Melankolinin kara güneşi “Ahmet Haşim”

7 dakikada okunur

Ahmet Haşim’in ilk döneme ait güzellik anlayışının hayâlin izin verdiği ölçüde müphemiyet ve kederle ilişkili olduğu görülüyor. Sonraları ‘Ay’ denemesinde “her şeyi olduğu gibi görmek ıstırabından bahseder” Haşim. Hemen hemen bütün şiirlerine hakim olan o gizemli ve müphem olana yaslanan estetiğini bu ilk şiirlerinde ve elbette melankolik mizacında aramalıyız.

 “Kara Güneş-Depresyon ve Melankoli” adlı eserinde Julia Kristeva, şu ezber bozan sorulara cevaplar arayarak başlar ‘Bu Dünyada Gerçekleşen Öte Dünya’ başlıklı bölüme: “Güzel hüzünlü olabilir mi? Güzelliğin geçicilikten ve dolayısıyla yastan ayrılmaz bir tarafı var mıdır? Yoksa güzel nesne, ölümden sonra hayatta kalınabileceğine, ölümsüzlüğün mümkün olduğuna tanıklık etmek için yıkımlardan ve savaşlardan sonra bıkıp usanmadan geri gelen midir?” Haşim için de benzer soruları sormak mümkün. Haşim’in güzelleri de tıpkı Rilke’nin kadınları gibi hüzünlü güzelliklere sahip olarak tasvir edilmektedir. Ama onları kaybetmekten (annesinde olduğu gibi) ya da onlara hiç kavuşamadan (muhayyel sevgililerde olduğu gibi) kaynaklanan bir çeşit yas, Freud’un “Geçicilik Yazgısı”nda yaptığı gibi güzellik ile bağlanabilir mi? Yas bilmecesi ile güzellik bilmecesi arasında ne tür bir akrabalık vardır? “… ölümün evrenselliğinin etkileyemediği bir şey vardır: Güzellik.”  iddiasını öne sürerek sözlerine şöyle devam eder Kristeva: “Güzel, libidoyu hiçbir zaman düş kırıklığına uğratmayan bir ideal nesne olabilir mi? Yoksa güzel nesne, ‘iyi’ ve ‘kötü’ nesne muğlaklığının sergilendiği, öylesine bilmecemsi biçimde yapışkan olan ve düş kırıklığına uğratan o libidinal alandan başka bir düzleme daha baştan yerleşerek, terk tehdidi içeren nesnenin mutlak ve yıkılmaz onarıcısı olarak mı ortaya çıkar? Ölümün yerine ve ötekinin ölümü yüzünden ölmemek için, ruhsallığımın kendi dışına –ex-tasis- yerleşmek amacıyla ürettiği bir yapıntı, bir ideal, bir ‘öte’ yaratıyorum –ya da en azından böyle bir yapıntıya değer yüklüyorum. Bütün fâni ruhsal değerlerin yerini doldurmayı başarabilmek ne güzel. Yine de o zamandan bu yana analistler kendilerine ek bir soru soruyorlar: Güzellik, hangi ruhsak süreçler, göstergelerin ve malzemelerin hangi değişimi aracılığıyla, kayıp ile kendinin yitirilmesi-değersizleştirilmesi-öldürülmesi üzerindeki hâkimiyet arasında oynanan dramın içinden geçmeyi başarır?” 

Haşim, denilebilir ki böyle bir dramın içinden geçmeyi başarmış bir şairdir. Hem kaybın yaşatılması hem de öznenin ölümsüzlüğünün yolu budur. Güzelliğin imgesel ve alegorik tarafıyla yapılabileceğinin farkında olan Haşim’in dünyayı dişil bir unsur olarak kavramasının bir sonucudur bu ve cinsellikle, arzuyla, yitirmeyle, geçicilikle, yasla ve ölümsüzlükle doğrudan bağlantılıdır. Kristeva, nesnenin yüceltilmesi bağlamında öznenin hallerine dair görüşlerini ilave ederek sürdürür sözlerini: “Yüceltmenin dinamiği, birincil süreçleri ve idealleştirmeyi seferber ederek, depresif boşluğun etrafına ve o boşlukla birlikte bir hiper-gösterge dokur. Bu, artık varolmayanın görkem olarak alegorisidir; ama bu artık varolmayan, hiçliği bir üçüncü kişi uğruna, burada ve şimdi ve sonsuza dek, etkisinden daha iyi ve değişmez bir uyum içinde yeniden yaratabildiğim için, benim için daha üstün bir anlam kazanmıştır. Altta yatan ve örtük durumdaki varolmayanın yerine ve adına yüce anlam, geçiciliğin yerini alan yapıntı budur. Güzellik onunla aynı tözdendir. İnatçı depresyonları örten kadınsı süsler gibi, güzellik kaybın hayranlık yaratan yüzü olarak ortaya çıkar, kaybı yaşatmak için başkalaştırır.” Haşim’in çocukluğunu, annesini, bellek mekânlarını ve hatta hiç elde etmeden yitirdiklerini bu bağlamda değerlendirebiliriz. Kayıplarına hayran olan Haşim, onları güzelliğin alfabesiyle ve hiper-göstergeler vasıtasıyla yücelterek bir bakıma kendisini ölümsüz kılmanın yolunu denemiştir.

Önceki Yazı

Yedi Güzel Adam

Sonraki Yazı

10 adımda çocuğa göre edebiyat

Son Yazılar