2024 Necip Fazıl Müzik Ödülü’nün sahibi Muzaffer Ertürk: “Kaynak kişinin icrasına bağlı kalmak lazım”

MÜZİK Güncel

 Türk Halk Müziği’ne kazandırdığı eserler ve Harput yöresine özgü ezgilerin korunup yayılmasındaki çabalarıyla tanınan Muzaffer Ertürk müzik anlayışının temelini anlattı: “Biz geleneksel formalara saygı ve terbiye ile yaklaşan bir yolun takipçisi olduk. Hiçbir şeyi gereğinden ve lüzumundan başka keyfe keder okumadık. Kaynak kişi bir eseri nasıl okuduyda biz de onun hem duygusuna hem de icrasına talip olduk. Bir esere hayat veriyorsanız onu bozmaya hakkınız yok. Kaynak kişinin mirasına hürmet ve saygı ile bağlı kalmak benim müzik anlayışıma göre doğru olandır.” 

Cumhuriyet tarihinin en önemli edebiyatçı ve fikir adamlarından Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri'nin 2024 yılı kazananları açıklandı. Buna göre 2024 Necip Fazıl Müzik Ödülü’ne Elazığlı sanatçı Muzaffer Ertürk’e layık görüldü. Türk Halk Müziği’ne verdiği emek, Harput musikisinin klasik eserlerini gün ışığına çıkarma çalışmaları, kendine özgü icrası ve TRT'de yaptığı programlarla türkülerimizi yaşatma gayretleri nedeniyle ödüle layık görülen Ertürk, Litros Sanat için sorularımızı cevapladı. 40 yılı aşkın bir süredir müzikle uğraşan ve hala da TRT Ankara Radyosu’nda çalışmalarına devam eden Ertürk, usta-çırak ilişkisi içerisinde yeşeren sanat yaşamını anlattı. 

Usta-çırak ilişkisi ile müziğimiz gelişti

Müzik kariyeriniz ne zaman başlıyor? Ve TRT ile yolunuz nerede kesişiyor? 

TRT’den önce de hayatımızda müzik vardı. Müziğe olan ilgim ilkokul, ortaokul yıllarında taş plaklarla başladı. Maziye dönük tarihsel musiki geleneğimizi bir ilgim vardı. Müzik kabiliyeti Allah’ın bahşettiği bir lütuf aslında. Biz de bu lütuf çerçevesinde bir şeyler yapmaya çalıştık. Seçkin, güzel insanlarla yolumuz kesişti. Usta-çırak ilişkisi içinde yetiştim. Önce dinleyici olduk sonradan kendimizi geliştirdik. TRT’ye girmek öyle kolay değildi. Sınavlara girdik, hocalarımız bir kabiliyet görmeseydi kabul etmezlerdi. 1986 yılında TRT Ankara Radyosu’na girdim. O zamandan bu yana da orada çalışıyorum. TRT bünyesine birçok programa imza attık, emisyonlara katıldık, derleme faaliyetlerinde bulunduk, Anadolu’yu gezdik. TRT bünyesinde 2002 yılında beri birçok program yaptık. Bergüzar programı ile başladık, Dem Bu Dem, Ben Anadolu ve en son Çınaraltı programını hazırladım, sundum. Yine 2019 yılında TRT Türkiye’nin her bölgesinde büyük bir çalışma başlattı. Kayıtlara geçmeyen eserler için görevlendirmelerde bulundu. Ben de o ekip içindeydim. Bu program kapsamında Doğu bölgelerindeki vilayetleri dolaştım. Ve eserleri derledim. Sonradan bu eserler repertuvarlara geçti. 

Sizin hâkim olduğunuz uzmanlık alanınız Harput yöresi dimi? Bu noktada usta sanatçı Enver Demirbağ kariyerinizi nasıl etkiledi?

