Kitaplık

12 dakikada okunur

Dersaâdet’te Ramazan Akşamları

Dursun GÜRLEK

Timaş Yayınları

Kültür dünyamızın önemli simalarından Dursun Gürlek’in süzgecinden geçen ve yine kültür dünyamızın canlı tablolarından olan yazarların, şâirlerin, edebiyatçıların Ramazanlarla ilgili hâtıraları… Kendisinin “Dersaâdet’te Ramazan Akşamları” adını verdiği bu kitapta, Refi’i Cevad Ulunay, Münir Süleyman Çapanoğlu, A. Râgıp Akyavaş, Ercüment Ekrem Talu, Safiye Ünüvar, Ayşe Osmanoğlu, Mehmet Kaplan ve Süheyl Ünver gibi İstanbul yazarlarının yanı sıra daha birçok kalem erbabının yazısı bulunuyor.

Eski İstanbul Ramazanları

Halit Fahri OZANSOY

Dergâh Yayınları

Eski İstanbul Ramazanları, Halit Fahri’nin çocukluk günlerinden izler taşıyan satırlarla başlıyor. Doğduğu evin bulunduğu Çıkmaz Terazi Sokağı’ndan, evlerinde Ramazan’ın karşılanması için yapılan hazırlıklardan, Ramazan akşamlarının, Kadir gecesinin, akşamları Şehzadebaşı’nda kurulan eğlence yerlerinden, sosyal yapıdan, azınlıkların Ramazan ayıyla olan münasebetlerinden bahsediliyor.

Osmanlı’da Ramazan

Muharrem YILMAZ

Akçağ Yayınları

Ramazan; gözleri ve gönülleri yıkayan, sessiz ve güzel gelen bin aydan daha hayırlı olan “On Bir Ayın Sultanı” bir huzur meleğidir. Hem hasret ve hem vuslat olan bu kutsal ayın manevi ikliminde nefeslenip, arınıp, durulur ve kendimizi biliriz. On Bir Ayın Sultanında mahyalardan iftar ve sahur sofralarına, eğlence çeşitlerine, ilahilere, davullara, bekçi manilerine kadar her şeyinde bir incelik ve başkalık vardır. Osmanlı Devleti zamanında saray, padişah, devlet adamları ve halkın Ramazanından şiir ve fıkralarla çeşitlendirip, kesitler sunduğumuz bu kitabımızla sizleri baş başa bırakıyoruz.

İstanbul’da Bir Ramazan

Cenab Şahabeddin

Dergâh Yayınları

Hayatının büyük bir kısmını, kimliğini yeni yeni kaybetmeye başlayan İstanbul’da geçirmiş olan Edebiyat-ı Cedîde döneminin ünlü şairi Cenab Şahabeddin’in eski bir gazetenin sararmış yaprakları arasında unutulup kalmış yazıları, eski İstanbul’u hatırlamak ve anlamak isteyen İstanbul sevdalıları için çok anlamlı. Cenab Şahabeddin’in, kitabın birinci kısmındaki “Ramazan Hasbihalleri” başlıklı makaleleri Anadolu’nun önemli bir kısmı ile İstanbul’un işgal altında bulunduğu bir sırada kaleme alınmış. 1920’de İstanbul’da Ramazan ayı, İstanbul’un geçmişi, şehrin tabiî ve tarihî güzellikleri, bazı dinî ve siyasî konularla I. Dünya Savaşı’nın memlekette açmış olduğu derin yaralar etrafında kaleme alınan bu yazıların hemen her satırında, Cenab Şahabeddin’in zekâ ve ironisini görmek mümkün. İkinci bölümde ise, yazarın çoğu 1922 yılında Peyâm-Sabah gazetesinde yayımlanan Ramazan, oruç, iftar ve bayramlar hakkındaki on üç makalesi yer alıyor.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İstanbul’da Ramazan

François Georgeon

İş Bankası Kültür Yayınları

Bir ibadetin de ötesinde oruç “imanın, İslâm topraklarında gözlemleyebileceğimiz en önemli kolektif tezahürüdür.” Ünlü Osmanlı tarihçisi François Georgeon bu kitabında 19. ve 20. yüzyıl İstanbul’undaki siyasal reformlar ve kentsel dönüşümler çerçevesinde Ramazan yaşantısındaki değişimi ele alıyor. Jean-François Pérouse ise yazdığı kapanış yazısıyla Georgeon’un Cumhuriyet’in başlangıcına kadar getirdiği bu tarihi günümüz İstanbul’u ile bağlantılandırıyor.

