Çiçeklerin belki de her türü bize iyi gelir. Kiminin kokusu cezbeder, kiminin de görüntüsü, estetikliği… Şehrin koşturmacasında olur olmaz yerlerde karşımıza çıkanları bir nefes aldırır; birkaç saniye bekletir, kendine dokundurur, koklatır ya da sadece selamlaşıp yolunuza devam ettirir… Uzun lafın kısası henüz bir kültür müdür İstanbul’da bilinmez ama biz çok yakıştırırız İstanbul ve çiçekleri birbirine, mesafeli ilişkilerine rağmen…
Kimi bilinçli kimi bilinçsiz, bazısı düzenli bazısı düzensiz olsa da her yerindeler İstanbul’un… Bakımlı olanı da var bakımsız olanı da; kendinden türeyeni de çıkıyor karşımıza, özenle ekileni de… İstanbul’un sokaklarında, büyük caddelerinde selamlaştığımız da oluyor, bir duvarın kenarında kokusunu içimize çektiğimiz de… Tam olarak neyden mi bahsediyorum? İstanbul’un çiçeklerinden elbette. Belki İstanbul deyince ilk aklımıza gelen şeyler arasında olmasa da böyle bir gerçek var; İstanbul ve çiçekleri… Litros Sanat’ın yeni sayısında dosya haberimizin konusu oldu bu konu. Biz de bu konuyu İstanbul’u karış karış gezerek yazdığı, uzun bir çalışmanın ürünü olan İstanbul’un Doğal Bitkileri adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Ünal Akkemik, Çiçek adlı öykü kitabının yazarı ve öykülerinde daima İstanbul ve çiçekleri bir arada kullanan Doç. Dr. Aybike Serttaş ve laleyi İstanbul’un ve Türkiye’nin merkezinde konumlandıran İstanbul Lale Vakfı Başkanı Salih Arslan ile konuştuk. Hepsi kendi penceresinden baktı hem İstanbul’a hem de çiçeklerine; buyurun sohbetimize…
İstanbul bitkileri botanik bahçesi kurulması gerekli
Prof. Dr. Ünal Akkemik:
İstanbul’un doğal bitki ve çiçeklerine ilgi duymanızın özel bir nedeni var mı?
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı’nda “Otsu Bitkiler Sistematiği” adlı bir doktora dersim vardı. 2010 yılından itibaren bu dersi vermeye başladığımda otsu bitkilerin tanımına ilişkin yoğun çalışmalar yapmaya başladım. İstanbul’un doğasındaki zengin bitki çeşitliliği, bu çeşitliliğe ilişkin çalışmaların yeterli olmaması ve özellikle de doğal ortamların yoğun tahribat altında olması, bazı endemik ve nadir bitki türlerinin yaşam alanlarının daralmaya başlaması bu konuya olan ilgimi daha da artırdı.
Araştırma ve keşif sürecinde karşılaştığınız en şaşırtıcı bilgi/olay ne idi?
Beni şaşırtan birkaç olay oldu. Bir tanesi, gittiğim bir alanın birkaç ay sonra tekrar gittiğimde maalesef inşaat alanına dönmüş olmasıydı. Bu türden çok alan kaybı oldu. Özellikle Başakşehir ve Ispartakule’nin kuzey kesimlerinde, Kuzey Marmara Otoyolu ve İstanbul Havalimanı çevrelerinde bu türden doğal floranın alan kayıplarına şahit oldum.
İstanbul deyince ilk akla gelenler bitkileri veya çiçekleri olmuyor sanki, yanılıyor muyum?
Kesinlikle öyle. İstanbul deyince 8000 yıl geriye giden ve farklı medeniyetlere başkentlik yapması, kent ortamları ve kuzey ormanları akla geliyor. Ancak İstanbul’un tepeleri, makilikleri, kumulları, sulak alanları ve ormanları içerisindeki 2200’den fazla bitki türünün varlığı dikkatimizi çekmiyor. İstanbul öylesine zengin bir yer ki Türkiye bitkilerinin yaklaşık yüzde 20’si İstanbul’da da doğal yetişiyor. İstanbul; Türkiye’nin alan büyüklüğü bakımından 1/147’si kadardır. Bu küçücük alanda Türkiye bitkilerinin yüzde 20’si, kuşlarının yüzde 75 gibi çok yüksek bir canlı çeşitliliğine sahiptir. Bu zenginlik son yıllarda giderek hızlanan bir ivme ile büyük tahribatlara uğramaktadır. Mega projelerle başlayan süreç yapılaşma, yollar, tesisler, ormansızlaşma, aşırı nüfus artışı ile doğal alanların çok ciddi boyutlarda tahribatına yol açmış ve halen devam etmektedir. O nedenle doğal alanların korunması gereklidir.
