Masumiyet Çağı

6 dakikada okunur

Müslüman gençlerin sekülerleştiği, dönem dönem dile getirilen bir iddia. Bu başlık altında gerçekleşen tartışmalarda ise, sekülerleşme eğilimiyle nelerin kastedildiği açıklık kazanmıyor hiçbir zaman. İnsanlar değerlerinden ve inançlarından mı vazgeçiyor, yoksa ellerinde olmayan sebeplerle yaşadıkları dağılmada bir düzen ararken bir mikrofona, bir kameraya mı yakalanıyorlar?
Dijital teknolojiye bağlı olarak küreselleşmede yaşanan sert dalgalanma bir şekilde hayatlarımıza nüfuz ediyor. Kimileri daha donanımlı, kimileri hazırlıksız. Batı modernizmi bir sistem kurma iddiasında yalnız değil, bu anlamda içinde bulunduğumuz gerginlik dönemi (Wallarstein’ın öngörüsüne göre) en az yirmi yıl daha sürebilir.
Tarihin yeni bir dönemecindeyiz belli ki, o halde “Müslümanlar bu dönemeçte Batı ve Doğu Bloku’na eklemlenme dışında nasıl bir etki oluşturup, hangi farklı perspektifi sunuyor?” sorusu geliyor önümüze. Kuşkusuz İslam ve Kur’an belirgin bir etki oluşturmaya devam ediyor yerkürede, ne var ki Müslüman toplumlar bu varlığı iç çatışmalarıyla berhava ediyor. Henüz modernliği yaşamanın direncini sağlayamamış kalabalık kitleler cep telefonu modernliğiyle bir şok hali yaşıyor. Herkes dağınık bir şekilde mahallesini arıyor, palaspandıras; kervanın yolda düzene sokulması misali siyasetler pek yardımcı olmadığı halde.
Her türlü siyaseti muhafazakarlaşmaya götüren bir anafor hali, sorunları daha çetrefilli bir hâle getiriyor. Verili siyasetlerin dini söylem ve fiiller bağlamında sergilediği çelişkiler gençlik kesimlerini daha kuşatıcı bir dil ve söylem arayışına götürüyor; öyle ya, eleştirdiğiniz sistemin kelimeleriyle masumiyet çağına geri dönemezsiniz. Siyaset “Dün dündür bugün bugün,” diyebilir, gençlik ise bütün safiyetiyle düşünmenin çağıdır.
Şehirler bombardımanla yok ediliyor, milyonlarca Müslüman mülteci ölümü pahasına Batı’da bir adrese ulaşmaya çalışıyor. Sığınmacı olmaya zorlayan sebepler Müslüman gençleri, bildiği her şeyi yeniden düşünmeye sevk ediyor. Gençler sahip oldukları imkân ve konumlara göre farklı sorularla çeşitli tepkiler veriyorlar. Kuşkusuz hiç tepki vermemek çok daha tuhaf olurdu. Aliya’nın Müslüman dünyanın gençlerine tavsiyelerinde yer alan başlığı hatırlayalım: “İtaatin mutsuz felsefesi.”
Herkesin birlikte, karşısında kendini çıkışsız hissettiği bir süreçte birey veya grup arayışları oluşuyor elbette, insan her zaman bir anlamın peşinde olmuştur. Maneviyata sıkça vurguda bulunan bir önceki kuşak “olmak” hedefini “sahip olmak” şeklinde maddiyatçı bir tutuma yönelttiği ölçüde gençler de kavramları yeniden düşünmenin yolunu tutuyor.
Bana kalırsa gençler, çağlarının gerektirdiği şekilde “Ne yapmalı?” sorusuna cevap arıyor, olguların kökenini kavramaya çalışıyorlar. Bu sekülerleşme değil, çıkarlarını göz ardı etme pahasına hayatiyeti, insana özgü haysiyetli varoluş çabasını sürdürmektir. İrili ufaklı sistemler karşısında edilgen, kinik, nihilist veya başka türlü bir konum almaya zorlayan söylemlerin dışında yeni yorumlara ihtiyacı var müminlerin. Her türlü anlamı, dini de islamiliği de parti ekseninde sunan dilin oluşturduğu yabancılaşma herkesin kafasını karıştırıyor, hatta, sekülerlerin bile. O yüzden sekülerleşmeden değil de dini söylemler üzerine yeniden düşünmenin getirdiği bir yeniden yorumlama çağının tazahürlerinden söz etmek daha gerçekçi olacaktır.

Önceki Yazı

Çevrim İçi Müze Gezmeye Var Mısın?

Sonraki Yazı

Mescid-i Aksa Alarm Veriyor!

Son Yazılar

Boykotun kültür sanat hali

İsrail’in Filistin işgali devam ederken tüm dünyadan insanlar bu işgali destekleyenlere veya sessiz kalanlara karşı boykot

Âşık Veysel

İlkokul yıllarında aşina olduğumuz, görmeden sevdiğimiz bazı ozanlar, yazarlar var. Onların eserlerini ismen de olsa ezbere