Kültürler arası sınırları kaldırdı!

/
13 dakikada okunur

Meslek hayatında 36 yılı geride bırakan Dr. Zeynep Erim, bir hekim olarak hiçbir şey için geç olmadığını gösteriyor. Hayatının son on yılını dünyanın farklı köşelerine seyahat ederek geçiren Erim, Kafkaslardan Etiyopya’ya kadar uzanan dünya turunda 52 ülke, 175 şehir gezmiş. Koronavirüs öncesi son yolculuğunu Etiyopya’ya yapan Erim, Türkiye’ye döndüğü gün ise ilk resmi koronavirüs vakası ile karşılaşmış. O günden sonra insanların yeryüzünün sahibi değil yalnızca misafiri olduğunu hatırlayan Erim, gezdiği coğrafyalardaki güzellikleri herkesin görmesi için harekete geçmiş. Gezdiği pek çok ülkeden sadece 21 destinasyon olan Kolombiya, Patagonya, Arjantin, Atacama, Bolivya, Meksika, Küba, Guatemala, ABD, Norveç, Gürcistan, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Moğolistan, Güney Kore, Hindistan, Nepal, Sri Lanka, Sudan, Etiyopya ve Omo Vadisi’ndeki izlenimlerini kendi çektiği fotoğraflar eşliğinde kitaplaştırdı. Caretta Kitap tarafından Tortuga markasıyla yayınlanan “Zamansız Anılar” isimli kitap için Erim’in kendi seyahatnamesi diyebiliriz. Litros Sanat olarak dünya turu hikâyesini konuştuğumuz Erim, kitabında kültürler arası sınırların olmadığını anlatmaya çalıştığını söylüyor.
Seyahat etmeye nasıl ve ne zaman başladınız? Mesleğinizi icra ederken seyahat etmek zor olmadı mı?
Çalışma hayatım oldukça yoğundu. Hekimseniz, özellikle de yönetici olarak çalışıyorsanız işinizden uzun süre uzaklaşmak pek mümkün olmuyor. Beş altı günlük seyahatler yapıyorsunuz. Çoğu Avrupa’da, Afrika kıtasında ve Uzak Doğu’da birçok ülkeyi gençliğimde ya da iş hayatım devam ederken ziyaret edebildim. Yıllar geçtikçe sağlıklı ve enerjim varken, oğlumun da yolunu çizdiği bir dönemde işten ayrılmaya, emekli olmaya karar verdim. Hekimlik sizi bırakmıyor elbette, bir kimlik oluyor, tam kopamıyorsunuz ama rutinden çıkmak da büyük özgürlük sağlıyor insana.
Turistin az olduğu rotada seyahat ettik
O halde asıl yolculuk hikâyeniz emekli olduktan sonra mı başladı?
“Yolculuk Hikâyem”, işten uzaklaşmam ve gezginliğe gönül vermiş bir arkadaşımla yollarımızın kesişmesi ile başladı. Gençliğimizde Güney Amerika ülkelerinin özgürlük ve demokrasi hareketlerini izlemiş, edebiyatına merak sarmıştık. Kolombiya ile başlayan Latin Amerika yolculuğu Patagonya’dan Guatemala’ya beş ay sürdü. Ardından bir beş ay da Orta Asya, Japonya’ya, Hindistan’a… Önce uçakla ardından ülkeler arasında karayoluyla, yerel halkla birlikte seyahat ediyorduk. Ulusal paklarda yürüyüşler yapıyor, turistin az olduğu rotalarda yol alıyorduk. Bir yerden bir yere kimi zaman beş araçla ulaşabiliyor, çoğu zaman hostellerde, pansiyonlarda konaklıyorduk. Pandemi başladığında Afrika rotasındaydık. Etiyopya’da Omo Vadisi’ni tamamlama fırsatımız oldu neyse ki.
Fotoğraf için seyahat etmedim
Seyahatlerin içine bir de fotoğraf giriyor. Kitabınızdaki tüm görselleri hatıra fotoğrafı olarak mı çekmiştiniz? Yoksa fotoğraf için mi seyahat ettiniz?
Seyahate başlamadan önce merak sarmıştım fotoğrafa. Yaklaşık on yıldır ilgileniyorum. Seyahatler dışında, İstanbul’da pazar günleri erken saatte çıkar, dolaşır, fotoğraf çekerdim. Ama fotoğraf çekmek için seyahat etmedim, o başka bir gezi şekli. Ben farklı coğrafyalarda, farklı kültürleri, yaşadığım anları, yolculuğumu hatırlamak için fotoğraflar biriktirdim.
Objektifimden görmek istediğimi görüyorum
İnsanın dünyaya kendi objektifinden bakması nasıl bir tutku?
Ben fotoğrafta doğal hayat akışını görmeyi seviyorum. Bir şehrin simgesini çok önemsemiyorum açıkçası, zira en iyi fotoğrafçılar, en gelişmiş makinalar ve tecrübeyle en güzelini çekmişlerdir o simgenin. Ben, bende duygusu olan, bende iz bırakan bir anı fotoğraflamayı tercih ediyorum. Görmek istediğimi görüyorum kendi objektifimden, gösterilenle yetinmiyorum. Yaşanmış bir fotoğraf oluyor, sıcak geliyor bana, gülümsüyor ve göz kırpıyor. İçinde, kimi zaman hüzün, kimi zaman umut barındırıyor. Gittikçe çoraklaşan toprak, kuruyan bir nehir ya da Etiyopya’daki açlık, insanoğlunun gezegenimizi nasıl da talan ettiğini, doyumsuzluğunu, tüketim çılgınlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
