Kayıp şehirde sinema bulundu 

//
20 dakikada okunur

Binlerce yıllık kadim bir medeniyetin mirası, yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası, sular altında kalan bir hazineyi saklayan Hasankeyf ve iki yakasını ayıran Dicle ile doğunun incisi Batman’a vardık. Tarihinde ilk kez festival tadında bir film günlerine ev sahipliği yapan Batman’da üç gün boyunca sinema rüzgarı esti. Yerli ve yabancı çok sayıda film seçkisinin olduğu organizasyonda Filistin kökenli Ürdünlü yönetmen Darin J. Sallam imzalı “Farha” ile Özbek sinemasının yeni kuşak yönetmenlerinden Shokir Kholikov imzalı “Sunday” seyirciyle buluşurken, yerli filmlerden Semih Kaplanoğlu’nun “Bağlılık Hasan”, Derviş Zaim imzalı “Flaşbellek”, Vuslat Saraçoğlu’nun “Borç” ve Ahmet Toklu’nun imzasını taşıyan “Pota” seyircinin karşısına çıktı. 

İlk kez İstanbul dışında bir yerde Film Günlerine katılacağımdan daha gitmeden heyecanı sardı. Hiç bilmediğim bir yerde, Batman’da sinemaseverlerle, kıymetli sanatçılarla, yönetmenlerle sözün kısası bu işin ehliyle bir arada olup film izlemek, söyleşilere katılmak ve röportajlar yapmak benim için oldukça keyifliydi. Her şeyde olduğu gibi sinemanın da dünyada ve ülkemizde yönetildiği bazı merkezler var. Bu nedenle toplumumuzda geçmişten beri gelen kalıplaşmış yargılar mevcut. Belki de Batman’da böyle bir organizasyonun yapılması bazı yargılara bir başkaldırı özelliği taşıyor. Batman Sinema Akademisi’ne ve sonrasında film günlerine olan ilgi de bunun kanıtı niteliğindeydi. Bu film günleri ve festivallerle sinemanın sadece batıda değil, Doğuda ve Anadolu’nun birçok yerinde bir anlam ifade ettiğine şahit oluyoruz. 1-3 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen Batman Film Günleri’nde izlediğimiz filmler bana sinemanın sadece eğlendiren, keyif vermesi için yapılan bir iş değil, hayatın tam ortasından bizimle konuşan bir sanat olduğunu bir kez daha gösterdi. Seyirci karşısına çıkan “Flaşbellek”, “Farha” ve diğer filmlerle insanlığa dair söyleyecek bir sözü olan hikayeleri izledik. Birisi Suriye’de yaşanan savaşın trajedilerini gösterirken, diğer tarafta başka bir film Filistinli bir kız çocuğunun acı dolu hikayesini anlatıyordu. Bunların bütününe baktığımda hiçbir mesleğin ya da sanattaki bir alanın iyi bir insan olmaktan ve insana dokunmaktan daha değerli olmadığı hissine kapıldım. Sanatın birleştirici ve iyileştirici gücü de burada ortaya çıktı. Yazdığınız senaryolar ve çektiğiniz filmlerle insanların derdine çare olmaya, ses olmaya çalışınca hissiyatı da kıymeti de farklı oluyor. Düzenlenen bu sinema akademilerinin, film festivallerinin de amacının önce iyi bir insan yetiştirmek daha sonra iyi insanların sanatla hayatı ifade etmelerini sağlamak olduğunu düşünüyorum. Tam da bu düşüncelere daldığımız sırada Batman Film Günleri’ni mimarı, sinema eleştirmeni- yazar Suat Köçer ile konuştuk. Film Günleri kapsamında onur ödülü alan Halil Ergün ile de keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Türk sineması için umutluyum 

Suat Köçer (Batman Film Günleri Koordinatörü):

Batman’da ciddi bir genç nüfus var. Burada bir sinema akademisi yapma fikrinde uzlaştıktan sonra iki aylık bir sinema eğitimi planladık. Birinci ay yoğun olarak teorik bir sinema eğitimi verilirken, diğer ay pratiğe dayalı bir eğitim süreci oldu. Senaryodan yönetmenliğe, sinema tarihinden sinema eleştirmenliğine ve kamera arkası kısmında nasıl organize olunduğuna kadar tüm detaylarıyla dersler yapıldı. Bu eğitimlerin sonunda da öğrencilerimiz Batman Belediyesi’nin öncülüğünde senaryosunu yazdıkları ve yönettikleri bir kısa film çektiler. Sinema Akademisi’nin hemen sonrasında da film günlerini organize ettik. Öğrencilerimiz bu organizasyonda görev alsın, sinemacılarla tanışsın ve öğrendiklerini uygulasın istedik. Genelde Türkiye’de sinema denince akla İstanbul gelir ve orası merkez alınır. Ancak Anadolu’da böyle film günleri ve festivalleri yapılmıştır ve yapılmaya devam edecektir. Hatta daha küçük şehirlerde daha renkli görüntülere şahit olabiliyoruz. Ülkemizde doğu tarafına baktığımızda metropol şehirlere göre imkanların daha kısıtlı olduğu yerler olduğunu görüyoruz. Bu sebeple Batman’da yaptığımız gibi diğer şehirlerde de böyle film günlerinin, festivallerinin yapılmasını çok anlamlı ve gerekli buluyorum. Sinema konusunda diğer meslektaşlarıma göre çok umutluyum ve olumlu bakıyorum. Çünkü Türkiye’nin bir taraftan uluslararası arenada güçlenmesi ve artık sahada olmasının getirdiği bir etkiyle doğal olarak sinemanın da güçlendiğine ve daha iyiye gideceğine inanıyorum. Gençlerin de sinemaya ilgisi var, bu yaptığımız organizasyonlarla bu ilgiyi ileriye götürmeye çalışıyoruz. Türk sinemasının bir takım sorunlarına ve çıkmazlarına rağmen iyi bir yolda olduğunu, geliştiğini, değiştiğini ve dönüştüğünü, çok sesli bir hal aldığını düşünüyorum. Bu anlamda çok mutluyum. 

