“Koca Adam Merhaba! Nuri Pakdil’e Mektuplar” adlı kitap Şubat ayında Edebiyat Dergisi Yayınları’ndan çıktı. Uzun yıllar Nuri Pakdil’in yardımcılığını ve yayıncılığını yapan Necip Evlice hazırlamış kitabı. “Sunu” yazısından, oldukça titiz bir çalışma sonucu ortaya çıktığını anlıyoruz. Nuri Pakdil, yazarlık serüveninin başladığı 1950’li yıllardan bu yana kendisine yazılan mektupları muhafaza etmiş. Bir gün kitap olarak basılmasını düşünmüş olmalı. 1954-2004 yılları arasını kapsayan yarım asırlık bir dönemde kendisine yazılmış mektuplardan oluşan bu kitapla birlikte, Nuri Pakdil’in bu düşü de gerçekleşmiş oluyor. “Nuri Pakdil’in kitabın basıldığını görmesini çok isterdim” diye de not düşüyor Evlice. “Hayattayken, kendisine yazılan mektupları kitap olarak hazırlamaya başladığımdan bahsettiğimde müthiş heyecanlanmıştı.” diyor.
Kitabı oluşturan bu mektuplar iyi-kötü birçok olaya da ışık tutacak nitelikler taşıyor. Mektup yazanların o gün ve bu gün nerede, nasıl durduklarını da tespit ediyor. Sunu yazısında kitabın içeriğiyle ilgili “Nuri Pakdil’in bir insan, bir yazar, bir şair, bir fikir adamı, bir entelektüel, bir devrimci, hatta bir ağabey olarak nerede konumlandığını, nasıl bir rol üstlendiğini ve kim olduğunu açık seçik belirleyen, saptayan belgelerdir bu mektuplar.” deniyor.
Kitabın içeriğine geçmeden isminden bahsetmek isterim. Fethi Gemuhluoğlu’nun 28 Mart 1961’de İstanbul’dan Maraş’a gönderdiği mektubunda Nuri Pakdil’e: “Koca adam, Merhabâ!” diye coşkuyla hitap etmesinden dolayı “kitaba verilecek en iyi isim de bu olabilirdi” diyor Necip Evlice. Nuri Pakdil mektup almayı, mektup yazmayı çok seven bir yazar. “Hepinizden bana mektup yazmanızı bekliyorum, mektuplarınızı mutlaka cevaplandırırım.” diyen ve yaşamı boyunca mektubun öneminden bahseden bir yazara yazılan mektuplarla karşı karşıyayız. Kütüphanesindeki kitapların büyük bir kısmını önemli insanların; yani yazarların, şairlerin, sanatçıların, mütefekkirlerin, devrimcilerin, direnişçilerin, liderlerin, siyasetçilerin, devlet adamlarının gerek tek yönlü gerekse karşılıklı mektuplaşmalarının yer aldığı kitaplar oluşturur. Nuri Pakdil mektup dışında, anı, günlük, biyografi, oyun, deneme ve şiir türlerinde eserler vermiş çok yönlü bir yazar. Yazarlık hayatının en başından beri istikrarlı bir biçimde günlükler yazmış, yabancı yazarların günlüklerini çevirip, onları da kitap olarak yayımlamıştır.
Nuri Pakdil’in yazdığı mektuplar, uzun araştırmalar sonucu toplanıp, bulunabilenler 3 cilt hâlinde 2014 yılında Edebiyat Dergisi Yayınları’ndan kitap olarak çıkmıştı. Şimdi de Nuri Pakdil’e yazılan mektupların büyük bir kısmının kitap olarak basılması ve bu mektupları okuma imkânına sahip olmamız oldukça sevindirici. Edebiyat tarihi açısından da çok önemli. Mektuplardan, yazıldıkları dönemdeki Türkiye’nin resmini okuyabiliyoruz. Mektup sahiplerinin Pakdil’le olan ilişkilerinin sıcaklığı, sağlamlığı, çeşitliliği de ayrıca dikkate değer.
