Moskova’dan Sevgi̇lerle

7 dakikada okunur

Bir gün şehrin ortasında işçiler belirdi. Ellerindeki malalarla tuğla dizmeye başladılar harıl harıl. Ne bir bina bekleniyordu şehrin ortasında ne de bir inşaat. Aceleyle çalışıyordu işçiler. Kafalarını kaldırmadan yapıyorlardı ki işlerini, kimse bir şey sormasın onlara. Tuğla konuyor yerine, tak. Üstünden çimento taşıyan mala geçiyor, hırt. Önce ayakları görünmez oldu işçilerin. Kısa sürede bacakları ve omuzları. İnsanlar büyük bir merakla seyre koyulmuşlardı. Bazısı soru sormayı denedi ama işçilerin aceleleri vardı; konuşamazlardı kimseyle. Güneş yorgunluk emareleri göstermeye başladığı vakitlerde doğruldu işçiler. Heyecanla bekleyen insanlarla tam göz göze geldiklerinde tuğlalar sanki kendiliklerinden yükselmeye devam etti de belki bir tebessüme hazırlanan yorgun adamların ağızlarını örttü. Şapkalarını ellerine alıp öte tarafta kalanları selamlamak ister gibi yukarı kaldırdı işçiler ama tuğlalar çok daha hızlıydı. Bir de baktı ki insanlar, şehrin ortasında bir duvar belirmişti.
Koca bir kara parçasını yutmuştu duvar. Arkasında neler olup bittiğini insanlar anlamaya çalışa dursun, haritacılar işe koyuldu. Önceki haritaları yalancı çıkaran duvar, dünya kürelerine de bir anda “eski” sıfatını verdi. Artık yeryüzünün bu bölümü, bütün dünya için bir sırra dönüşecekti. Ne orada yaşayanlardan haber alınacaktı ne de herhangi birine dünyanın geri kalan kısmından bir mesaj iletilebilecekti. İşte bu bilinmezlik, hayal dünyalarında yepyeni sayfalar açtı. Ötesini göremeyen insanoğlu elbette hayallerinde o meçhul yerin binbir türlü şeklini tasavvur edecekti. Tecrit edilen bölgenin gerçek adı Sovyet Rusya olsa da herkes ona duyulmamış isimler kazandıracaktı.
Sovyet Rusya kendini geri kalan dünyaya kapattıkça duvarın ötesinde kalan insanlar onunla ilgili hayaller kurdular. Ve elbette bu işte en başarılı olanlar yazarlardı. Duvarın ardından bazen küçük bilgi parçacıkları ulaşıyordu dışarıya. Yazarlar o parçalara uzak galaksilerden gelmiş meteor muamelesi yapıp hikâyeler üretiyordu her biri için. İç açıcı hikâyeler olmuyordu çoğu zaman bunlar çünkü bilinmezlik, yanında korku ve endişeyi de beraberinde getiriyordu. Kalbi Moskova’da atan bu duvar dünyası, hiç hesapta olmayan zenginlikler bahşetti dünyaya. Distopya ve bilim kurgu türlerinin en büyük hayal üreticisi oldu. O yüzden edebiyat dünyası, Sovyet Rusya’nın hakkını belki de hiçbir zaman ödeyemeyecektir.
Margaret Atwood sarsıcı eseri “Damızlık Kızın Öyküsü”nü Berlin Duvarı’nın gölgesinde yazdı. George Orwell “1984” romanını, Aldous Huxley “Cesur Yeni Dünya”sını bu büyük muammanın hayal güçlerini harekete geçirmesi sonucunda kaleme aldılar. Fakat sadece dışarıda bir furya başlamadı. Duvarın ötesinde kalanlar da yepyeni dünyalar kurguladı. Evet, hiçbir eser mutluluk diyarlarında okurlarını koşturmadı ama insanların her zaman mutluluğa ihtiyacı yoktu.
Duvarın arkasına hapsolanlar dünyanın geri kalanını hayal etmeye çalışmadılar. Onlar, yaşadıkları kısıtlayıcı ve kontrolcü düzenin bütün yeryüzünü ele geçireceğini hayal ederek kurdular eserlerini. Öyle ki distopya türünün belki de piri kabul edilecek Yevgeni Zamyatin “Biz” isimli romanıyla tecrit bölgeden gizli bir haber uçurabildi dünyanın geri kalan kısmına. Anlattığı dünya, akıllara ziyan bir dünyaydı ve onun rüzgârı birçok yazarın kalemini duyulmamış hikâyelerle hareketlendirdi.
Yalnızca distopya türü değil, bilim kurgu da bu duvar ülkesinden nasiplendi. Strugatski kardeşler “Uzayda Piknik” isimli romanlarını yazarken uzaylıların ziyaret ettikleri ve insanlık için bir ölüm bataklığına çevirdikleri bölgeleri anlattılar da eserden sadece birkaç sene sonra gerçekleşen Çernobil felaketiyle yeryüzüne böyle bir bataklık armağan edileceğini bilemediler. Uzaylılar yoktu sadece işin içinde ama önemli değildi, insan bütün varlıklardan daha korkunç olabiliyordu sonuçta. Strugatski kardeşlerin, bölgelere gizlice gidip parça çalan ve onları karaborsada satan “Stalker” tiplemesini de sözlüklere kazandırdıklarını unutmamak gerekir. Tabii bu kişilerin asıl ünü, Trakovski’nin bu romandan uyarladığı “Stalker” filmiyle geldi.
Kısıtlamalar, hayal gücü üzerinde büyük engeller gibi görünse de insan zihnini çok daha keskin bir şekilde çalıştırmaya yarayan araçlardır. Çok imkânla herkes hayal edebilir fakat az imkânla sadece gerçek sanatçılar hayal edebilir. Onlara Moskova’dan sevgiler…

Önceki Yazı

Sokak Müziği Hatıraları – 1

Sonraki Yazı

Yenilenen Seneler ve Yenilenmesi Gerekenler

Son Yazılar