(Büşra Nur Bayrak ve Suat Köçer)

Biz imkansızlık içinde sinemaya gönül verdik

Batman Film Günleri’nde onur ödülüne layık görülen ve yıllar sonra aynı sahnede yanyana gördüğümüz usta oyuncular Perihan Savaş ve Halil Ergün vardı. İki sanatçının da duyguları, heyecanı gözlerinden okunuyordu. Film gösterimleri sonrasında yapılan söyleşide düşüncelerini ifade eden Perihan Savaş sinemanın günümüzdeki yerini: “Sinema insanların yaşadığı olumlu veya olumsuz durumları yansıtmak, tarafsız bir şekilde insanların sorunlarına çözüm üretmek ve gözlemlerle birlikte yapıcı eleştiriler sunmak için çok kıymetli bir alan, bizde mesleğimize böyle baktığımız için yıllardır aynı keyfi alıyoruz. Ancak geldiğimiz noktada filmlerin ve dizilerin süresinin kısaltılması ve anlatılan hikayelerin daha gerçekçi olması gerekiyor. Biz yokluk içinde bu işe gönül verdik, hiçbir zaman konforumuzu düşünmedik. Şimdi gençlerimizin imkanı çok ama araştırmadan bu işi yapmaya çalışıyorlar. Sadece oyuncu olmak, şöhret olmak için oynayanlar var. Senaryo yazarken öylesine yazanlar var. Bazı süreçlerde gelişemememizin sebebi de buradan kaynaklanıyor.” sözleriyle değerlendirdi.

Birikimleri hayata geçirmek için sanat yapılır

“Yol”, “Merhaba”, “72. Koğuş”, “Yaprak Dökümü”, “Sahibini Arayan Madalya” gibi başarılı film ve dizilerin usta oyuncusu Halil Ergün’le sinemaya dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Sizin oyunculukla buluşmanız nasıl oldu? 

Beni ortaokulda bir öğretmenim keşfetti. Bir törende bana şiir okuttular ve o günden sonra geleceğin sanatçısı dediler. Evden malzeme getirerek okulda tiyatro yapardım. Daha sonraki yıllarda ülkemizin sorunlarına sanatın diliyle, sinemayla yanıt aramak hayat tarzım haline dönüştü. Mesleğinizi severek icra edince heyecanınız hiç bitmiyor. Ben hala sokakta yürürken birisi yanıma geldiğinde büyük heyecan duyuyorum. Şimdi televizyonlarda ya tutarsa diye yola çıkılıp başlatılan işler görüyorum ama sanat böyle yapılmamalı. Sağlam bir hikaye ve iyi bir organizasyon olmalı. 

Dünden bugüne sinemayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu mesleği yapanlar hayatın içinde kendilerini açıklayacakları bir iş alanı olarak bakıyorlar. Sanatın içine girmek ayrı meseledir çünkü sanat, oyuncusu, yönetmeni, senaristi, tiyatrocusu ve bütün alanlarıyla belki bir meslektir ama aynı zamanda hayatın tercümanıdır. Diğer mesleklerden farklıdır. Bunun için hazırlık gerekir, fedakarlık gerekir, bilgili olmak gerekir. Sanatın hem tarihsel, hem geleceğe yönelik bir tavrı olmalıdır. Bugünlerde bir karmaşa yaşanıyor, yeni bir mekanizma kuruluyor. Ben çok umutsuz değilim, bağrından bugün yeni bir mecra kuruluyor. Sadece film çekme noktasında daralan bir sinema sürecinden bahsedebiliriz. Bunları gözlemliyorum, film çekme tutkusunun olması güzel ama ne söyleyeceğinin iyi saptanması ve geleceği besleme noktasında iyi düşünülmesi gerekiyor. Sadece eğlendirmek için sanat yapılmaz, birikimlerle hayatı geliştirmek için sanat yapılır. 