Ramazan Kitabı

Özlem OLGUN

Kitabevi Yayınları

İkindi güneşinin kızarıp akşam dakikalarını hızlandırdığı demlerde başlar iftar heyecanı; susuzluk ve açlık hissi giderek zayıflayıp yerini iftar meclisinin huzuruna terk eder. İftar dakikasını güzelleştiren şey, sair zamanlardan daha zengin ve daha ziyade bir sofranın vadettiği damak lezzetleri değil cennetten rayihalar getiren bir iftar meclisinde o heyecanı birileriyle bölüşmektir. Oruç haletini sona erdiren an, bölüşmek ve beraber olmak ana fikriyle manidardır ve dünyada hiç kimse orucunu yalnız başına açmak zorunda kalan birisi kadar yalnız değildir. Şüphesiz herkesin zihninde unutulmayan iftar meclislerinin lezzeti vardır; içinizde saklı duran o güzelliklere atıfta bulunmak gayesiyle, bütün cazibesi “sıradanlıkla” inşa edilmiş birkaç iftar hatırasını yad etmek geldi içimden.

Ramazan Medeniyeti

İbrahim REFİK

Albatros Yayınları

Kıtalar ve okyanuslara uzanan coğrafyaların renklerinin asırlar süren zaman dilimi içinde ciddi bir emekle harmanlanmasıyla oluşan köklü bir imparatorluk geleneğine sahip olan Türk milletinin, kendine has orijinal üslûbu ile ramazan ayını idrak etmesini rahmetli Süheyl Ünver, güzel bir ifade ile “ramazan medeniyeti” olarak nitelendirmektir. Gerçekten de ecdadımız, bir aylık zaman dilimine tekabül eden İslâm’ın bu güzel nimetini, iftarından teravihine, mahyasından diş kirasına, huzur derslerinden sadaka taşlarına kadar kendine has bir şekilde yorumlayıp hayata geçirerek orijinal bir “Ramazan medeniyeti” ortaya koymuşlardır. Bu kitap, madde endeksli sürat çağının içinde günübirlik ve derinliksiz yaşamaya mecbur bırakılan insanımıza derunî bir mânâ buudu olan Ramazan’ın güzelliklerini duyurma gayesiyle kaleme alınmıştır.

Ramazan Sohbetleri

Ahmet RASİM

Kapı Yayınları

Edebiyatın ve gazeteciliğin duayen ismi Ahmet Rasim’in 1913 yılının Ramazan ayında yayımlanan bu yazıları, birbirinden güzel hikâyecikler ve tarihi anekdotlarla farklı bir Ramazan okuması deneyimi sunuyor. Üstat, tüm ülkenin Balkan Savaşı cephelerinden gelen haberlerle yatıp kalktığı bu dönemde yazılarıyla halka ve cephedeki askerlere moral vermeye çalışmıştı. Bunu yaparken Osmanlı tarihinden karşılaştırmalı örnekler vererek önemli tespitler yapmış, milletçe gelinen noktayı cesurca göstermiştir. Muzaffer Gökman’ın 1967’de yeni yazıya çevirip dipnotlarla zenginleştirdiği Ramazan Sohbetleri, hem eski Ramazan kültürümüzü görmemizi sağlayacak hem o günlerin siyasi hayatına ışık tutacak.

Ramazan-nâme

Âmil ÇELEBİOĞLU

Dergâh Yayınları

Eski İstanbul Ramazanlarında, her gün iftar ve sahur vakitlerinde davulcu ya da bekçi tarafından okunan mâniler, edebiyat açısından olduğu kadar İstanbul folklorunun tanıkları olmaları bakımından da kıymetli dil ve kültür yadigârlarıdır. Bu mânilerde hikmetli sözlerin yanında, çoğunlukla nükteli bir dil kullanılması dikkat çeker. Bunun amacının muhatabı güldürmek, eğlendirmek, hoşça bir an geçirtmek olduğunu söylemek mümkündür. Bu şekilde, dinî günlerin, çeşitli vesilelerle sadece birer ilahi vazife olmaktan çıkarıldığı, burada olduğu gibi iftarda, sahurda okunan mânilerle onların “bu mâh aylar yücesidir / zevk u safâ gecesidir” denilerek bir neşe kaynağı kılındığı, yolu gözlenir bir hâle getirildiği, külfet değil büyük bir nimet bilindiği kolaylıkla görülebilir. Ramazan-nâme, içerdiği yüzün üzerinde fasıl ve bin dört yüz yetmiş beş mâni ile türünün en hacimli eseridir. Yalnızca edebiyat ve dil açısından değil; dinî, tarihî, coğrafî, içtimaî yönlerden de zengin içeriğiyle kıymetli ve nadir bir eserdir. Eserde, umumiyetle İstanbul’un semt, hamam, mesireleri vs. gibi özellik¬leri işlenmekle beraber renklerden, mesleklerden, hayvanlardan, meyve ve tatlılardan da bahsedilir.

Önceki Yazı

Delilik Ülkesinde Bir Şair

Sonraki Yazı

Naylon zamanlarda Ramazan’ı yaşamak

Son Yazılar

Sahnede kör oluyorum

Özellikle komedi yapımlarından tanıdığımız ama ters köşe yapan işlerle de seyircilerinin karşısına çıkmayı seven oyuncu Gökhan