Bu yıl ilk kez verilecek olan Necip Fazıl Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne layık görülen yazar Figen Yaman Coşar neden çocuk edebiyatını tercih ettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Çalışma hayatımda bilinçli olarak tercih ettiğim alan hep çocuk idi. Kendimi buraya ait hissediyorum. Çocuk, benim fıtratımın çok yakın olduğu bir tabiat. Burada kendimi güvende hissediyorum. Orada üretmenin manevi tatmini, hayatımı anlamlı kılan şeylerden biri. Tertemiz bir karşılık buluyorsunuz kalplerinde. Yetişkinlere yazacak kadar cesur değilim. Kitaplarımı yalnızca çocuklar için yazıyorum.”
“Yazmayı öğrendiğim günden beri yazıyorum desem abartmış olmam.” diyen Figen Yaman Coşar, yalın ve anlaşılır bir dille yazdığı hikâyeleriyle anaokulu, ilk ve ortaöğretim yaşındaki çocuklarla buluşuyor. Kaleme aldığı çok sayıda eserin yanı sıra çocuklarla ilgili TV programları ve projeler de üreten Coşar, çocuklarla olmayı çok sevdiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Her ortamda çocukları mıknatıs gibi çekerim. Onlarla olmayı yetişkinlerle olmaya yeğlerim. Onlar için verilen her emeğin iki alemde karşılığı olması çok büyük bir ikram.” Masalİstanbul, Evrendeki Son Hazine, Kayıp İsimler Krallığı ve Efe ile Ece serisi ve daha birçok kitap ile çocukların hayatına dokunan Coşar, bu yıl 10’uncusu gerçekleştirilen “Necip Fazıl Ödülleri”nde ilk kez verilecek olan Necip Fazıl Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne layık görüldü. Coşar ile hem yazın hayatını hem de Necip Fazıl Ödülleri’ni konuştuk.
Yetişkinlere yazacak kadar cesur değilim
Ne zamandır yazıyorsunuz?
Yazmayı öğrendiğim günden beri desem abartmış olmam. İlkokul birinci sınıfın mayıs ayında, misafir odasına girip kendimi içeri kilitlemiş ve sehpa örtüsüne annem için bir anneler günü mesajı işleyip kağıda yazdığım birkaç şiiri de o örtünün içine sarmıştım. Annem o şiirleri hala sandığında saklıyor. Dördüncü sınıfta kompozisyon yazmayı öğrendiğimde yarışmalara katılmaya başladım. İlk, orta ve lise eğitimim boyunca katıldığım yarışmalardan ödüller adım. Üniversitede Radyo TV Sinema okudum ve yönetmenlik yaptığım yıllarda bir yandan da metinlere dokundum, bir kısmının yazarlığını yaptım. Yazmak hayatımda hep vardı ancak bunun kitaba dönüşmesi televizyonculuğu bıraktıktan sonra, son on yılda gerçekleşti.
Neden çocuk edebiyatı?
Çalışma hayatımda bilinçli olarak tercih ettiğim alan hep çocuk idi. Kültür sanat, belgesel, reklam gibi alanlarda da televizyon için metin yazarlığı ve editörlük yaptım. Bazen önemli isimler için konuşma metinleri yazdığım da oldu. Ancak kendimi ait hissettiğim alan hep çocuk alanı oldu. Kitaplarımı yalnızca çocuklar için yazıyorum. Çocuk, benim fıtratımın çok yakın olduğu bir tabiat. Orada kendimi güvende hissediyorum. Orada üretmenin manevi tatmini, hayatımı anlamlı kılan şeylerden biri. Yetişkinlere yazacak kadar cesur değilim. Sosyal medyada bile yazdığımız cümleleri, kendi ön kabulleri ve idrakleri üzerinden hiç kastetmediğimiz şeylerle yorumlayan yetişkinlerin karşısına kitap çıkarmak ürkütücü. Çocukların önyargıları yok. Eğer kitabınızla bir bağ kuramamışlarsa sizin kim olduğunuzla ilgilenmiyor ve yargılamak için peşinize düşmüyorlar. Seviyorlarsa da yine kim olduğunuz, nasıl göründüğünüz, ne tür bir hayat yaşadığınız onlar için önemli değil. Tertemiz bir karşılık buluyorsunuz kalplerinde. Üstelik yazdığınız şeyler çocuk yazınının tabiatı gereği, ilkelerinizle çelişmez. Pedagojik olan; vicdan, ahlak ve temel insani değerlerle örtüşür.
Büyümelerine kelimelerimizle eşlik ediyoruz
Eserlerinizde çocuklara hangi temaları aşılamaya çalışırsınız?
