İstanbul ve Boğaziçi
Pierre de Tchihatchef
İş Bankası Yayınları
1847-1858 yılları arasında Anadolu’yu baştan başa gezen Pierre de Tchihatchef 19. yüzyılın çığır açan jeologlarından biridir. Sekiz ciltlik Asie Mineure (Küçük Asya) adlı dev eseri bu gezinin ürünüdür. İstanbul’a ilk kez 1845 yılında Rus elçiliğinde ataşe olarak gelen Tchihatchef Boğaziçi’ne ayrı bir ilgi gösterir. Bölgeyi geniş bir çerçevede ele alarak Adalar’ı, Bitinya’yı, Trakya ve Kocaeli’yi de yaptığı incelemelere dahil eder. İstanbul’un fiziki yapısı, iklimi, bitki örtüsü, hayvanları ve suları hakkında da detaylı gözlemlerde bulunan yazar, Strabon, Homeros gibi Antik Çağ yazarlarının aktardığı bilgileri, hikâyeleri, efsaneleri de anlatısına katarak bizi zaman içinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. “İstanbul ve Boğaziçi”, yazıldığı döneme dair kıymetli bilgilerin yanı sıra, içerdiği çok sayıda görsel malzeme ve büyük ölçekli bir Boğaziçi haritasıyla 170 yıl öncesinin İstanbul ve Boğaziçi’ni gözümüzde canlandırmamızı sağlıyor.
İstanbul Boğazı
Petrus Gyllius
Eren Yayıncılık
İstanbul Boğazı, girenleri kucaklamak için kollarını açmış tepelerle çevrilmiş gibidir. Daha sonra Myrlea Burnu’na kadar iki mil uzunluk boyunca bir millik geçide kadar daralır. Sonra da dümdüz ilerleyerek çok sayıda liman dolu koylar oluşturur. Marmara’ya kadar büyük büküntüler ve çok sayıda koyla Byzantion’un (İstanbul’un) surlarına kadar kıvrılarak uzanır. Byzantion’un gaga gibi olan burun başı tarafından ikiye ayrılır: Daha hızlı ve büyük olan bölüm Propontis’e (Marmara) doğru, girintili kıyılarla, Kadıköy’le Byzantion arası 14 stadion açılıncaya kadar yavaşça ilerler. Benzer biçimde, eş bir girişle, Karadeniz’den inen gemi yolcularını aldığı gibi, Karadeniz’e çıkanları da içinde barındırır. Öteki bölüm Keras (Boynuz; Haliç) adı verilen körfezi oluşturur. Başka söze ne gerek var? İstanbul, Boğaz olmadan var olamazdı ya da sıradan bir kent olurdu.
Boğaziçi’nde Yalılar ve İnsanlar
Murat Belge
İletişim Yayınları
Her ne kadar mimarî bir iddiası olmasa da Boğaz ve yalılarla ilgili bir şey yazan insan, artık iyice sayıları artan yeni, beton, zevksiz yapılarla ilgilenmek istemiyor. Sonunda “bina” anlatmasan da anlattığın insanların oturduğu konutlar mimarî özellikleriyle ilginç ve çekici olmalı. Bu zorunlu kararı verince, böyle güzelliklere sahip yapıların, birkaç istisna dışında, geçen yüzyıldan kalma olduğu görülüyor. Sözü geçen insanların çoğu da hiç değilse doğum yıllarıyla, o yüzyılın insanları. Tabiî epeycesinin hayatı bu yüzyılda da devam etmiş. Dolayısıyla sonuçta ortaya çıkan şey dedikodu düzeyinde bir On Dokuzuncu Yüzyıl Tarihi oluyor Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet boyunca, bu ülkede adı geçen herkes bir şekilde Boğaziçi’yle bağlantılı olmuş. Fransızca “histoire” kelimesi hem “tarih” hem de “hikâye” anlamına gelir. İşte bu kitap da tam bu kesişme noktasına oturmak üzere yazıldı.
Boğaziçi’nin Tarih Atlası
Sedat Bornovalı
Timaş Yayınları
İki kıtayı birleştirmek, üç imparatorluğun ağırlığını omuzlarında taşımak şimdiye kadar tek bir şehre kısmet oldu. İstanbul ve Boğaziçi Antik dönemden bugüne çevresindeki tüm siyasi yapıların gözdesi, birçok medeniyetin uğrağı oldu. Bundan 2500 yıl önce Perslerin sandalları birbirine bağlayarak “İlk Boğaz Köprüsü”nü yaptıkları yer de burasıydı, Latinlerin Bizans’tan devraldığı yer de burası, Fatih’in o görkemli fethine sahne olanda da 1624’ün bir Temmuz sabahında ansızın Tarabya kıyılarına çıkan Kazak akınıyla şaşkınlığa düşen de… Kendisi de bir Boğaz çocuğu olan sanat tarihçi Dr. Sedat Bornovalı rotasını Evliya Çelebi’nin o meşhur rüyasında “Seyahat ya Rasulallah” dediği Ahi Çelebi Camii’nin önündeki Yemiş İskelesi’nden başlatıyor; her iki yakadaki tarihî yapıları, yalıları, görkemli camileri, çağdaş mimarlık arayışlarını, hatta hikâyesi olan apartmanları sırayla anlatarak Kavaklar’a kadar uzanıyor; Bebek’ten, Galata’dan, Kanlıca’dan, Beykoz’dan, Kandilli semaları ve Aşiyan yollarından ses verip Kız Kulesi’nde sonlanan mavi bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
Boğaz Hakkına Her Şey
Saffet Emre Tonguç – Pat Yale
Boyut Yayınları
“Boğaz Hakkında Her Şey”; bugüne kadar Boğaz hakkında yazılmış en kapsamlı ve en güncel çalışma. Eserde, Boğaz’ın en meşhur yalılarının hiç görülmemiş iç mekân fotoğraflarının yanı sıra, bir uçtan bir uca Boğaz ile ilgili en yeni bilgiler yer alıyor. Kitabın rotası Avrupa ve Anadolu Yakası olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. Saffet Emre Tonguç, okurları Cankurtaran’dan Rumeli Feneri’ne, Kadıköy ve Moda’dan Anadolu Feneri’ne kadar toplam 34 durağın yer aldığı heyecanlı bir yolculuğa çıkarıyor. Üstelik eserin en başında yer alan haritada, ziyaret ettiğiniz yerleri işaretleyebilmeniz için kutucuklar dahi düşünülmüş.