İstanbul’un kendine has bitki veya çiçeği var mı, nedir?
Evet, dünya üzerinde doğal olarak sadece İstanbul’da bulunan bitki türleri var. Örneğin sultan pelemiri (Cephalaria tuteliana), kelebek otu (Isatis arenaria), Kayışdağı soğanı (Allium peroninianum), İstanbul çiğdemi (Crocus istanbulensis), İstanbul madımağı (Poligonum istanbulicum), Boğaz zarifesi (Erysimum aznavourii), ecezarife otu (Erysimum sorgerae) Marmara emzik otu (Onosma propontica) gibi…
İstanbul ve çiçek/bitki kelimelerini daha çok yan yana anmak için fiziki ve soyut olarak sizce neler yapmak gerekir?
İstanbul, dünyanın en büyük ve en önemli metropollerinden bir olup aynı zamanda dünyanın en zengin bitki çeşitliliğine sahip metropollerinin de başında gelmektedir. Sadece İstanbul’da doğal yetişen bitkilerden oluşan büyük bir “İstanbul Bitkileri Botanik Bahçesi” kurulması gereklidir. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı ile görüşmelerim devam etmekte olup kurumsal bir botanik bahçesinin tesis edilmesi için çaba harcamaktayım. Ancak bu şekilde İstanbul’un doğal alanlarındaki bitkilere ve zenginliğine dikkat çekmek mümkün olacaktır. Bunun dışında endemik ve nadir türlere ilişkin dikkat çekici spotların hazırlanması da İstanbul’un bu yönünün de öne çıkmasını sağlayacaktır.
Öykülerimin çoğunda İstanbul ve çiçekler var
Doç. Dr. Aybike Serttaş:
Çiçekler sizin için ne anlam ifade ediyor?
Çiçek benim için çok çağrışımlı bir kelime. Hem narin hem dirençli hem güzel. Bazen fark edilmeyen, bazen metaya dönüştürülen… Filizlenmesi, kök salması, solması, yeniden canlanması ve her aşamadaki estetiği beni benden alıyor. Doğanın her parçası gibi aslına bakarsanız… Evimde de uzun yıllardır çok çeşitli bitkilerim var. Kimi Kuşadası’ndan, memleketimden gelen çiçekler, kimi annemin getirip diktiği çok kıymetli çiçekler, kimi hediye, kimi de kendi kendine açanlar. Belki bir kuşun ağzından düşen tohumlar, belki bir yerde toprağa karışıp bizim evde çıkanlar. Belli bir çeşit ve tür üzerine odaklanmadım aslında fakat hepsi bana iyi geliyor, güzelliklerine alışamıyorum, her seferinde büyüleniyorum.
Çiçek ve İstanbul deyince aklınıza ne geliyor?
Erguvan, lale, sümbül, mor salkımlar ilk aklıma gelen İstanbul çiçekleri. Fakat çevremde gördüğümden değil maalesef, tarihten, romanlardan, şiirlerden, şarkılardan… Gönül isterdi ki doya doya göreyim fakat İstanbul deyince çiçek akıllara çok sonra geliyor. Bunu Balon adlı öykümden bir alıntı ile açıklamak isterim: “Kırmızı balon sokağı çok sevmişti. Ceviz ağacının dalına tutunup etrafı izlemeye karar verdi. Bu sokak baloncu ile dolaştığı diğer sokaklara benzemiyordu. O sokaklarda o kadar yüksek binalar vardı ki zavallı balonlar uçmaya korkardı. Hepsi baloncunun eline sıkı sıkı sarılırdı. Bir balon için en büyük kâbus göğe ulaşamamaktır; onlarca katlı beton yapılarla dolu sokaklar balonların cehennemiydi. Belki insanların da…”
Öykü kitabınıza neden “Çiçek” adını verdiniz?