Çocuğuma ne anlatmaya çalışıyorsam kitaplarımda da onu anlatmaya çalışıyorum. Aşılamak dediğimizde bu biraz farklı bir mana oluyor. Yazıyoruz sadece. Fidanlara zarar vermemeyi başarabilirsek ne mutlu bize. Kendi kültürlerine yabancılaşmadan, değerlerini muhafaza ederek iyi kalarak büyümelerine kelimelerimizle eşlik etme yolculuğu bizimkisi.
Karakterleri seçerken neler dikkat edersiniz?
Çocuklar da bizler gibi kendileri ile empati kurabilecekleri karakterleri seviyor. O karakterleri hayal edebilmek, yerinde olabilmek istiyorlar. Kendilerini koyacakları o yerin bizden, iyiden ve güzelden yana olmasına gayret ediyorum.
Nelerden yola çıkarak hikâyelerinizi yazarsınız?
Kendimizi bildiğimiz andan itibaren, görüp duyduklarımız, okuyup tecrübe ettiklerimiz ilham hazinemizin cevherleri olur. Sanatçı bunları o sandıkta unutup gitmeyen, sık sık gidip kurcalayan ve değerini anlamaya çalışan, bir hikâyede yeniden yoğurup mayalayan kişidir. Çocukluğumda büyükbabam bazen kendi başından geçenleri bazen peygamber hikayelerini anlatır, annem kahramanlık hikayeleri okurdu. Kuran’ı Kerim başta olmak üzere hadisi şeriflerde konu edilen kıssalar, şahit olduğumuz hayatlar, hatıralar, teknolojik gelişmeler, evrensel sorunlar, insanı ilgilendiren her türlü mesele bizi yola çıkaran bir ilham kaynağı olabilir.
Peygamberimizin hayatini yazmak kolay olmadı
Sizin eserlerinizin manevi bir iklimi de var. Mesela Evrendeki Son Hazine kitabınızın Peygamberimize dokunan bir tarafı var. Bu kitap nasıl çıktı ortaya?
Evrendeki Son Hazine, rahmetli mürşidimin bana verdiği bir ödevdi. Hayatımda yaşadığım en zor imtihanlardan birine teselli aramak için yanına gittiğimde vermişti bana bu ödevi. “Efendimiz Aleyhisselam’ı çocuklara anlatan kitaplar yaz” demişti. İlk tepkim “Ben mi?” olmuştu. Kendimi bunun için ehil hissetmiyordum. Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur’u gibi bir ifade mükemmelliği gerekir ki o da bende yok. Bu teklif eğer çok sevdiğim ve reddedemediğim birinden gelmese bu alanda yazamazdım. Kurgu için defalarca deneme yaptım, içime sinmedi. Ertesi sene birlikte umreye gittiğimizde, Mescid-i Nebevi karşısında soru tekrar geldi, “Ne oldu kitap?” “Yazamıyorum” dedim. Yazdıklarımı beğenmediğimi söyledim. Mürşidim, “Neden gidip Efendimiz Aleyhisselam’dan yardım istemiyorsun?” diye sordu. Ağlaya ağlaya gittim. O umrede tüm arkadaşlarım benim bu kitabı yazabilmem için dua etti. Dönüş yolunda, uçakta mürşidim beni yanına çağırıp “Sana bir olay anlatacağım, bunu da çocuklara yaz” diyerek Kıbrıs Barış Harekatı’nda Beşparmak Dağları’na çıkarılan tankın hikayesini anlattı. Manevi bir görevle tankın zirveye çıkarılmasında rol almıştı. Büyükler bu tür hadiseleri aslında pek anlatmazlarmış. Efendimiz Aleyhisselam’ın hayatını anlatmak için bu hikâye, kurguda bana bir imkân sağladı ve dönüşte kitabı yazmaya başladım. Ertesi sene kitap Cahit Zarifoğlu Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne layık görüldü ancak mürşidim bu alemden ayrılmıştı.
Çocuk kitaplarının vazgeçilmezi hayvan karakterleri. Siz de bu karakterler üzerinden hikayeler anlatıyorsunuz…
Çocukların dünyasında olan her şeyi yazın alanında elbette ki kullanıyoruz. Hayvanlar üzerinden hikâye anlatmak yalnızca çocuklar için değil yetişkinler için de kullanılmış bir yöntem. İslam tasavvufunda da nefsin çeşitli hallerini yansıtan manaları sembolize eden hayvanlar kullanılmış. Kamera doğrudan insanın üzerine doğrultulmadan, hali gösterilmiş, yol gösterilmiş.
Her yazar hayat tecrübesi ile temellendirir hikâyesini
Çocuk edebiyatı aslında çok önemli bir alan. Ancak son yıllarda çocuk kitapları ile ilgili olarak birçok skandal denebilecek anlatımlar görür olduk. Bu noktada yıllardır işin içinde olan bir yazar olarak çocuk edebiyatında bir eser ortaya koyarken nelere dikkat edilmeli?