( Halil Ergün ve Büşra Nur Bayrak)

Batman kültür sanatta demlenme yaşıyor

Batman’da film günlerinde onur ödülü aldınız. Neler hissettiniz?

Uzun zaman sonra bu kadar heyecanlandım. İlk kez Batman’a geldim. Yapılan sinema akademisi ve ardından film günleriyle burada kültür sanatın nemlenme ve demlenme yaşadığını görüyorum. Bu etkinlikte çok derin ve iç açıcı çalışmalara şahit oldum. Biz yıllar öncesinden beri bu işin çilesini çeken insanlarız. Böyle güzel bir yerde onurlandırılmak, ödül almak çok kıymetliydi. Bununla iftihar ediyorum ve mutluluk duyuyorum. 

Ali Rıza karekteriyle özdeşleştim 

“Yaprak Dökümü” dizisindeki karekterinizle hafızalara kazındınız. Sonra ara verdiniz. Bunun özel bir sebebi var mı?

Aslında bazı projeler geldi, gençlere destek vermek için kabul ettim. Daha seyirciye ulaşamamış filmlerimiz de var. “Yaprak Dökümü” benim hayatımda çok büyük yer kapladı. O projeden sonra sokakta yürüyemeyen bir aktör oldum. Bir yandan çok mutlu ediyor, beni Ali Rıza karakteriyle özdeşleştirdiler. Demek ki iyi sunmuşum diyorum. Ama bir yandan da acaba başka bir projede nasıl karşılık bulacak diye düşünüyorum. 

Temmuzda yeniden seyirci karşısına çıkacak 

Peki sizi yakın zamanda ekranda görecek miyiz? 

Evet, bunun haberini verebilirim. Yeniden bir diziye evet dedim. Hatta çekimlerine başlamıştık sonrasında tarihi biraz ertelendi. Temmuz ayında başlıyoruz, umarım benim için de seyirci için de çok güzel olur. Yıllardır bu işin içindeyim. Gençlere bu ülkenin sanatçılarına ve sanat çalışmalarına sahip çıkın, destek olun demek istiyorum. Yılmadan, bilgiyle donatılmış bir sanat anlayışınız olsun. Geçmişi çok iyi kavrayın ve geleceği o bilgiler ışığında besleyin. Yaptıklarınızla yeryüzüne ne söylemek istediğinize karar verin ve yolunuzu ona göre çizin. 

Umarım bir gün Filistin’in özgürlüğünü kutlarız

Bir fikrin çilesi olarak ortaya çıkan eserlerin toplum üzerindeki etkisi diğerlerine göre daha farklı olur. Sinemada da bunun yansımalarını en bariz biçimde görüyoruz. Söylenmeyeni söylemek, bastırılmaya çalışılan duyguları ortaya çıkarmak, sokakta yürürken önümüzden geçen tanımadığımız bir insanın yüzünden bile bir anlam çıkarıp bunu hikayeye çevirmek gibi hayatın içinden bir tarafı var. Asıl gayenin iz bırakmak olduğunu benimseyen bir sinema anlayışıyla yola çıkarsak yapılan sanat insanlığa ses veren ve hakikate yönlendiren bir güce sahip olur. Batman Film Günleri’nde izlediğimiz “Farha” filmini buna örnek gösterebiliriz. Filistin halkının yaşadığı zulmü beyaz perdeye yansıtan ve oradaki insanların derdini sanatıyla anlatan bir yönetmen Darin J. Sallam sinemayı hem araç, hem amaç olarak kullanıp sinemanın ötesini göstermiştir. Sallam Film günlerinde Fahra’yla ilgili “Filmi çekmeden önce çok olumsuz tepkiye maruz kaldım. Ama bir an olsun vazgeçmedim. İnsanlara bu soykırımın 7 Ekim’de değil 1948’de başladığını söylemek istedim. Ben bu filmi yaptıktan sonra her film gösteriminde kadınlar kendilerini Fahra’nın yerine koydu. Farha sadece bir hikayeyi temsil ediyor. Aslında bildiğimiz ve bilmediğimiz  yüzlerce böyle hikaye var. Artık herkes Gazze’yi tanıyor. Burada aldığım ödülü de onlara armağan ediyorum. Umarım bir gün Filistin’in özgürlüğünü kutlamak için buluşuruz.” ifadelerini kullandı. 

Sanatın sesi hiç susmasın ve insanlar sinemayla yalnızca gülüp eğlenmeyi değil, ortak bir acıda buluşup kanayan yaralara merhem olabilmeyi de vazife bilsin. Kalplerimiz vicdanımızla birlikte atsın ve dünya daha güzel hikayelerin anlatıldığı bir yer olsun. Batman Film Günleri’nden bize kalanlar işte böyle. Filmler, söyleşiler, konserler, sevinç ve hüzün veren sahnelerle güzel anılar biriktirdiğimiz film günlerinin festivale döndüğü zamanlarda görüşmek üzere. 

 

Önceki Yazı

Sanata dair her şey burada!

Sonraki Yazı

Ramazan’ın heyecanı nasıl yaşanırdı?

Son Yazılar