İnsandan insana, hatta evrenden insana giden hattın, ses dalgalarının ve lezzetlerin dev kurgusu, bir güncel sanat deneyimi, on yedinci İstanbul Bienali’nde ziyaretçilerini bekliyor.
Benzerim!
Oku geceden süzdüğüm
kanı ve sütü
yaz ve güz bahçelerinden
damıttıklarımı;
benzerimsen.
Farklı coğrafyalardan benzer dertleri damıtmış, Pasifik’ten Mardin’e uzanan yolculuktan bir seçki sunuyor bizlere on yedinci İstanbul Bienali. Yakın zamanda ezberlediğim bir alıntı olmasından kaynaklanacak ki sergileri gezerken Ahmet Oktay’ın bu dizeleriyle bağdaştırdığım duygulanımlar yaşadım. Zaten bu bienalde çok kez özellikle şiirsel üslup dikkat çekiyor. Küratörlerinin bu yıl bir başlık ve tema yerine “kompost” ifadesiyle sundukları bu dev projede yalnızca sanatçılarla, şairlerle değil yerel tarım üreticileri, düşünür, araştırmacı ve aktivistlerle de karşılaşıyorsunuz.
Danarto ve biz olmak
Bianelin çoğu mekanı merkezi noktalarda. Mesela Barın Han onlardan biri. Çemberlitaş’ta yer alıyor. Binanın her köşesi sergilerle doldurulmuş. Benim en çok dikkatimi çeken şeyler ise Danarto’nun “Process is when we” başlığını taşıyan araştırmalarının sergisi ve KONDA’nın hoşgörüyü konu alan Harman isimli yerleştirme çalışması oldu. Danarto’nun dikkat çekmeye çalıştığı şeylerden birinin birlikte öğrenmek ve birlikte oluşturmak olduğunu düşünüyorum.
Gezgin araştırmacılara: Müfredat dışı tebliğ
Günümüzde çağdaş sanat ifadesiyle karıştırılan bir ifade var: güncel sanat. Güncel sanat, çağdaşlık ya da bir zaman olgusundan çok gündelik hikayelerin ve gündelik olguların merkezinde dönen sanatı anlatan bir ifade. Bienal bunun canlı örneği. Sosyolojik bir sürü meseleye parmak basan çalışmalardan biri Harman projesi örneği yerleştirme tekniği ve dikkat çekiciliği açısından başarılı olmasının yanında sorular sorduran bir çalışma. Bir projeksiyondan önünüze çıkan soruları cevaplandırdıktan sonra önünüzdeki grafik sizin hoşgörü seviyenizi ölçüyor ve sergiliyor. Açıklama panelindeki yazı ise şöyle başlıyor: “Hoşgörü nedir? Herkes buna doğru cevap veriyor ancak herkesin toplumda mesafeli olmak istediği birileri var.” Yani birtakım varsayımlardan yola çıkıyor. Bir kamuoyu yoklama şirketine bienal tarafından sipariş edilmiş bu çalışmanın, akademik arayışların ve sanatın ne kadar iç içe geçebileceğinin sıra dışı bir örneği olmasının yanında kendi ifadesindeki iddiaları yansıtmak için yeterli olup olmadığı oldukça tartışılır. Bu yerleştirmeyi Barın Han’da görebilirsiniz.
Barın Han’daki etkileşimli sergilerden biri de Budist bir yayıncının kendini Lao kültürüne adamış Preecha isimli bir aydının eserlerinin muhafaza edilmesine dikkat çekmek için hazırladığı bir girişim. Preecha’nın nadir el yazmalarını ve baskısı tükenmiş yapıtlarını dijital ortamda yeni nesle sunuyor. Ayrıca siz de oradaki deyimlerden ya da kendi istediğiniz herhangi bir şeyi alandaki bilgisayarda yazıp çıktısını duvardaki çerçevelere asabiliyorsunuz. Lao kültürüne yakın bir ilgi duymadığımdan belki açıp asla okumayacağım, bilmeden öleceğim bir isim aklımda kaldı. Bir şeyleri tebliğ etmenin imkan sınırları ve yollarını hatırlattı bana.
