Mahkemede cümbüş var!

14 dakikada okunur

1930’lu yılların basınında sosyal ve kültürel tarih açısından son derece renkli sayfalar bulunmaktadır. Mimariden, resme, heykelden musikiye kadar birçok başlık, birçok sanatkâr ve yaşanmış ilgi çekici olaylar gündelik yaşamın kimi zaman garip enstantanelerini oluşturmaktadır. Bunlardan biri de devrin iki önemli çalgı yapımcısının sonu mahkemede, hâkim önünde biten rekabetidir. 1932 yılında önce gazetelere yansıyan bir haberde Zeynel Âbidin Bey, cümbüş isimli bir çalgı icat ettiğinden bahsetmekte ve bu sayede Batı ve Doğu müziklerini bir saz üzerinden birleştirebilme olanağının oluştuğunu duyurmaktadır. İddiasına göre yıllarca Almanya ve Çekoslovakya’da yaptığı incelemeler neticesinde böyle bir çalgı yapma fikrine ulaşmıştır. Buradaki amacı kısa sürede öğrenilebilecek bir saz yapmış olmaktır. Bununla yetinmeyen Zeynel Âbidin, hoca yardımı olmaksızın icat ettiği sazı öğretebilmek için bir de metot yazmıştır. Tahta saz modasının geçtiğini düşünen mucidimize göre musikişinaslar madeni olmasından dolayı bu saza rağbet etmektedirler.(1) Gerçi bu saz “millî sazlar” yapmakla övünen Zeynel Âbidin’in elinden çıkan ilk saz değildir. Daha önce coşkun isimli ve bançoya benzer bir müzik âleti yaptığı bilinmektedir. (2) Aynı günlerde yerli malları haftası kapsamındaki dördüncü sergide Zeynel Âbidin de yer almış, Türk Güneşi Cümbüş Musiki Fabrikası bir Türk başarısı olarak nitelendirilmiştir. (3) Anlatılara göre cümbüşü Marmara Köşkü’nde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sunan Zeynel Âbidin, Cumhurbaşkanı’nın da takdirini kazanmıştır. Bu olaya yazdığı metotta yer veren mucit, belli ki o yıllarda reklam aracı olarak her fırsatı değerlendirmiş ve cümbüşü dünyada bir benzeri olmayan enstrüman olarak sunmuştur. Hattâ Viyana ve Berlin Konservatuvarlarından başarı belgeleri aldığı bilgisini de kamuoyuna yaymaktan geri kalmamıştır. (4) Dikkat çekici bir diğer konu ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün de bu sazı metheden bir raporunun yer almasıdır. (5) 

4 Ağustos 1932 tarihli Vakit gazetesindeki ilanlarda ise cümbüş için dünya müziğinde yeni bir safhaya işaret eden çalgı yorumunda bulunuluyor, ilginç şekilde bu çalgıyı icat eden Zeynel Âbidin’den Türk Cumhuriyet diyarında doğan büyük bir “sanat güneşi” şeklinde bahsediliyordu. (6) Gelgelelim bütün bu reklam ve tanıtım faaliyeti, basının gösterdiği ilgi “sanat güneşi” unvanını Zeki Müren’den nerdeyse kırk yıl önce kapan Zeynel Âbidin’in başını dertten kurtarmaya yetmemiştir. Aynı günlerde bir başka çalgı yapımcısı Ali Rıza Usta’nın cümbüşü andıran bir saz yaparak piyasaya sürmesi, dolayısıyla ticari rekabetin kızışması tarafları mahkemeye düşürecektir. 1932 yılı Mart’ında gazetelerde geniş yer bulan habere göre Zeynel Âbidin, rakibi Ali Rıza’nın cümbüşü taklit eden bir çalgı yapıp, kendisini zarara uğrattığı için onu mahkemeye vermiştir. 30 Mart tarihli haberde bir gün önce Birinci Ceza Mahkemesi’nde görülen tuhaf bir taklit davasında davacının kendisinin icat ettiği çalgının benzerini yaparak haksız rekabet yarattığı iddiasıyla suçladığı muhatabı arasındaki çekişmenin açıklığa kavuşturulması için bir bilirkişi heyeti kurulmasına karar alındığı bildiriliyordu. Suçlanan Ali Rıza Usta ise bu sazın cümbüş denilen saz olmadığını, imtiyazının kendisine ait bulunduğunu söyleyerek kendisini savunuyordu. (7) Oysa dinlenen şahitlerden tornacı Kanarya ve tornacı Kozma Efendiler, davalının kendilerine başvurarak çembere benzer bir kasnak yaptırmak istediğini fakat bunun daha önce Zeynel Âbidin için yapıldığından teklifi kabul etmediklerini söylemişlerdir. Şahitlerden Sadık Efendi’ye göre de iki sazın sesi aynıdır. (8)