Geniş bir yelpazeye uzanan mektuplar
Kitaptaki mektuplar Nurullah Ataç’tan Aziz Nesin’e, Mehmet Şevket Eygi’den Talat Sait Halman’a, Selim İleri’den Rasim Özdenören’e, Cahit Zarifoğlu’ndan Erdem Beyazıt’a, Enis Batur’dan Samim Kocagöz’e, Nedim Gürsel’den Behçet Necatigil’e, Sezai Karakoç’tan Fethi Gemuhluoğlu’na, Akif İnan’dan Necati Cumalı’ya uzanan geniş bir yelpazeye uzanıyor. Bu kitap için, kimi kısa, kimi uzun, zengin içerikli, anlamlı, sıcak ve samimi mektuplardan oluşan bir mektup destanı, mektup şöleni dememiz yerinde olur. Mektuplar tarih sırasına göre sıralanmış ve özenle hazırlanmış. Böylece mektupları okuduğumuzda bir karışıklık, dağınıklık olmuyor. Kitabı baştan sona okuyup bitirdiğimde elli yıllık bir sürece tanıklık ettiğimi hissettim. Pakdil’e yazılan mektupları okurken hem hüzünleniyor, hem mektup yazan insanların o dönemdeki haletiruhiyesini anlıyor, hem de Pakdil’e olan derin sevgiye, saygıya ortak oluyoruz. İnsanlar, Nuri Pakdil’in yazdığı mektupları alır almaz müthiş bir heyecanla cevap veriyorlar.
Okuduğumuz bu mektupların çoğunda, mektup yazanlarla Nuri Pakdil’in ortak acılar, ortak inançlar ve değerler taşıdığını, evrensel kaygılar içinde olduklarını hissedebiliyorsunuz. İnsanların kalemlerinden dökülen din kardeşliği, ümmet bilinci, birlik ve beraberlik ile ilgili hissettiğimiz duygular bize çok şey ifade etmeli bugün.
Mektuplar Türkiye’nin dört bir yanından geldiği gibi uzak diyarlardan da geliyor: Washington, New York, Londra, Paris, Roma, Manchester, Passau… “Elimizdeki mektupların tamamı bu kadar değildi. Özellikle, doğrudan Nuri Pakdil’e yazılan mektupları seçtik.” diyor Necip Evlice.
Kitabı okuduğunuzda 118 kişinin yazdığı 450 mektubun içinde Nuri Pakdil’e yazılmamış ama yazıldığı varsayılmış altı mektup da dipnot olarak yer alıyor. Bunlardan beş tanesi Sezai Karakoç tarafından Mehmet Bayazit’e, bir tanesi de yine Sezai Karakoç tarafından Akif İnan’a yazılan mektuplar. Bu mektupların da Nuri Pakdil’in sakladığı mektuplar arasından çıkan mektuplardan olduğunu öğreniyoruz. Nurullah Ataç’ın 15 Aralık 1954 yılında yazdığı mektupla başlayan kitap 50 yıl sonra Ahmet Edip Başaran’ın 28 Kasım 2004 yılında Bursa’dan yazdığı mektupla bitiyor. “Bu yönüyle bu kitaba ‘elli yılın mektupları’ dense yeridir.” diyor Yazar Evlice. Bu duygu yüklü, coşkulu mektuplar okurunu bekliyor.
Ahmet Edip Başaran’ın, yoğun duygularla yazdığı mektubundan bir bölümle bitirelim yazımızı.
“Ezeli ve Ebedî Derinlik Arayıcısı Saygıdeğer efendim, Ustam Nuri Pakdil;
Yeryüzünü harlı bir ateşe çevirebilecek derinliğe ve donanıma sahip bir hasret ve kardeşlikle selamlarım. Bizim görevimiz, (benim görevim); çağın olumsuz bıçaklarıyla sürekli bilenip üstümüze salıverilen çarklara karşı birbirimize tutunmaktır! Bunu sizin yanınızda öğrendim. Şimdi, bu mektubu yazarken, yazmadan önce, beni sarip sarmalayan “güzelliği” keşke anlatabilseydim. Bu mektup içimde sürekli ka(y)nayan ve dip seslerini arayan bu “tutunma”ya uzatılan devrimci bir eldir. Böyle bilmenizi isterim efendim.”
Bu sürükleyici mektupların tamamını okumak için “Koca Adam Merhaba!” diyorum.