Yolculuğum sırasında günlük tutuyordum. Duygularımı, yolculuğun seyrini, gördüklerimi yazıyordum. Çünkü biliyorum ki insan hafızası çok dinamik, yaşananlardaki ayrıntılar unutuluyor. Oysa ben hayatımın en güzel zamanlarından olan bu dönemi her zaman hatırlamak istediğimi biliyorum. Adı o nedenle “Zamansız Anılar”. Ne zaman yaşandığı önemli değil, hissettirdikleri her zaman aynı. Yaşanmış bir olay “anı” olduysa size, ne zaman yaşandığının önemi yok. O tadı biliyorsanız her hatırladığınızda aynı tadı yakalayabiliyorsunuz. Dijital döneme uygun olarak, Türkiye’de yaptığım bazı seyahatleri, bir mavi yolculuğu fotoğraflarla birlikte anlattığım, benim için anlamlı olan şiirleri yerleştirdiğim bir web sayfası oluşturmuştum. Sonra pandemi sürecinde‘Bir anı kitabı yapabilir miyim?’ diye düşünmeye başladım. Önce web sayfamdaki yazıları, defterlerdeki anılarımı gözden geçirdim, yeniden yazdım, tekrar düzelttim… Fotoğraflarımdan seçimler yaptım ki bence bu en zor kısmıydı. Zira her fotoğrafta hem anılara dalıyor hem de hiç birine kıyamıyordum. Ona da kitabın arkasına koyduğum bir QR kodla kitabın web sayfasına daha çok sayıda fotoğrafa ulaşım sağlayarak çözüm buldum.
Zamansız Anılar kitabınızda 21 ülke, 75 şehir ve insan hikâyeleri okurla buluşturdunuz. Bu kadar hikâyeden sizi en çok etkileyen, unutamadığınız anınız hangisi?
Toplam bir yıla yakın Latin Amerika’dan Orta Asya, Afrika’ya pek çok ülkede seyahat ettim. Kırsaldaki yaşamların her biri, yolculuklar, sınırlardaki geçişler, kaldığımız evler benim için her biri ayrı anı diye düşünüyorum. Patagonya’da saatlerce yürüdükten sonra çadırda kalamayıp kilometrelerce yalnız yürüyerek şehre dönüşüm. Svaneti bölgesinde karşımıza çıkan bir tilki. Altay dağlarında güneşten kar yağışına geçen bir tam gün. Günlerce nehirlerde, yağmurlarda ıslanan sonra kuruyan ayaklarımız. Tacikistan Pamir yolunda “Taliban sınırdan girmiş” uyarısıyla askerler eşliğinde yolda beklemek. Sudan’da bizi yolda bırakmayan kamyon şoförü yanı yolculuk ve sohbetler. Asya’da insanların dillerini anlama çabalarımız. Ant dağlarında otobüslerde uyku tulumuyla ısınmak. Azerbaycan dağlarında kilometrelerce yürüyüşler… Benim için her biri değerli, hiçbirini unutmuyorum, unutmak istemiyorum. Benim heyecanım yolda olmak; o anda yaşadığım her kayboluş, her kendimi buluş benim için çok kıymetli bir anı…
Kitabınızı nasıl tanımlarsınız? Bir hatırat mı, gezi rehberi mi? Yoksa kendi seyahatnameniz mi?
Tam bir gezi rehberi diyemem. Her ülke, her şehir için ayrı ayrı kitapların özenle yazıldığını biliyoruz. Evet, bir hatırat, bir seyahatname denebilir. Hem gençler hem de bizim gibi erken diyemeyeceğimiz bir yaşta sırt çantasıyla yola çıkacaklar için cesaretlendirici, umut verici ve yol gösterici olabilir diye düşünüyorum.
Hiçbir şey için geç değil!
Peki, kitabınızı bir gezi kitabı olarak tanımlasaydınız muadillerinden farkı ne olurdu?

Kitabımda turistik olmayan, belki de uzak denebilen, pek çok kişinin zamansızlıktan ya da ilgi alanı olmadığından tercih etmediği değişik coğrafyaları ve oradaki hayatları, yolculuk hikâyemle anlatmaya, göstermeye çalıştım. Ayrıca hiçbir şey için geç olmadığını, gereksiz endişelerin insan hayatına mutsuzluk dışında bir katkısının olmadığını anlattım. Sevginin, gülümsemenin insana yakıştığını, kültürler arası sınırların olmadığını anlatmaya; gezegenimizin güzelliğini, farklılığını ve farklardan doğan zenginliğin kıymetini göstermeye çalıştım.

Önceki Yazı

Her Mevsimde Ve Her Koşulda Kitaplar Ve Biz

Sonraki Yazı

Pandemi Sonrası Müzelere Çok İş Düşecek

Son Yazılar