Masallar bizi birbirimize bağlıyor

/
27 dakikada okunur

Binlerce yıllık Anadolu geleneği olan masal anlatıcılığı yeniden uyandı. Üstelik sadece çocuklar için değil, biz yetişkinler için de… Nazlı Çevik Azazi, Özgür Aras Tüfek ve Zeynep Betül Akyıldız ile masal anlatıcılığını ve masalların bize neler verdiğini konuştuk. 

Masal anlatıcısı ‘‘bir varmış bir yokmuş’’ der, etrafına insanları toplar ve hikâyesine başlar… Anlattıkları, ders verir niteliktedir. Üstelik dinleyenler duyduklarını bilinçaltlarında yeniden ve yeniden kurgulayabilir. Masalın özü de, işlevi de budur. Uzun yıllar bu konuda çalışan Prof. Dr. Necati Demir’e göre, “Masallar Türk kültürünün temel taşlarıdır.” Masal anlatıcısı ve masal terapisti Judith Malika Liberman ise “hayatın simülasyonu” olduğunu söyler. Peki bugün masallara ve masal anlatıcılarının adeta iade-i itibar almasının nedeni nedir? Bu alanı neden ve nasıl hatırladık?

Kuşkusuz ki masallar, Anadolu coğrafyasında, kadim geleneğimizde her zaman önemli bir yer tuttu. Yüzyıllar geçti, anlatılagelen masallar Orta Asya’dan bugünlere kadar ulaştı. Ancak modern dünyada masal denildiğinde aklımıza ilk olarak sözlü, yazılı kültür geliyordu. Son yıllarda ise durum değişti, masal anlatıcılığı yeniden gündemimize geldi. Masallar canlandı, hatırlandı, üzerine ciddi çalışmalar yapıldı. Peki bu ani hatırlayışın sebebi nedir? Tüm bunlar olurken masalların sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de olduğunu anlayabildik mi? Masal bize ne verebilir, neden masal dinlemeliyiz? İşte bu sorularla Nazlı Çevik Azazi, Özgür Aras Tüfek ve Zeynep Betül Akyıldız’ın kapısını çaldık. Her biriyle bu konuyu derinleştirmeye çalıştık. Bu üç isminde özellikle üzerinde durduğu şey masalların iyileştiriciliği oldu.

 

Nazlı Çevik Azazi

Masallar insanlığın rüyalarıdır

Sizce masal sadece çocuklar için mi? Biz yetişkinler de onlara kulak kesilmeli miyiz?

Masal; onları dinleyen, dinlemek isteyen her kulağa uygun canlı sözdür. Çocuklar yargısız oldukları için masalın canlılığına daha çok açıklar bize göre. Yetişkin aleminde rasyonel düşünme geliştikçe masal “saçma”, “gerçek dışı” kategorisinde değerlendirilmeye başlıyor maalesef. Oysaki insanın varlık hakikatlerine baktığımızda, akli becerilerimizin yanı sıra hayal kurabilen bir varlık olduğumuzu görüyoruz. Hayal, yani imgesel düşünme becerimiz var. Bilim ve felsefeyi rasyonel düşünme becerimizin sonucunda üretiyoruz. Öte yandan hayal gücünün yardımı olmadan da bu tek başına işe yaramıyor. Oysaki imgesel düşünebilme becerimiz sayesinde hayallerimiz; rüyaları, gündüz düşlerini, geçmiş ve geleceğin tahayyülünü üretiyor ve sanat eserleri bu sayede ortaya çıkıyor. Masallar bir sanatçının dilinden değil, yıllar içerisinde birçok anlatıcının dilinde formunu bulmuş, sözlü geleneğe ait sanat eserleridir. Dil malzemesi ile inşa edilmiş sanat eserlerinde sembolik anlatım söz konusudur. Masallarda, sözcüklerin tarif ettiği imgelerin her biri birer semboldür. Masalın içindeki; cadı, ejderha, yılan, okyanus, orman, yol, anne, cüce, büyücü… bunların her biri insanlığın bilinçdışından kristalize olmuş evrensel sembollerdir, yani arketipler. Bu yönüyle masallar insanlığın rüyalarıdır. Nasıl ki rüyalarımızın yorumlanmaya ihtiyacı var, çünkü rüyamızı oluşturan imgeler birebir olarak kendilerini anlatmazlar, masalda da aynı prensip geçerlidir. Rüyamda çocukluğumdaki evimi gördüğümde o evin benim için anlamını bulup çıkarmaya çalışırım. O zaman rüyamdaki evin neden bana görünmüş olabileceğinin cevabını bulabilirim. Ruhumun benimle konuştuğu rüyalarımı, yaşam maceramda kendi yolumu bulmak için rehber olarak dikkate alabilirim. Aynı şekilde masalları da. Bu sebeple masallara biz yetişkinlerin çocuklardan daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kendimizi anlamak için yüzümüzü rüyaların ve masalların rehberliğine dönebiliriz. Kendini anlama yolunda yol kat eden bir insan; birlikte olduğu ve temas ettiği insanları, insan davranışlarının arketipsel kökenlerini daha iyi anlayabilir. Bu anlayış şefkati ve toplumsal barışı doğurabilir. Hem içsel hem de toplumsal barış için masallara ihtiyacımız var.

