Mutluluğun patolojik bir şekilde istendiği mutsuzluğun ise varlığın eksik, kusurlu, hatalı yanı gibi görüldüğü bir çağda yaşıyoruz. Kendini mutlu hissetmek baskısı yeterince yükü olan çağın insanı için mutsuzluk sebebi oluyor. Daha kötüsü onu bunalıma sokuyor.
Peki, mutluluk nedir?
Göreceli olmakla beraber her çağın, toplumun, insanın benzer mutluluk anlayışı var. İnsan, kendi mutluluğu üzerine iyice kafa yormuş mudur sizce? Pek değil. Mutluluk düşüncemizin kaynağına inersek orada toplumu, kültürü, aileyi, öznenin dışındaki değerleri bulacağız. “İnsanlar hep bir çevre edinmek için uğraşıp durur, bense daima kendi kendimin merkezi olmayı dilemiştim.” diyor Atila Ataman. Mutluluk anlayışımızın temelinde aileyi, çevreyi, toplumu bulmak kaçınılmazdır. Fakat insan varoluşuyla getirdiği “seçme” yetisiyle idrakini kendi mutluluk anlayışı üzerine eğitebilir. Kendi kendimizin merkezi olabilirsek başka merkezlere ihtiyaç duymayız.
Sokrates; “İnsan mutlu olmak için yaşar.” diyor. Fakat onun mutluluk idraki çağın insanını çok daha mutsuz edecek cinstendir. O, haklı yere idam edilmektense haksız yere idam edilmeyi mutluluk sayar.
Mutluluk ile mutsuzluk arasında başka hiçbir seçenek, imkan yokmuş gibi sanıyoruz. Oysa insan mutlu değilse mutsuz olmayabilir. Bu aralıkta birçok seçenek mevcut. Sokrates kötülüğü bilincin bir eksikliği olarak görüyordu. Mutsuzluk da bir bakıma bu aralıktaki hallerden bîhaber olmaktan, mutlu olduğunun bilincinde olmamaktan kaynaklanabilir. Orhan Pamuk; “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” derken bu duruma işaret etmiş olur.
Velev ki mutsuz olalım. İsteyerek ya da istemeyerek mutsuzluğu seçelim, yaşayalım. Bunun sanıldığı kadar “öcü” bir durum olmadığını söyleyebiliriz. “Hayal kırıklığına uğramış insanın azmi dünyalar yaratabilir, hüsran yaratıcılığa muazzam bir itkidir.”
Mucitler, yazarlar, kahramanlar, yeni fikir üretenler çoğu zaman mutlu insanlar değildir. Nasıl zor koşullar kendi kahramanlarını doğuruyorsa mutsuzluk anları da birçok yeniliğe gebedir.
İnsanın içe doğru derinleşmesi, dışa doğru ufkunu genişletmesi, yaşanmaya değer bir hayat üzerine düşünmesi mutluluktan çok mutsuzluğun ona sunduğu nimetlerdendir. Mutluluğun haritası mutsuzluk anlarında çizilir. Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez çünkü. İnsan, hayatını sorgulamayı hüsran, acı sayesinde başarır. Tohum toprağın altındaki karanlıkta besler kendini. Ceninin bir karanlıktan bir karanlığa geçtiği anne karnı daracık ve karanlıktır ama eşrefi mahluk olan insanın ilk yuvasıdır orası.
“Beynimiz mutlu olalım diye yaratılmadı, bizi korumak için yaratıldı.” Mutluluğu bir saplantı, patetik bir durum hâline getirmemeliyiz. Hem nereden biliyoruz kendimiz için seçtiğimiz mutluluğun bizi uzun vadede hasta etmeyeceğini?
Hermann Hesse’nin sevgiye dair sözleriyle bitirelim:
“Para hiçbir şeydi, güç ve kudret hiçbir şey. Her ikisini de elinde bulunduran ama sefalet içinde yaşayan pek çok kişi vardı. Güzellik hiçbir şeydi; güzel erkek ve kadınlar görüyordum. Tüm güzelliklerine karşın sefil durumdaydılar. Mutluluk sevgidir, başka bir şey değil. Sevebilen mutludur. Sevmek ve arzulamak aynı şey değildir. Sevgi bilgeleşmiş arzudur. Sevgi sevdiği şeyi ele geçirmeyi amaçlamaz yalnızca sevmek ister onu.”
Zerreden kürreye sevebilecek ne çok şeyimiz var, değil mi?
Son Yazılar
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması ile Kısa ve Belgesel Film
YAZAN: Emame AKMAN HARMANCI emameakman@gmail.com Kültür, sanat ve edebiyatı odağına alarak Temmuz 2024 itibariyle faaliyetine başlayan
Edebiyat dünyasındaki gelişmeler ağustos ayında daha sakin gibi gözükse de birçok anma programı ve önemli kitapların
Belkıs Bayrak’ın yazıp yönettiği Türkiye- Kosova ortak yapımı ilk uzun metrajlı filmi “Gülizar”, ilk gösterimini 49.
Sanat Ajandası’nın bu sayısında da yine birbirinden eğlenceli ve sanatsal etkinliklerin haberini vermeye geldik. Bu