“Mümkün olsaydı kendimi kitaplardan yapılmış bir kuleye kapatırdım. Orada da kendimi harap edecek bir neden bulacağımdan kuşkum yok. Ama bilirdim ki asla biri gelip huzurumu kaçırmayacak. Hem benim hem de kitapların.”
Yaklaşık iki sene önce Alberto Manguel’in Kütüphanemi Toplarken adlı kitabı çıktığında yukarıdaki satırları not defterime yazmıştım. Doğrusu bir yandan kitaplarımı kolilemeye çalışıyor bir yandan da bu kitabı okumaya çalışıyordum. Manguel’in de durumu farksızdı, ikimiz de aynı anda taşınıyor gibiydik: Ünlü yazar o dönemde Fransa’nın Nouvelle-Aquitaine bölgesindeki Mondion köyünde oturuyordu. Fransız yetkililer Manguel’in evinin hemen yanındaki ahırdan bozma kütüphanesinde yer alan her kitabın değerini ve faturasını bildirmesini istedi. Tüm kitapseverlerin bileceği üzere imkânsız olan bu istek yazarın başını vergi memurlarıyla derde soktu. Konuya çare bulunamayınca ünlü yazar kitaplarını kolilemeye başladı. Tabii kitaplarının nereye gideceği, hayatını bundan sonrasını nerede geçireceği gibi muallak sorularla beraber… Daha sonra kitapları için İspanya’da özel bir kütüphane yapılmaya başlandı. İki yılı aşkın süre içinde 30 bini aşkın kitap ve el yazması uzmanlar tarafından tasnif edildi. Kütüphanenin 2024 yılında açılacağı düşünüldüğünü de ekleyeyim.
Peki ya ben? Manguel gibi ben de taşınmayı istemiyordum. Nihayetinde alışkanlıkları terk etmek zordur. Üstelik -ebatları mütevazı da olsa- kütüphane sahibi bir insanın taşınmasını manen zorlaştıran unsurlar vardı veya ben öyle inanıyordum. Kitapları bir nakliyat firmasına toplatmak istemiyordum. Çünkü tüm düzenin bozulma ihtimali hayli fazlaydı. Toplarken kolileri numaralandırmam gerekiyordu. Ancak işler planladığım gibi gitmedi. Gittiğim yerde ne kadar uğraşsam da kitapları eskisi gibi yerleştirmem mümkün olmadı. Mevcut düzen bozuldu, kayboldu, dağıldı. Bu süreçte öğrendim ki eğer Manguel gibi kitaplarınızı sınıflandıracak bir vaktiniz yoksa (veya bu işi yapacak yardımcılarınız) bir kütüphane taşımak kendinize, yazacaklarınıza, o zamana kadar ürettiklerinize bir süreliğine uzaklaşma anlamına da geliyor. Yerleştikten sonra uzunca bir süre aradığınızı bulamıyor, kitaplığın çift sıra olan bölümlerini sık sık boşaltıyor, bazen aynı kitabın ikincisini almak zorunda kalıyorsunuz. Sanırım iki, belki de üç yıl sonra eskisinden farklı ama yine de kendine has bir düzen kuruluyor.
Peki tüm bunlardan neden bahsediyorum? Evet, iki yıl önce aşağı yukarı Manguel ile beraber taşındım. Maalesef kitaplarımı henüz tam olarak yerleştiremediğimi düşünüyorken şimdi yeniden topluyorum. Nedeni yine aynı. Üstelik bugünlerde sürekli aklımda dolaşıp dursa da yazıya konu olan kitabı kütüphanemde bulamadım. Borges haklı, cennet bir kütüphane olmalı. Ancak orası mutlaka kitapların da cenneti olmalı. Hepsinin bir daha düzeninin bozulmayacağı, rahat edeceği, sükuta kavuşacağı bir yer…