Düşlerimize kavuşmaya ihtiyacımız var

Masal anlatıcılığı bugün yeniden nasıl uyandı veya keşfedildi?

Nasıl uyandı? Bana kalırsa masalların ve anlatı geleneğinin gücüne inancını yitirmemiş kişilerin burada ısrar etmeleriyle canlandı. Canlı söz olan masalın etkisini yaşayıp, bunu paylaşmak isteyenler sayesinde de yayıldı. Yayılmaya da devam ediyor. Sadece ülkemizde değil, dünyada da aynı prensiple canlanıp, yayıldığını gözlemliyorum. Neden, diye soracak olursanız; düşlerimizi yitirdiğimiz, rasyonelliğin egemen olduğu tatsız bir dünyada yeniden düşlerimize kavuşmaya ihtiyacımız olduğu için. Düşlerini yitiren toplumlar, ruhu çekilmiş, hayalet toplumlara dönüşüyor. Anlam yitimi de beraberinde geliyor. Yaşamın anlamını inşa ederken düşlerimiz bize rehber oluyor. Kişisel ya da kolektif düşler, bunları birbirinden ayırmıyorum. Hepsi de çok önemli ve yeni olanın inşasında kullanacağımız temel harcımız. Masallar bize bunu hatırlattığı için yayılmaya devam ediyor. Aşırı gelişmiş rasyonel düşünme ve yaşam biçimlerini dengelemek için içimize sızmaya ve bize unuttuğumuz düşlerimizi hatırlatmaya devam ediyor. İyi ki.

 

Özgür Aras Tüfek

Herkes kendi masalının kahramanı

Masal anlatıcılığı son yıllarda yeniden hatırlandı. Bu ilginin ortaya çıkmasının nedeni nedir?

