Samiha Ayverdi, yazdıklarının altında kalmadan hakikatin neşesini üzerine çekebilmiş, dokunduğu dostluklar ve karşılaştığı hadiseleri benliği ve sosyal yaşantısına entegre edebilmiş, metni fetheden, genişleten ve tutarlı bir alakayla okuru karşılayan yazarlar arasına girmiştir.
Fatih’te yaşadığı apartmanın önünden geçerken Samiha Ayverdi metinlerine rastlamış olma lütfunu, okuru kendine çağıran eserlerin tesirindeki etkiyi, beni karşılaştırdığı isimlerle temasımdaki şiddetli manayı idrak etmenin heyecanına kapılıyorum. Bu sokağa değen isimler, Safiye Erol, Sofi Huri, Nezihe Araz gibi dönemin ruhları yüksek, kalemleri sıdk isimleri ve onları bir araya getiren manayı bugünden düşünmek metin poetika bağlamında karşılaştığım en deruni bir yolculuk oluyor benim için. Neşemi saklamıyorum.
Samiha Ayverdi’yi karşılamak
Safiye Erol ve Samiha Ayverdi tanışmalarındaki ortam, mektuplarında karşılıklı samimi hitapları, sonrasında Mesnevi’nin şerhi ve “Ken’an Rıfai” ve “20. Asrın Işığında Müslümanlık” kitaplarını beraber çalışmaları yazı ve yaşamları ve çalışmalarının bereketini bugüne taşıyacaktır. Bugünden bize kalansa onların karşılaşmalarındaki zemini ve ruhlarının kurduğu dostluğun yüceliğini biraz olsun anlamış olmak.
Samiha Ayverdi’nin muhiti ve kaleminin alaka duyduğu temasları öne çıkarıp hakkında bir fikir edindiğimize göre, romanı “İbrahim Efendi Konağı”nı bir durak kılabiliriz. Samiha Ayverdi romanlarına bugünden giriş yapabilmek birçok okur için zordur. Evet üslup olarak ciddi bir dikkat, keskin bir zekâ ve kıymetli bir hafızaya sahiptir Ayverdi. Okunması ve izinin sürülmesi bir anlamda kolaydır da. Ancak açıkça beyan ettiği muhafazakar sağ ideolojisini dönemin dikatomisi içerisinde dahi sakınmaması, kaleminin önünü eğmemesi, onun başka çevrelerce atıl bırakılmasına, eserlerinden birtakım okuyucunun uzaklaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu ideolojik düğümler ve yargılar dikkatli okurları da içine alan bir engeli barındırarak günümüzde dahi hala yazara karşı duvar örmüştür maalesef.
Tarihi romanların başka handikapları da romanın konusu ve aile yapısını döneme göre değerlendirmek gerektiğini ıskalamak oluyor. Romandaki aile yapısını günümüzdeki ana akım perspektiflerle değerlendirmek okuru yanıltabilir.
Bunun dışında tarihi, sosyal yaşantıyı yapısökümcü okumak bugünkü zihni yönelimimiz metinde ve okura kaos dolu perdeler yaratıyor. Metne karşı bir yabancılaşma, evlilik, sosyal hayat ve ilişkilerin, evlerin ve sokakların hatrını bugünden geriye, keskin ve makro bir analizle irdelemek okur ve kurguyu silkeliyor. Romandan ve yazardan silkeliyor tabii.
İbrahim Efendi Konak Hayatı ve Evler
Tüm bu girişten sonra İbrahim Efendi Konağı’nı nasıl okumaya başlayacağız? Bu güçlü kitap Samiha Ayverdi’nin dikkat çeken eserlerinin başında gelir. Konak hayatının devletle ilintisi şeklinde sağlam bir kurguyla ilerlediği roman otobiyografik ve mekânsal hafızayla doludur. Kitabı iki kere özenle bitirdikten sonra konak hayatındaki değişimin devlet ve aile yapısındaki benzerliğine daha dikkat kesildim.
