyal medyasında kısa bir gezintiyle onun hayatının her karesi hakkında fikir sahip olduktan sonra, dönüp oynadığı bir karaktere inanmak bana işi zorlaştıran bir unsur olarak geliyor. Elbette ki kullanılmasın demek saçma, ben de kullanıyorum sonuçta ama oynadığı karakterlerin inadırıdırıcılığına katkı sağlaması adına, oyuncunun biraz gizemli tarafının olması gerektiğine inanıyorum.
Her proje beni çıraklığa geri döndürüyor
Kariyerinize genel bir bakış atıldığında; bugüne kadar 20’yi aşkın proje ile kamera karşısına geçmiş olduğunuz ve tiyatro sahnesine çıktığınız görülüyor. Hem setlerde hem sahnede ilerleyen bir meslek yolculuğu olmuş sizinki. Peki oyunculuğun sizdeki tanımı tam olarak nasıl?
“Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmamış olursunuz” der Konfüçyüs. Sabah işe giderken mutsuz insanlara şahit olmak gerçekten çok üzüyor beni. Mutsuz gidilen işlerin sonucunun çok pozitif olacağını da düşünmüyorum. Evden çıkarken hiç işe gidiyorum lafını kullanmadım bugüne kadar. Ya sete gidiyorumdur ya da tiyatroya. Dünyada sevdiği işi yapan şanslı azınlıktan olduğumu biliyor ve bunun için her an şükrediyorum. Meslek ustalarımız da “Bu işin ilk 40 yılı zordur derler” 🙂 Herhangi bir meslekte ustalaşıp artık öğrenecek çok fazla şeyiniz kalmayabilir ama benim için her yeni proje her defasında yeni bir insan ve her defasında çıraklığa geri dönmek demektir. Yaşamın her anının mesleğine artı olarak ekleyeceğin parçalardan oluştuğunu bilmek, benim için oyunculuğun en vazgeçilemez noktalarından biri.
Uzun soluklu işlerde rol aldım
Son rol aldığınız dizi projesi TRT1 dizisi “Mehmetçik Kut’ül Amare” olmuştu. Üzerinden epey bir süre geçti. Setlere geri dönüşünüz tam 6 yıl sonra oldu. Bu arayı vermeniz bilinçli bir tercih miydi? Niçin ekranda göremedik sizi?
2001 yılında “Asmalı Konak” ile başlayıp 2013 yılında “Küçük Hanımefendi” dizisine kadar devam eden, dönemin çok izlenen uzun soluklu işlerinde yer aldım. Sonrasında yer aldığım diğer projeler o kadar şanslı ve uzun soluklu olmadı maalesef ve kendiliğinden oluşan bir ara gibi göründü. Ama ben aslında oyunculuğa gerek sinema filmleri gerek ise tiyatro oyunlarında devam ediyordum.
Ekrana yeni bir dizi hikayesi ile dönüş yapıyorsunuz. Hem müzik hem oyunculuk alanında güncel işleriniz ile seyirci karşısında olacaksınız. Bir de yeni dizinizden bahsedelim mi… Nasıl bir rolde izleyecek sizi seyirci bu yeni projenizde?
“Tetikçinin Oğlu” dizisinde; Bodrum’un en büyük iş adamlarından biri olan İskender’in damadı Mehmet olarak dönüyorum uzun ara verdiğim ekranlara. İskender’in gayri meşru işlerinde güvendiği ama zaaflarından dolayı başına gelmedik işler kalmayan bir karakter Mehmet. Çok fazla detay da verip sürprizini de bozmak istemem ama son olarak şunu eklemek isterim; verdiğim uzunca aranın ardından beklediğime değdi diyeceğim ve içerisinde yer almaktan çok mutlu olduğum bir proje.
Futbolu üzülerek bıraktım
Hayatınızda ayrı bir parantez de var aslında: Futbol. Adana doğumlusunuz ve aslında uzunca bir süre de futbolculuk yapıyorsunuz. Peki sporu bırakma nedeniniz ne oldu?
Dünya’ya bir daha gelsem yine aynı işi yapardım diye klasik bir laf vardır ama ben bir daha gelsem içimde bir ukde olarak kalan futbolculuğu deneyimlemek isterim. Adana Demirspor altyapısına başladığımda dokuz yaşındaydım ve altı sene alt yapıda oynadım. Sonra hayatıma bir tesadüf sonucu tiyatro girince uzun ve zorlu bir karar aşamasından sonra; hatta bir ara iki mesleği aynı anda yapabilirim diye bile düşünüyordum. 🙂 Oyunculuk ile devam etmeye karar vererek, üzülerek bırakmıştım.
Sadece yüreğime dokunan şarkıları söyleyeceğim
Yeni şarkınız hayırlı olsun diyelim mi… Yayımlandığı günden bu yana aldığınız tepkiler nasıl şarkınıza karşı?
Öncelikle çok teşekkür ederek başlayayım söze. Müzikal yolculuğumun başında kendime bir söz vermiştim, sadece yüreğime dokunan şarkıları söyleyeceğim diye. Biliyorum ki önce ben hissedersem dinleyene de geçecek yorumladığım şarkıların samimiyeti. Sevdan’da da aynı bu şekilde oldu bence ve çok da güzel oldu. O kadar güzel geri dönüşler o kadar kıymetli yorumlar var ki, bunların başında da şarkının duygusunun tamamen geçtiğine dair yorumları okumak beni oldukça mutlu ediyor.