Evet yapılan araştırmalar da gösteriyor ki son yıllarda hem ülkemizde hem dünyada masal anlatıcılığına olan ilgi ve merak git gide artmakta. İnsanlar hem masal anlatıcılığı alanında eğitim almak hem de masal dinlemek için ciddi bir arayışa girdiler. Bunun sebebi ise çok basit; insanın hakikati değişmiyor. Her ne kadar bu çağda insanların etrafı dijital bir ağla çevrilse de her kanaldan mükemmel olmak ve bireyselleşmek bizlere dayatılsa da en özdeki o dokunulmamış yanımız hayal kurmayı, muhabbet etmeyi, birlikte diz dize göz göze bir hikâyede yolculuk yapmayı özlüyor. Bazen masal dinletilerinde bilhassa çocuklarının otuz-kırk dakikaya varan anlatım esnasında nasıl bu kadar dikkatle ve heyecanla anlatıya eşlik edebildiklerine şaşarlar. Çocuk ya da yetişkin birey her ne kadar masal esnasında sadece dinliyor gibi görünse de aslında o masalı o anda kendi düş dünyasında özgürce inşa etmekle meşguldür. Sadece kelimelerle örülen o sınırsız dünyada her şey onun istediği gibi şekillenir. Edebiyatın bana göre en özgür türü olan masallarda masalın üç unsuru anlatıcı, dinleyici ve hatta masal da sınırsızdır. Bir kere masal diyarının kapısı tekerlemelerle develerin tellal, pirelerin beraber olduğu, ninemizin beşiğini tıngır mıngır sallayabileceğimiz bir düş alemine açılıyor. Bugün minicik ofislere, daracık evlere, robotlaşmış rutinlere sıkışmış fakat kalbinde sonsuz bir ufuk taşıyan günümüz insanına masalların sınırsız dünyasını aralamak cazip geliyor elbette.

Masallar sadece çocuklar için midir?

Masalla ilgili bu yanlış algı masalın çocuk eğitiminde kullanılan bir araç olmakla sınırlandırılmasından kaynaklanıyor. Oysaki masallar; hayatta nasıl badirelerden, zorluklardan geçilirse geçilsin günün sonunda iyilerin mükafatlandırıldığı, hakkın, adaletin, dostluğun, yardımlaşmanın, sevginin ve iyiliğin kazandığı bir dünyayı düşleyen dahası buna kalpten inanan herkes içindir.

Empati yeteneğini, temel dil becerilerini geliştiriyor

Sizce masal dinlemek bizi nasıl etkiliyor?

Masalın faydalarını bize kattıklarını anlatmakla bitiremeyiz. Ancak şöyle özetleyebiliriz her insan çocuk ya da yetişkin birey yaşadığı ömürde kendi masalının kahramanıdır. Hepimiz yaşantımızda tıpkı masallardaki kahramanların masallarda karşılaştıkları zorluklarla karşılaşırız. Bazen bir kuyuya düşer bazen uçsuz bucaksız bir ormanda yolumuzu kaybederiz, bazen bir ejderhanın ateşiyle karşı karşıya kalırız. İşte masal dinlerken kahramanla derin bir bağ kurar ve en nihayetinde sembol diliyle anlatılan tüm bu zorluklarla baş edebileceğimize inanırız. Tabi burada anlatıcının da rolü çok mühim. Anlatıcı kendi masalına inanır ve olup biteni görerek anlatırsa, ses, mimik, duygu geçişleri, masalın eşiklerinde dinleyiciye iyi bir eşlikçi olabilirse ve masalın zıtlıklarını kıvamında ve yeteri kadar parlatarak verebilirse dinleyici masalın içine daha kolayca çekilebilir. Bunun dışında masallar, empati yeteneğini, temel dil becerilerini (konuşma, yazma, dinleme, okuma), hayal gücünü geliştirir.

Bize kısaca İstanbul Masal Okulu’ndan bahseder misiniz?

İstanbul Masal Okulu Projesi’ni 2018’de MEB bünyesinde görev yapmakta olan öğretmenlerimizin masal anlatıcılığı alanında eğitim almalarını ve insanlığın ve Anadolu’nun bu kadim geleneğinin öğretmenler aracılığıyla çocuklarımıza ulaşmasını amaçlayarak yazdım ve projeyi dört sene boyunca yönettim. Bu süre zarfında gönüllü eğitimciler, akademisyenler ve masal öğretmenlerimizle yüzbinlerce çocuğumuza masallar anlattık on binlerce öğretmenimiz de proje kapsamında eğitim aldı. Bu süreçte hem İstanbul’da hem farklı şehirlerde öğretmenlerin randevu alarak öğrencilerini ücretsiz bir şekilde getirebilecekleri masal okulları kuruldu. Bu okullarda çocuklarımıza müzikli, oyunlu masal gösterileri sunarak doğanın kalbinde okul dışı öğrenme fırsatı sağlamaya çalıştık. Yeni neslin atalarımızdan kalan o insanlığın kadim sesini tanımalarını amaçladık. Masal Okulları misyonunu sürdürüyor. Ben ise artık yeni masallarda yeni yolculuklardayım. Çocuklar için yeni masal ve hikâye kitapları yazmaya bu bağlamda ülkemizin birçok şehrinde çocuklarımızla buluşmaya devam ediyorum.