Her yazar kendi inancı, fikri yapısı, hayat tecrübesi ile temellendirir hikayesini. Aslında hepimiz kendi doğrularımızın çerçevesinde işler üretiyoruz. Üretimi kontrol etmeniz mümkün değil. Ancak tüketimi bilinçli bir şekilde yapabilmek mümkün. Bu noktada eğitimciler ve ebeveynlere büyük iş düşüyor. Çocuk için yazmak uzmanlık gerektiren bir alan. Çocuğu tanımak, yaş aralıklarına göre ihtiyacını ve iletişim dilini bilmek ve aynı zamanda onun dikkat ve ilgisini çekecek şekilde bir kurgu yapmak zorundasınız. Çok fazla pratik yapmak, farklı alanlardaki uzmanların ve okuyucuların değerlendirmelerini dikkate almak, gerekiyorsa yazdıklarını defalarca silip çöpe atmak gerekiyor.
O halde ebeveynler kitap seçerken nelere dikkat etmeli?
Bazen kitapta ele alınan konu, bazen yazarın popülerliği bizi kitaba yöneltiyor. Bazen de iyi pazarlanmış eserlerin doğru kitap olduğunu düşünüyoruz. Halbuki çocuk edebiyatı, edebiyattan yalnızca hedef kitlesinin çocuk olması ile ayrılır. Bir edebi eserde olması gereken unsurları çocuk kitabının da hassasiyetle taşıması gerekir. Dil, kurgu, tasarım konusunda özenilmemiş, okuma zevki tecrübesi yaşatmayan eserleri kitap diye çocuğun önüne koymak onu ya en başta okumaktan soğutacak yahut farklı bir kültürün daha özenle hazırlanmış eseri ile karşılaştığında, o kitaptaki değerlerden uzaklaştıracaktır. Kitaplar yazar ve çizerlerin eserleri gibi görünse de aslında arkalarında koca bir ekiple ortaya çıkar. Bu ekipteki herkesin ortak bir amaçla yola çıkmış ve bu yolu benzer ilkelerle yürüyor olması kitabın kalitesini belirleyen en önemli unsur. Dolayısıyla, edebiyat eseri üretebilme ehliyetine sahip çocuk yayıncılarını takip etmelerini tavsiye edebilirim. Elbette bu seçim çocuğun ihtiyacı ve tercihleri göz önünde tutularak hatta çocuğun kendi kitabını seçmesi sağlanarak olursa daha güzel olur.
Yeni eserin mekâni Van olacak
Tekin son çalışmanız. On hikâye var sanırım. Nasıl bir içerik bekliyor çocukları?
Tekin maceracı, meraklı, bilimi seven, hayal kuran, biraz dağınık ve biraz da kaygılı bir çocuk. Her çocuk gibi aslında. Babası Kağan Bey bir hükümdar, annesi de sultan ama ikisi de bildiklerimizin dışında. Kahramanımız, iki oda bir salon sarayında ailesi ile yaşarken sorumluluklarını fark etme, farklılıkları benimseme, önyargılı olmama, israf etmeme, paylaşma ve nazik olma gibi erdemlerle ilgili deneyimler yaşıyor.
Şu an yazmak üzere olduğunuz ya da planladığını yeni bir kitap var mı?
Mekânı bizim şehirlerimiz olan romanlar yazmayı seviyorum. Böylece asırlar öncesinden, köklerimizden bugüne uzanan zengin hikayeler anlatma imkânı buluyorum. Çocuklara bu köklerin meyveleri olduklarını hatırlatmaya çalışıyorum. Bugünlerde Van şehrimizde geçen bir hikâye kurgulamakla meşgulüm.
Kudüs’ün eminlerine yol gösterici olsun
Bugünlerde Gazze’de yaşananlar malumunuz. Sizin de bireysel olarak çabanızı görüyorum. Masalistanbul serisinin son kitabında Kudüs’le ilgili bir şeyler olduğunu hatırlıyorum ama ayrıca bir kitap yazma fikriniz var mı?
Bu gündem ne Filistin ne de Kudüs için yeni değil. Kudüs her zaman en önemli meselelerimizden ve asla geri plana atmadığımız gündemlerimizden biri. Üç yıl önce, Kudüs ziyareti sonrası Masalistanbul Kardeş Şehirler Kapısı’nı yazarak Hazreti Adem’den günümüze bu coğrafyada yaşananları çocuklara anlatmaya çalıştım. Kitabı kurgularken Masalistanbul serimizin ilk iki kitabında olmayan Kudüslü bir karakteri dahil ettim hikâyeye. Bu karaktere Osmaniyeli okurum Emin’in ismini verdim. Yaşananlardan sonra Emin bana sesli bir mesaj gönderdi. Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmak için elinden geleni yapacağını, bir gün Kudüs’ün Emin’i olacağını söylüyor mesajında. İnşallah yazdıklarımız bu yolda yürüyecek geleceğin Eminlerine bir küçük yol haritası olabilir.