Çiçek kitabın içindeki öykülerden biri ve en sevdiğim öyküm. Bu öyküyü yazmam da çok ilginç oldu bana göre. Bir sabah uyandım, aklımda öykümün cümleleri dolaşıyordu, telefonumu elime aldım, yataktan hiç kalkmadan, telefonun notlar kısmına öyküyü yazdım. Bitirene kadar durmadan… Kitapta Çiçek’ten önce gelen Balon, aynı zamanda kronolojik olarak da öyküden önceki zamanı anlatıyor. Fakat onu Çiçek’ten daha sonra yazdım. Her şey aklımda fotoğraf gibi netti bu öykülerde, sadece kâğıda aktarmak kalmıştı. Öykülerimin çoğunda çiçekler ve İstanbul var. Çiçekler kimi zaman öyküdeki anahtar öğe, kimi zaman ayrı birer gözlemci karakter, kimi zaman da bir sembol. İstanbul ise benim gözümden İstanbul. Yıllar önce Kuşadası’ndan gelip buraya yerleşmiş, genç ve şaşkın zamanlarını bu şehirde geçirmiş, hala kendisini İstanbullu hissetmeyen bir Egeli’nin gözünden her yönüyle İstanbul var satırlarda. Geçmiş, gelecek, distopik veya güncel zamanlar var. Aşağıdaki alıntılardaki gibi. Biri geçmişten, biri distopik bir gelecekten, çiçekler eşliğinde…
İstanbul bir çiçek olsaydı sizin için ne olurdu? Bir de İstanbul’da en çok hangi çiçekleri görmek isterdiniz, nerelerde, neden?
İstanbul benim için bir leylak ağacı olurdu. İncecik dalları ile soğuğa, kışa direnir. Canı istemezse açmaz, bir bahar boyunca kupkuru bekler. İstediği zaman tomurcuklanır, adım adım çiçeklenir. Sonra bir bakarsınız mor çiçeklerle donanmış, kokusunu uzaktan dahi alırsınız. Açtığı ve mis koktuğu günleri görmek için sabırla beklersiniz. Aylarca kalmaz o çiçekler dallarında, kısa ömürlüdür fakat bir sonraki bahara kadar unutamazsınız. Civanperçemi de olabilir İstanbul. Bana muzip çağrışımlar yapıyor bu çiçek. Öykümde de yer verdim bir karakter olarak kendilerine. “İstanbul’da hangi çiçekleri görmek isterdiniz?” sorusu lüks kategorisinde bir soru. İstanbul’da yeşil alan görmek isterdim, ağaç görmek isterdim, bahçe görmek isterdim, gökyüzünü pırıl pırıl görmek isterdim. Nefes alacak, tertemiz, doğanın ve dünyanın bir parçası olduğumu hatırlatacak yerler görmek isterdim.
Lale ortak değerimiz, İstanbul’un da simgesi
Salih Arslan (İstanbul Lale Vakfı Başkanı):
Çiçeklerin ve özellikle lalelerin İstanbul için önemi nedir?
Bir çiçeğin bir döneme ismini verecek kadar önem kazanması tarihte nadir rastlanan olaylardan biri. En çok yetiştirildiği dönemde lale, Saray ve saray çevresi yanında sıradan halkın da ilgilendiği tam anlamıyla “moda” halini almış bir çiçek. Lale bizim ortak bir değerimiz, İstanbul’un ve Türkiye’nin sembolü. Lale İstanbul’da onore edilmiş, asırlar boyunca bu kadar sahiplenilen tek çiçek. Üzerine çok fazla şiir yazılan, çok fazla sanatsal çalışma yapılan dönemler olmuş. Lale motifi, Osmanlıdan günümüze tüm el sanatlarında en çok kullanılan desen olarak kabul ediliyor. Selçuklular zamanından başlayarak lale, Anadolu Türk Sanatı’nın önemli bir figürü olmuş. Bugün başta İstanbul olmak üzere pek çok anıtsal bina ve sanat eseri lale figürleriyle süslü. Topkapı Sarayı’nda III. Ahmet zamanında yapılan Yemiş Odası’nın duvarlarını ve pek çok camiyi süsleyen çiniler, kalem işleri, cam eserler ve tezhipler bilhassa 16. yüzyılda önem kazanmış laleler ile bezenmiş. Lale, ebru sanatından minyatüre, seramikten kumaşlara, halı ve kilimlerden yapıların duvarlarına her alanda karşımıza çıkıyor. II. Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim ve III. Murat’ın yalnızca lâle motifi kullanılmış kaftanları bulunuyor. Hatta padişah fermanlarında da karşımıza çıkıyor. Laleler başta olmak üzere tüm çiçekler, yerelde İstanbul´un genel de ise ülkemizin endemik bitkisel florasında önemli bir yer tutuyor. İstanbul Lale Vakfı olarak, özellikle lalenin tekrar geçmiş ışıltılı günlerinde olduğu gibi bir peyzaj öğesi olarak önemini ortaya çıkartmak, üretimini artırmak, yaygınlaştırılmak, ülkemizin ekonomisine ve istihdamına katkı sağlamak, bu konularda çalışan, kişi, kurum ve kuruluşları desteklemek, bilimsel amaçlı çalışmaları yürütmek amacıyla kurulduk. Bu anlamda lalenin bir çiçek olmasının ötesinde kültürümüzde geleneksel el sanatlarımızda ve edebiyatımızın çeşitli dallarında bir figür ve esin kaynağı olmasından hareketle bu değerlerimizin gelecek nesillere aktarılmasını hedefliyoruz. Kısacası, lale üretimini hatta artık yetişmeyen İstanbul lalesini yetiştirmek ve topraklarımızdan dünyaya yayıldığını anlatmak istiyoruz.