Zeynep Betül Akyıldız

Masal anlatıcılığı bizi özgür kılıyor

Masal anlatıcılığına nasıl yöneldiniz, bu alan size nasıl bir katkı sundu? 

Masal dünyasıyla babamın anlattığı masallar ile tanıştım. O anlatırken küçük bir çocuk olarak zihnimde canlandırmayı, hayal etmeyi çok sevdim ve bu lezzeti hiç unutmadım. Biraz büyüyüp okuma yazmayı sökünce ilgim hikâye kitaplarına kaydı. Sevdiğim bir şeyi sevdiklerime ikram etmeyi çok severim, o zamanlar da küçük bir kitap kurdu olarak okuduğum her kitabı anneme, babama, arkadaşlarıma anlatır, bu dünyaya kendimce onları da dahil etmek isterdim. Tabii sonraki yıllarda yeni hobiler kazanmak, sınav stresi, ergenlik derken okuduklarımı eskisi kadar anlatmadığım yıllara geçiş yaptım. Ta ki üniversiteyi kazanana kadar. Üniversitede kendi kendime dedim ki “Zeynep, şimdi istediğin şeyi yapabilecek, üzerine deli gibi çalışabilecek bir yaştasın. Söyle, neyin hayalini kuruyorsun?” Müzik ve hikâye seslendirmek, üzerine çalışıp profesyonelleşmek istediğim alanlardandı. Bu ikisini nasıl birleştirebilirim diye Google’da aramalar yaparken bir gün “storytelling” kavramıyla karşılaştım. Çok sevdiğim bir şeyin kadim bir gelenek olduğunu, aynı zamanda üzerine çalışılabilecek bir sahne sanatı olduğunu görünce o gün laptop başında kalbimin nasıl küt küt attığını, heyecanla hayaller kurduğumu hiç unutmam… Rotamı bu alana çevirdiğimde babamın büyük dedesinin Karamürsel köylerinde hikâye anlatıcılığı yaptığını öğrendim ailemden. Onlar çok şaşırmamış, sadece mutlu olmuşlardı. Yani hikâye anlatıcılığı yapan büyük dedenin, hikâye anlatıcılığını Google’dan keşf eden küçük torunu olmuşum. Olaya burdan bakınca tabii hem tatlı hem de düşündürücü. Peki kuşaktan kuşağa aktarılan bu geleneği içinde yaşadığım bu modern çağda nasıl gerçekleştirecektim? Bol masal okuyarak, bol masal dinleyerek ve güzel bir rehber bularak.  Bu noktada da tahmin edeceğiniz üzere yine açtım Google arama motorunu ve Türkiye’de bu işi yapan isimleri aramaya başladım, Nazlı Çevik Azazi ile yollarımız böyle buluştu, onun koçluğunda ilerlemeye başladım ve yavaş yavaş kendi yolumu buldum. Masal anlatıcılığının en sevdiğim yanı anlatıcıyı özgür kılması, bir yandan kendinizden kattıklarınızla can verdiğiniz, aynı zamanda anlata anlata kendi anlatıcılığınızı keşfettiğiniz bir sanat olması. İçinde şarkılarımı söylediğim, anlatmak istediklerimi anlattığım, espriler yaptığım, dinleyicilerimle çok lezzetli bir bağ kurduğum bu gelenek ile böyle tanıştım. Bu sanat hem sevdiğim hikayeleri paylaşmak noktasında bana derman oldu, yeni masallar öğrenmem için çok güzel bir yoldaş oldu, içimde bilmediğim yanlarımı keşfetmem noktasında da bana çok şey öğretti ve öğretmeye devam ediyor. 