Pera Müzesi’nde yer alan sergilerden biri “Bir Dönüşümü Haritalandırmak” isimli Lamia Joreige sergisi. Joreige, İstanbul için günlük, mektup, fotoğraf, belge gibi arşiv malzemelerini kendi çizimleriyle montajlayarak katkı sunmuş. Filistin’in kaderi, Arap Milliyetçilik hareketlerinin yükselişi ve Osmanlı Devleti hakimiyetindeki tanıklıklara dair çeşitli hikayelerin sunulduğu bu çalışmada dev çizimleri ve dünyaca ünlü bazı eserleri görme şansınız var.
Yine Pera’da izlediğim video yerleştirmesi olan “Yakınsama Bölgesi” çalışması, eski profesyonel bir denizci ve Singapur’un biyofiziksel sınırlarını keşfetme çabasında olan Charles Lim ve coğrafya sorunlarının bireysel ve toplumsal tecrübelerle nasıl kesiştiğini inceleyen Simryn Gill’in ortak çalışması. İki sanatçı beraber çıktıkları gemi yolculuğunda çıkan fırtınanın ardından yolcularda gözlemledikleri bedensel denebilecek değişimleri merceğe alıyor ve ortaya bu video çıkıyor. Ayrıca bence alan fark etmeksizin genç gezginler ve araştırmacılar için çok heyecan verici bir örnek olabilir bu çalışma.
Zeyrek’te ikindi
Fatih’te Zeyrek mahallesinde bulunan Çinili Hamam Mimar Sinan’ın yapıtlarından. Zamanında çinileri yangınlardan dolayı epey tahrip olmuş ancak 2010 yılından beri yapılan restorasyonlarla bugünkü müze haline getirilmiş bembeyaz büyülü mekanın önümüzdeki sene tekrar hamam olarak işlev görmesi planlanıyor. Meşhur Molla Zeyrek Camii’ne çok yakın olan bu eşsiz mekanı görmenizi tavsiye ederim.
Hak arayışlarının ses dalgası
Gerek Barın Han’daki “Açık Radyo” çalışması gerek üç farklı tematik alanla Bangledeş’in ortadan kaybolması ile ilgili çeşitli sosyal adalet konularını, yerli halkın hak ihlallerini ve geçirdiği afetleri ele alan “Müfredat Dışı” sergisi olsun gerek Pera Müzesi’ndeki kadınların toplumsal hayatını ve belleklerini yoklayan çalışmalar olsun bu bienalde dünya üzerindeki hak arayışları ve direnişlerin sesi ulaştırılıyor insanlara. Ziyaretçiler sadece görmüyor, dinliyor, dokunuyor, okuyor. Merkez Rum Lisesi’ndeki deneyim de hakeza aynı şekilde.
Bal, kaymak, bienal
Beyoğlu’nda esnafla, gündelik hayatla iç içe bir sanat galerisi mekanı Büyükdere35 içinde sergilenen “Çamuralem” sunumunu nasıl es geçeriz? Burada yerli süt üreticilerin ve iklim araştırmacılarının anlaşılması zor bir habitat üzerine verdikleri ortak emek sergileniyor. Sunum dedim çünkü bir araştırma için fazla süslü ve lezzetli. Ama iyi ki de öyle… Yerel üreticilerin yaptığı manda sütünden, yoğurt, sütlaç, kaymak, muhallebi gibi çeşitli ürünleri mekanda tadabiliyorsunuz. Araştırma sırasında elde ettikleri yok olmanın eşiğindeki kültürel peyzajın saha kayıtları, çömlek sergisi ve manda şarkıları da size eşlik ediyor.
Bienal didaktik mi?
Sergilerin kamusal alanı ilgilendiren meselelerde söz söylediğinden bahsettim. Bunların çoğu toplumsal direnişlerdi. Bu direnişleri ortaya çıkaran bazı akımlara uzak da olsam, bu bağlamın bir parçası hissetmek güzeldi. Ancak okuduğum bazı eleştirilerde ya da duyumlarımda bienal etkinliklerinde ideolojinin ön plana çıktığı söyleniyordu. Bana kalırsa büyük bir kapanmadan ve pandemiden sonra ortak çalıştayları, dünyanın çeşitli yerlerinden gösterimleri ve başkaldırışları görmek iyi bir deneyimdi. Kadınların hak arayışlarını gösterime sunan “İtaatsizlik Arşivi” sergisi gibi örnek verebileceğim bazı mekanlarda bilgilendirmenin eksikliğini hissetsem ve dikkatim dağılıyor olsa da normal şartlarda içine girme şansı bulamayacağım mekanların içine girmek bile çok güzeldi.