Kasım 1932’de görülen ikinci oturumda bu defa bilirkişi olarak atanmış, müzik tarihimizin üç önemli ismi hâkim karşısına çıkarlar. Bunlar sırasıyla Mesud Cemil, Yesarî Asım ve Ruşen Ferit Beylerdir. Verdikleri raporda iki saz arasında benzerlik olmadığını, sadece Ali Rıza’nın sazındaki bir vidanın davacının sazındakinin bir eşi olduğunu kaydetmişlerdir. İşin ilginci mahkeme salonunun bu enstrümanların sesleriyle inlemesidir. Bilirkişiye yöneltilen ‘Bu durumda Zeynel Âbidin’in ne kadarlık bir zarar görmüş olabileceği’ şeklindeki soruya yüzde yirmi oranında diye yanıt verilmiştir. Uzmanlara göre vida meselesinde bir taklit söz konusu olsa da bunun farklı yapımcılar tarafından düşünülmesi olasıdır. Mesut Cemil Bey’in mahkemede söylediği sözler vaktiyle Necdet Yaşar’ın Şerif Muhiddin’den aktardığı sözleri andırmaktadır. Buna göre aslında cümbüş sazı Türk müziğinde dâhiyane bir buluş olmayıp piyasa müziğinde daha yüksek ve uzaktan işitilebilecek sesler elde etmek için kullanılabilecek bir enstrümandır. Mesud Cemil için bu saz musikimizin estetik geleneğine uygun değildir. (9) İşin esprili yanı Mesud Cemil’in bir elinde cümbüş diğer elinde kitara, böyle bir davada hâkim önünde bilirkişi olarak yer almasıdır. (10)

Anlaşılan o ki mahkemede cümbüş, bu davayla da son bulmayacaktı. 1933 yılında bu defa bir dükkân sahibi İskender Efendi, Ali Rıza Efendi’nin sazını satıp Zeynel Âbidin’i bu yolla zarara uğrattığı için dava edilecektir. İskender Efendi mahkemede bu taklit davasıyla bir işinin bulunmadığını, dükkânında her iki yapımcının da enstrümanlarını sattığını belirtecek, bu davalar nedeniyle kendisinin işinden gücünden edildiğini söyleyecektir. (11) Aslında bu mahkemeler devam ederken musikide yaşanan değişimin ilk radikal adımları da atılıyordu. İki sene sonrasında musiki inkılabı tartışmalarının tam ortasında ud, kanun ve tanbur gibi Türk musikisi çalgılarının gözden düştüğü, rağbet görmedikleri haberleri göze çarpıyordu. Buna karşı saz yapımcıları alaturka sazları alafrangaya yakın bir hâle sokmaya çalışacaklardı. (12) Belli ki Zeynel Âbidin Bey bu konuda ilk adımı atmakla iftihar etmekte ve gümüş renkli sazına gölge düşürecek her girişimle mahkemede hesaplaşma yoluna gitmektedir. Ancak bu konuda son sözü yine o söyleyecek ve 1934 yılında çıkarılan soyadı kanunuyla Cümbüş soyadını alarak bu sazı kendi ismiyle özdeşleştirecektir. (13)

 

1)“Cümbüş Nedir Nasıl Çalınır”, Vakit, 4 Kânunusani 1932, s. 5.

 2) “Bir Tür k Sanatkârın İcat Ettiği Saz; Cümbüş”, Milliyet, 15 Şubat 1931, s. 5.

 3) “Dördüncü Yerli Mallar Sergisine İştirak”, Vakit, 12 Ağustos 1932, s. 7.

4) Metot içinde yer alan ilgili bölümler için bkz. Zeynel Âbidin, Cümbüş Mucidi, 31 Kânunusani 1932, s. 12 ve 36.

5) “Bir Türk Musikişinasının Kıymetli Bir İhtiraı”, Hâkimiyet-i Milliye, 29 Kânunusani 1930, s. 3.

6) “Cümbüş”, Vakit, 4 Ağustos 1932, s. 11.

7) “Cümbüş İsmindeki Sazdan Çıkan Dava”, Milliyet, 30 Mart 1932, s. 3.

8)  “Cümbüş Taklit Edilmiş”, Vakit, 30 Mart 1932, s. 4.

9) Onun bu husustaki görüşlerini tarihçi ve müzikolog Yılmaz Öztuna da destekler ve cümbüşün yalnızca gazino musikisinde kullanılabileceğini, “gerçek” musikide yeri olmadığını ileri sürer. Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 188. Ancak kabul etmek gerekir ki bu saz aynı dönemde Yorgo Bacanos tarafından klasik musikimizin üstatlarına da sahnede refakat edebilmiştir.

10)  “Cümbüş İsmindeki Sazın Taklidi İddiası”, Vakit, 2 Teşrinisani 1932, s. 9.

11) “Cümbüş Sazını Çıkaran Zat Gene Davacı”, Vakit, 10 Mayıs 1933, s. 6.

12) Hikmet Feridun, “Musiki Değişimi Başlarken”, Akşam, 13 Teşrinisani 1934, s. 7.

13)  Cümbüşle ilgili yapılan çalışmalar hakkında bkz. Eric Bernard Ederer, The Cümbüş as Instrument of “the Other” in Modern Turkey (yüksek lisans tezi), Kaliforniya Üniversitesi, Santa Barbara, 2007. Sinem Özdemir, “Kimliğine Ulaşamamış Bir Çalgı: Cümbüş”, Halk Müziğinde Çalgılar Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, 14-16 Aralık 2007 Kocaeli, Ed. Aynur Koçak, Motif Vakfı Yayınları, İstanbul, 2009, s. 534-541.

Önceki Yazı

Masallar bizi birbirimize bağlıyor

Sonraki Yazı

Çift yataklı hikâyelerin peşinden

Son Yazılar