Masallar tarihi eserler gibi

Sizce masallar neden önemli? Neden masal dinlemeliyiz? 

Masal anlatıcığı çok eski bir gelenek, şimdiki klasik ve modern sanatların büyük anneannesi desek hakkını ancak vermiş oluruz. Kitapların, telefonun, internetin olmadığı zamanlarda insanlar bir araya gelip birbirlerine bir şeyler anlatmışlar. Sonra koca dünya kulaktan kulağa oynar gibi kuşaktan kuşağa aktarmış bu anlatılanları. Düşünün hiçbir yere yazıp çizmeden günümüze kadar ulaşmış bu masallar. İşte bu yüzden bu geleneğe hayranım, bir masal çalışırken her defasında yüzlerce yıllık bir tarihi esere bakıyormuş gibi saygı ve hayranlık duyuyorum. Anlatıcıların performatif taraflarının güçlü olması olması o masalların kuşaktan kuşağa aktarılması, dinleyiciye geçmesi için hayati önem taşıyor. Masal anlatıcılığının sahne sanatı yönü bir tarafa, toplumda karşılık geldiği büyük bir ihtiyaç da var. Hukuk sisteminin oturmamış olduğu zamanlarda sözlü bir anayasa gibi evrensel değerlerin taşıyıcısı olmuşlar, kolektif bir bilgelik taşıyorlar. Bu bağı koparmak hem kendimiz hem gelecek nesiller için büyük bir haksızlık olur. Bu yüzden masal anlatmaya da dinlemeye de devam!

Birbirimizi dinlemeyi öğreniyoruz

Masal denilince aklımıza ilk olarak çocuklar geliyor. Peki ya yetişkinler… Masal anlatırken sizin muhataplarınız daha çok çocuklar mı, yetişkinler mi? Masal biz “büyüklere” neler kazandırabilir? 

Eskiden, çoluk çocuk demeden bütün ailenin aynı kaptan yemek yediği zamanlarda, masal akşamlarında da böyle ayrımlara gidilmediğini, kuşakların bir arada aynı masalları dinlediklerini biliyoruz. Ama çocuklara özel değil, masallar içlerinde her türlü ögeyi bulundurabilir. O yüzden çocuk/yetişkin ayrımı yapmak mümkün değil, masallar hepimiz için. Tabii çocuklar şimdilerde yaşlara göre kategorize edilen kitaplarla, çizgi filmlerle büyüyor. Bu noktada anlatıcılar olarak öngörülü ve mantıklı olmak önemli diye düşünüyorum, masalları seçerek veya çocuklara uygun olmayan detayları masal iskeletini bozmadan yumuşatarak, törpüleyerek anlatabiliriz. Peki ben hangi gruba anlatmayı daha çok seviyorum?  Önce yetişkinlere anlatarak başladım, sonra çocuklara. İki grubun da dinamikleri çok farklı ve ayrı keyifli, biri elmaysa diğeri armut, maalesef seçemem. Çocuklarla gerçekleştirdiğim performanslarda çocuklarla birlikte eğlendiğimizi, bir şeyler keşfettiğimizi hissederken büyüklerde buna ek olarak onlarla bir şey paylaştığımızı, iletişimde kaldığımızı ve çok hoş bir dostluk bağı kazandığımızı hissediyorum. Masallar biz yetişkinleri birbirine bağlıyor, bütün işi gücü dışarda bırakarak anda kalmayı deneyimlettiriyor, bize birbirimizi dinlemeyi de tekrar tekrar öğretiyor.

 

Önceki Yazı

Sadece biraz sükûnet…

Sonraki Yazı

Mahkemede cümbüş var!

Son Yazılar