Bazı besteciler öldükten sonra unutulurlar. Kimileri ise hayattayken unutulur. Sanatçının gerçek eseri, dünyada var olma biçimidir. Gerçekten arkasında iyi eserler bırakmışsa, gün gelir muhakkak eserleri gereken takdiri görür. Bu yüzden bazı sanatçılar yalnızca bir süre için unutulur. Bu süre bazen çok kısa sürer, bazen daha uzun bir zamana yayılır. Bir zamanlar Gustav Mahler’in muhteşem senfonileri ve Johannes Brahms’ın besteleri ilgi görmez. Brahms, -özellikle Fransa’da- ikinci sınıf bir besteci olarak görülür. Henryk Górecki’nin 3. Senfonisi’ne ilk kez kulak dinleyiciler, “ne berbat ve boktan eser” deyip sinirlenirler. Igor Stravinsky’in “Bahar Ayini” ilk çalındığında Stravinsky’in yenilik dolu müziğini destekleyenler ve desteklemeyenler arasında kavga çıkar ve sandalyeler havada uçuşur. Tanburi Cemil Bey tanburuyla taksim attığında, “Bu adam, Osmanlı müziğinin en has Türk çalgısı tanbura türkü havaları katıyor” diye eleştirilir. Philip Glass Hintli müzisyen Ravi Shanker ile sahnede bestesini çalarken bazı dinleyiciler “kötü müzik yapıyorsunuz” diye sahneyi basar. Hatta Glass kendisini dövmeye çalışan bir dinleyicisine, kendini korumak için yumruk atar. Bütün bu saydığım besteciler şu an dünyaca ünlü bestecilerdir. Bu yazıda, henüz dünyaca ünlü bir besteci olmasa da özellikle piyanistlerin hayran olduğu bir müzisyeni tanıtacağım.
20. yüzyılın en iyi piyanistlerden biri olan Ferruccio Busoni’nin -maalesef ki çok az kaydı vardır elimizde- öğrencisi olan Kaikhosru Shapurji Sorabji’den (1892-1988) bahsetmek istiyorum. Günümüzde çok az bilinen Sorabji’nin piyano için yaptığı muazzam güzellikte besteleri vardır. Sorabji’nin eserlerini bir ay boyunca zevkle dinledim. Parsi Hintli bir baba (maden mühendisi) ve İngiliz bir annenin (opera sanatçısı) evladı olan Sorabji, 1892 yılında İngiltere’de doğdu. Kimi kaynaklar annesinin Sicilya kökenli olduğunu yazar. Babasının Parsi Hintli olması ilk duyduğumda kafamı karıştırmıştır. Sonradan öğrendim ki 9. ve 10. yüzyıllarda İran’dan Hindistan’a göç Mecusilere Parsi deniyor. Sorabji’nin Farsça Golistan adlı bir bestesinin olması, onun kökenleriyle bağlarını koparmadığını gösterir.
Hocası Busoni’nin izinden giderek “klasik müzik içerisinde yeni müzik formları arayışı”na girer. Tıpkı hocasının eserleri gibi besteleri hep uzun sürelidir. Yazdığı her eser ortalama üç-dört saatlik sürelerden oluşur. Birkaç yüz sayfayı aşan piyano konçertosu vardır. Resmi bir eğitimi olmamasına rağmen yaşadığı dönemde ünlü bir piyanisttir diyebiliriz, ama kendi ününü kendi engellemiştir. Sorabji, son derece üretken bir besteciydi. Çok gelişmiş bir çokseslilik bilgisine ve aşkın bir virtüözlüğe ve her şeyin üstesinden gelebilen bir konsantrasyona sahiptir. Eserlerini icra edecek piyanistlerde de bu özellikleri aramıştır. Bir dönem eserlerini hayattayken hiç kimsenin çalmasına izin vermemiştir. Müziğini icra edenlerin kötü performanslarından sonra müziğinin ancak kendi izniyle çalınmasını şart koşmuştur. Piyano ve klavye için 100’den fazla eser yazmıştır. Bazıları 1919 ile 1931 yılları arasında yayınlanmıştır. Yayınlanmayan eserleri ise el yazması halinde olup halen yayınlanmayı beklemektedir. Doksan yedi yaşında vefat eden Sorabji, eserlerini halkın önünde çalınmasını yasaklamıştır, ama sonrasında John Ogdon’a ve Geoffrey Madge gibi piyanistlere izin vermiştir. Sorabji müzisyenlerin bestelerini icra ederken kötü performans sergilediğini görünce 1930 yılında piyano için yazdığı yaklaşık dört buçuk saatlik bir sürede icra edilen Opus Clavicembalisticum’un ilk performansını Glasgow’da bizzat kendisi gerçekleştirmiştir. Eser, aşırı uzunluğu ve ritmik karmaşıklığı nedeniyle teknik açıdan en zor piyano eserlerinden biri olarak kabul edilir. Opus Clavicembalisticum, 1982’de Geoffrey Douglas Madge tarafından çalınana kadar maalesef 46 yıl boyunca hiç icra edilmemiştir. Çok sonraları John Ogdon ve Jonathan Powell tarafından da Avrupa’nın farklı şehirlerinde icra edilmiştir. Sorabji, çeşitli yayınlar için müzik üzerine incelemeler yapıp makaleler yazan köklü bir müzik eleştirmeniydi. Bombay’ın yanı sıra çeşitli Avrupa şehirlerinde de performans sergiledi, ancak 1936 gibi erken bir tarihte halka açık performansları bıraktı ve sadece arkadaşlarının özel toplantılarında çalmayı tercih etti.
1988 yılında vefat eden Sorabji’nin uzun, zorlu ve muhteşem besteleri, hala icra edilmeyi bekliyor. Onu bestelerini dinlerken koşan bir çocuğun derin ve hızlı nefes alıp verişini hissediyorum. Aynı anda hem çok kuvvetli hem de çok incelikli, karmaşık ve yalın olabiliyor. Sürekli devam etmek isteyen melodiler hâkim müziğine. Bu yüzden eserin uzun olması bir sorun teşkil etmiyor. Bir gün tüm eserlerinin icra edileceği bir zaman gelecek. Rick Rubin “Sanatın amacı mükemmeliyeti yakalamak değil, kim olduğumuz ve dünyayı nasıl gördüğümüzü paylaşmaktır” diyor. Sorabji’nin müziğinden yola çıkarak onun dünyaya nasıl gördüğünü bir gün tüm müzikseverler görecek. O, müziğin seslerle, olaylarla ve yarattığı biçimlerle bir düşünme şekli olduğuna hem kendisini hem de dinleyicisini inandırmıştır.