İstanbul Lale Vakfı olarak İstanbul’daki çiçek kültürü için yapmayı planladığınız projeler var mı?
İstanbul’u araçla gezerken bile rengarenk çiçeklerle süslenmiş köşeler görmek mümkün. İstanbul’da çiçek bahçeleri yer alan parklar, bahçeler, korular var. Emirgan korusu başta olmak üzere, Otağtepe, Hidiv Kasrı, Gülhane Parkı, Çamlıca Tepesi, Küçük Çamlıca, Maçka Parkı, Göztepe Parkı, Atatürk Arboretumu, Polonezköy Tabiat Parkı bu park ve bahçelerden sadece birkaçı. Bunları çoğaltmak tabii ki mümkün. Önümüzdeki yıl Emirgan Parkı’nın ekimini biz vakıf olarak yapmak istiyoruz. Dolayısıyla İBB’ye hiçbir ekonomik yükü de olmayacak. Seneye Taksim Meydanı’nda da lale halısı yapmayı planlıyoruz. Bu sadece İBB, İstanbul Lale Vakfı değil Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da içerisinde olduğu bir proje olacak. Tabi bahar aylarıyla sınırlı kalmadan yılın her mevsimine yaymak istiyoruz İstanbul’daki lale ve çiçek kültürünü.
Bu kapsamda Lale Vakfı’nın/Müzesi’nin kurulma motivasyonu hakkında bir şeyler söyler misiniz?
İstanbul Lale Vakfı, Türkiye genelinde lalelerin yaygınlaştırılması, lale türlerinin araştırılarak çoğaltılması, ulusal ve uluslararası platformda tanıtılması, bilinirliğinin artırılması ve üretiminin geliştirilmesi; lalenin Türk kültür ve sanat hayatındaki yerinin araştırılması ve bu konuda yapılmış bilimsel çalışmaları ve eserleri tanıtmak, sergilemek amacıyla İstanbul’umuzun eski Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş beyefendinin önderliğinde 2016 yılında kuruldu. Vakfımız, adı ile özdeşleşen Emirgan Korusu’nun yanı başındaki tarihi bir yapıda hizmet veriyor. Vakfımızın içerisinde yer alan Lale Müzesi’nde lale figürüne sahip her döneme ait eserleri görebilmeniz mümkün. Tekstilden bakıra, tahtadan mermere kadar her türlü obje yer alıyor. Lale motifi olan her eseri gerek yurt içi gerekse yurt dışından toplamaya devam ediyoruz. Topkapı Sarayı, Dolmabahçe ve Askeri Müze gibi kurumlarımızın bize emanet olarak vereceği eserlerle daha da zenginleşeceğiz. Yine Vakfımızın bünyesinde bulunan Sergi Salonu’muzda ilgi çekecek sergiler açmaya çalışıyoruz. Ekim ayından itibaren dünyaca ünlü sergileri açmaya başlayacağız. 2025 yılı haziran ayına kadar olan planlamalarımızı tamamladık. Gençleri, sanatseverleri uluslararası sergiler ve sanatçılar ile buluşturmaya, bu vesile ile Vakfımıza geldiklerinde kendilerini lale ile ilgili de bilgilendirmeye hazırlanıyoruz.