Tam 348 sayfadan oluşan rehberde, yalın ve kolay anlaşılır metne yüzlerce renkli ve özel fotoğraf eşlik ediyor. Saffet Emre Tonguç’un aylarca süren çalışması; otellerinden restoranlarına, cami ve çeşmelerinden kiliselerine, yalılarından köşklerine, saraylarından müzelerine kadar “Boğaz Hakkında Her Şey”in yer aldığı olağanüstü bir rehber niteliğinde.
Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar
Dergâh Yayınları
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz eseri “Huzur”, yayımlandığı 1948 yılından bu yana ulusal edebiyatın sarsılmaz mihenk taşları arasında yer alıyor. İlk olarak 22 Şubat ila 2 Haziran 1948 tarihlerinde gazetede tefrika edilen ve bir yıl sonrasında kitap olarak okurlarıyla buluşan eser, dönemine ışık tutması bakımından hem edebiyat hem de tarih alanında çok önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor. Romanın kurgusunda üç önemli sacayağını oluşturan “Mümtaz”, “Nuran” ve “İhsan” karakterleri; medeniyet çatışmalarının ağırlıkta olduğu bir dönemin aydın kişileri olarak tasvir ediliyor. Böylece Tanpınar, Türk edebiyatında Tanzimat döneminden beri üzerinde en çok durulan Doğu-Batı çatışması konusunu tüm olgunluğuyla eserine sindiriyor. Eserde iki eski âşık olarak anlatılan Mümtaz ile Nuran arasında geçen olaylar, romanın hem geçmiş dönemini hem de ağırlıklı zamanını oluşturuyor. Eser boyunca İstanbul’da gezinirken Nuran ile olan hatıralarını zihninde canlandıran Mümtaz, böylelikle dönemin İstanbul’unu da zengin betimlemeler ile okura aktarıyor.
Boğaz’ın Dört Muhafızı
Samet Altıntaş
Timaş Yayınları
İstanbul Boğazı… İçinden deniz geçen şehrin gerdanı… Orada mazinin diriltici saflığı, gökyüzü kadar parlak değil mi? Burada hayat bulmuş öyküler, uyku değil hâlâ görülen bir rüya. Bu yüzden ara ara zamanın perdesini sıyırıp; karşımıza çıkan dejavular, hakikat denizinde seyahat etmemizi sağlayan sessiz gemi’ler aslında. Belleğimizin ardiyelerinde asılı duran levhalar, kalbi ılıyan hemen herkesi aydınlığa; ama en çok da hüznümüzün mayasına yönlendiriyor. Ol sebepten kurmaca ile gerçeğin tahterevallisinde bir aşağı bir yukarı seyreden ruhumuz, hatıraları sayıklıyor. Bu terennümleri, hiç şüphe etmeden; ahiret rivayetleri sayıyoruz. “Çünkü kentin izini sürmeye yeltenmek, kendi ruhunu tamamlaya yönelik bir yürüyüştür.” diyen yazar, şehrin mazisiyle yaşadığı saatleri birleştiriyor, ikinci zaman’ın kapısını aralıyor. Samet Altıntaş, Boğaz’ın Dört Muhafız’ı; Aziz Mahmud Hüdâyî, Beşiktaşlı Yahya Efendi, Yûşâ Aleyhisselam ve Telli Baba üzerinden bir İstanbul fotoğrafı çekiyor.
Boğaziçi Mehtapları ve Boğaziçi Yalıları
Abdülhak Şinasi Hisar
YKY Yayınları
Bütün yapıtları Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Abdülhak Şinasi Hisar’ın iki kitabı daha yayımlandı: Boğaziçi Mehtapları ve Boğaziçi Yalıları. İstanbul’u dinlemek ve duymak için mutlaka okunması gereken bu iki kitap, İstanbul üzerine yazılmış sayılı şaheserlerden. Hisar, Boğaziçi’ni mevsim mevsim, saat saat yaşatmayı başarıyor; geçmiş zaman cennetinde görülen bir medeniyet rüyasına götürüyor okurunu.