Dönemin ev anlayışı, hane halkının sosyal ilişkileri, konağın sosyal hayata etkisi günümüzden anlaşılamayacak kadar kapsayıcıydı. Nitekim artık iki artı bir ya da bir artı bir evlerde yaşıyor ve yalnızlaşmanın bedellerini ödüyoruz.
Dönemin kadınlarının sosyal yaşantısı ve konak içi rolleri dışında retrospektif bir bakışla romanda dikkat çeken ve öne çıkan daha sonra Ayverdi’nin hakkında müstakil bir kitap dahi yazdığı Ratibe karakterini bugün okumak günümüz kadınına ne ifade edebilir? Feminizm okumalarıyla konaktaki kadınlar hakkında hüküm vermek ve oradaki küçük hikâyeyi fark etmeden, küçük insandan başlamadan büyük resmi görmek bana sağlıklı gelmiyor. Dönemin kadın yazarlarına bakıp yazarları ideolojilerine göre belirli tip üzerinden, varlığın hikayesini toptan okumak eksik bir bakışı sunacaktır okura. Romandaki kadın karakterlerin tekil hikayesini kendi gerçekliğiyle nitelemek metinle gerçek bir karşılaşmaya kapı aralar.
Ruhtan maddeye kült bir roman
İbrahim Efendi Konağı’nda yakın çevresini belirli bir zaman dilimine alarak dönemin sosyal ve siyasal koşullarıyla aktarıyor Ayverdi. Birdenbire devam eden anlatı kesilerek tarihi bir karaktere bir kişi ya da bir obje üzerine uğrarken nesnelerin ve kişilerin kurgudaki örgüsüyle bir bağ kuruyorsunuz okurken. Romandaki hiçbir imge ve imaj gelişi güzel bir dekoru sunmuyor. Bilinçli ve planlı bir gerçekliği taşıyor bu kalabalık ortam.
Dönemin şartları ve hakim kültürünün etkisini konak hayatı üzerinden geniş bir perspektifle Osmanlı Devletine çeviren Ayverdi, batılılaşma ve değişimi irdeler. Batılılaşmayla birlikte kendiliğinden uzaklaşan kişilerin temelsizliğini Beyoğlu’na imrenen kadınların yüzeyselliğiyle ele veren Ayverdi, bu içi boşaltılmış köhneliği devlete de dokundurur. Bu çöküşün hiç şüphesiz, devletten konağa konaktan devlete yansıması şaşırtıcı değildir. Konak ve devletin menşeindeki hususiyetlerin benzerliği okura gösterilir. Madde karşısındaki mananın kıymetsizleşmesi ruhlarda ve bedenlerde çöküntüye sebebiyet vermiştir. Toplumların aynılaştığı bu döneme günümüzden mana biçmek zorlaşsa da madde ve mana arasındaki uçurum bugün bizim de kalplerimizi yormuştur.
Bir çöküşün bugünkü yankısı
Konak hayatından sonra aileler önce evlere, sonra stüdyo dairelere girdi ve yalnızlaşmaya mahkûm edildi. Konak hayatında örneğin; terk edilen, ayrılan, evlenmeyen kişi konaktaki diğer kadınlar, halayıkları, kalfaları, aşçıları, terzileri, bahçıvanları, cariyeleriyle kendi içinde âdeta küçük bir devlet gibi kuşatılıyor ve yalnız kalan kadın ya da erkek sosyal ekonomik zorluklarla tek başına baş etmek zorunda kalmıyordu. Bugün bu çözülme bireyi tek başına karşılaştığı zorluklara direnmek zorunda bırakıldı.
Konağın yenilikler ve savaşlar neticesinde maddî-mânevî yapısının bozulmasını bir devrin, klasik İstanbul aristokrasisinin de nasıl çöktüğünü kitap boyunca görürüz. Bunun yanında, küçük bir devlet mahiyetinde olan konağın adım adım elden gidişiyle Osmanlı Devleti’nin çöküşü, konakların hayatımızdan çekilmesi, ulus devleti ve apartman hayatının merkeze oturması sonrasında ortaya çıkan sosyal değişimlerdir.
Samiha Ayverdi’nin dönemi her vechesiyle ele aldığı hatırat niteliğindeki bu eser ciddi bir dikkati hak ediyor.