Kitaplarin da insanlar gibi kaderleri var
Masalistanbul kitabınızdan bahsetmişken ona ayrı parantez açmak istiyorum. Sizin isminiz geçtiğinde akla ilk gelen eserlerden biri Masalistanbul oluyor. Bu eseri bu kadar önceleyen neydi sizce?
Kitap alanında yazdığım ilk eser Masalistanbul. 2013 yılında basıldı. Okuyucuları onu çok sevdi. Süreç içinde beni ikinci ve üçüncü kitaba zorlayan da bu teveccüh oldu. Kitapların da insanlar gibi kaderleri var. Onu okuyucuların sevgiyle kucaklamasını sağlayan şeyin ne olduğunu yine çocuklara sormalıyız belki de.
Bu kitabın isim hakkıyla ilgili olarak sorunlar yaşadığınızı hatta bir festivale sizden izinsiz isminin verildiğini okumuştum. Bununla alakalı bir şeyler söylemek ister misiniz?
Üç yıl önce bir gün bir mesaj aldım. Kitabım için bir festival düzenlendiğini zanneden bir arkadaşımın tebriği idi. Küçükçekmece Belediyesi MASALİSTANBUL ismiyle uluslararası bir festival düzenlemiş. Üstelik bizim kitabımızın ana karakteri olan martının çizimine çok yakın bir festival görselleri de vardı. Haberdar olduğumda festival bitmişti. Bir kerelik bir şey olduğunu zannettim. Ancak ertesi sene festivalin ikincisinin ilanını gördüm. Bununla ilgili sosyal medyada paylaştığım bir mesaja festivalin uygulayıcı ortağından cevap geldi. Festival için isim toplantısı yaparlarken aslında internette benim kitabımla karşılaştıklarını ancak benim eserimin bir çocuk kitabı oluşu ve kendi alanlarının farklılığı sebebiyle isim konusunda bir sakınca olmayacağını düşündüklerini söyledi. Ve özür dilediler. Beni de festivalin açılışına davet etti. Lakin sonrasında yayıncımla bu meseleyi konuşurken öğrendim ki olay aslında bundan ibaret değil. Bu ismin tüm alanlardaki patent haklarına başvurup almışlar, kitap dahil. Yayınevim kitapların bu isimle basılmasını sürdürebilmek için itirazda bulunup bir maddeyi geri almayı başarmışlar. Ancak diğer maddelerin tümü halen onlarda. Üstelik ikinci festival başlayınca paylaşımlarından gördüm ki hedef kitlemiz de farklı değil. Masalistanbul, ortaöğretimde İstanbul’u Okuyorum projesinin kitaplarından biri. Kitaplarımın tümünde olduğu gibi bu kitapta da kendi değerlerim üzerinden bir anlatım yolculuğum var. Festivali hazırlayanlar ile ortak paydada buluşamayacağımız pek çok farklılığımız var. Proje üretenlerin ve masal anlatıcılarının açıkça sosyal medyada LGBT desteği verdiğine şahit oldum. Mahkeme sürecini başlattık ancak “İsim benzerliği yoktur” kararı verildi. Şu an karara itiraz sürecindeyiz.
Necip Fazıl’ın şiirleri hayatıma şiar oldu
Bu yıl ilk kez verilecek olan “Necip Fazil Çocuk Edebiyatı Ödülü”ne layık görüldünüz. Neler söylemek istersiniz?
Yazmak karşı konulmayan bir nehrin akışı gibi. Yazan kişi için bu bir ihtiyaç. İçine sığmayan cümlelerin ehil kalplerde yer bulduğunu bilmek elbette ki çok kıymetli. Hele de bu, hayatın şekillendiği ilk gençlik yıllarında, bakışını, görüşünü, hissediş ve tavrını belirleyen bir edebiyat mimarı adına ihdas edilmiş bir ödül ise insanı hem mutlu hem de mahcup ediyor. Çocuklara yazmanın ayrı bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğu kat kat artırıyor.
Necip Fazıl’ın sizin hayatınızda özel bir yeri var mıdır?
Necip Fazıl ile ortaokul yıllarımda öğretmenim Mehmet Ülgünar vesilesi ile tanıdım. Şiirleri hayatıma şiar olan bir şairdir. Hayatımın her anını, Üstad’ın ona eşlik eden bir dizesi ile yaşadım ve yaşıyorum diyebilirim. Daha doğrusu Üstad hayatın her anını sözün en güzeli ile şiirin içine sırlamış da diyebiliriz.