TRT bünyesinde her bölgeden eser okurduk. Ancak uzmanlık alanımız Doğu ve Güneydoğu bölgesi. Her sanatçı bir bölgeyi temsil eder. Yoksa Türk müziği geleneği üzerine birçok farklı türde müzik icra ediyoruz. Enver Demirbağ da Elazığ’ın en büyük icracılarından biriydi. Benim de müzik kariyerimde Enver Hoca’nın emeği büyüktür. Ben de o yörenin evladıyım. Hocamız Artukoğulları’ndan bugüne kadar gelen tarihsel musiki anlayışına hâkim biriydi. Enver Hoca ile tanışmam askerlikten önce idi. Hem İstanbul musiki hayatına hem de geleneksele, Anadolu’ya hakimdi. Ondan çok şey öğrendim. Onun yanında önemli icracılar da vardı, onlarla da hemdem olduk. TRT’ye girdikten sonra bir vesileyle Enver Hoca’da Ankara’ya gelince onunla 17 yıl birlikte çalışma imkânı bulduk. Harput musikisi tarihi çok eskilere dayanan mistik ve kendi içerisinde irfan ve hikmete dayalı bir geçmişe sahip. Divan veznindeki eserler icra edilirdi. Ariflerin şiirleri ile harmanlanmış bir musiki geleneğidir. Biz bunları ustalarımızdan dinlerken hem muhtevaya hem de icraya hâkim olma bakımından talebelik ederdik.  Ve o şekilde kendimizi şekildirmeye çalıştık. Harput musikisi ile asıl çalışmalarımı onunla yaptım. O dönemde kurallı müzik vardı. Ustanın icrasına sadık kalmak. Yani usta-çırak ilişkisi içinde yetiştik. Ecdadıdımız şekillendirdiği o şark geleneğinin nasıl bir dünya kurduğunu öğrenmeye çalıştık. 

Okuduğumuz eserler keyfe keder yazılmış değil

Müzik anlamındaki eğitiminiz usta-çırak ilişkisi içinde mi gelişti?

Usta-çırak ilişkisi aslında bizim geleneğimizde olan bir şey. Bütün sanatsal geçmişimize bakın ezelden beri sanattan musikiye her alanda olan bir kadim geleneğimizdir. Musikide hanende geleneği dediğimiz şey iyi ustaların oluşturduğu bir yapıdır. Ve buraya dâhil olmak için sesiniz, terbiyeniz, ahlakınız, desturunuz uygun olmalı. Ustaya tabii olmak vardır. Onun öngördüğü okuyuş biçimini, sitilini benimsiyorsunuz. Ve o şekilde kendinizi şekillendiriyorsunuz. Konservatuvarlarda da Türk müziği eğitimi sonradan başlamıştı zaten. 

Laf olsun diye türkü okunmaz

Geleneği yaşatma gibi bir derdiniz var sanki. Anlattıklarınızdan bunu anlıyorum… Doğru mu?

Bizim bütün hayatımız bu gayret içinde geçti diyebilirim. Güncellenen popüler kültürün yapısı çok farklı. Çok çabuk tüketilen bir alana dönüştü. Türk musikisinde her eserin ve sesin kendi içinde manası ve mazisi vardır. Bunları anlayıp, özümseyip öyle icra etmek lazım. Ecdadın bıraktığı bu eserler içinde birçok sır saklı. Türkülerimiz içinde birçok neşe, efkâr ve sevinç vardır. Bunları çok iyi dikte etmek lazım. Laf olsun diye türkü okumak kabiliyet değildir; içerik, nicelik bilmek en büyük meziyettir. Biz büyüklerimizden, hocalarımızdan bir şeye vakıf olmak için onun mazisine, tarihsel çizgisine, manasına vakıf olmak gerektiğini öğrendik. Bu şekilde hareket ettik. Okuduğumuz eserler, keyfe keder yazılmış çalışmalar değil. Biz bu cihetle hareket ettik. Ecdadın bize bıraktığı çok önemli eserler bunlar. İtinayla bakmalı ve bozmadan taşımalıyız. Söz geleneğimizin en büyük derinliklerini bu eserlerde görüyoruz.

Ve ben yaptığım programlarda mesela “Ben Anadolu” programında bir sürü yerel mahiyetlerde birbirine benzeyen tavırları, farklı icraları ele aldım. Yine Çınaraltı programında taş plaklardan çok iyi icracıların eserlerini takdim ettim. Öncesinde bir arşiv çalışması yaptım. Bunları yaparken bu insanların özgeçmişleriyle ilgili bilgiler paylaştım. Bu kıymetli isimler nasıl kusursuz icralar yaptıklarını göstermeye çalıştım. Ve güzel dönüşler aldık. 

Ana motifi ve duygusu bozulmadan söylenmeli 

Geleneğe ve usta sanatçıların yorumlarına önem veren biri olarak bugün yapılan yeni yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim hala kendi geleneksel müziğimizin ne kadar doğru icra edildiği konusunda endişelerim var. Batı müziği ile yapılan müziğin tekniği başka Türk müziğinin sitemi farklı. Bizim herhangi bir türkümüz, şarkımız aranje ediliyorsa ana motifini ve duygusunu bozmadan yapılmasını önemsiyoruz. Popüler müzikten gelip Türk müziğinin bu kadim eserlerini söyleyenler var. Bunların kimine deneme diyebiliriz. Tabii halk tarafından kabul görüyorsa da ona biz bir şey diyemeyiz. Ama ana yapının bozulmaması önemli. Hiç olmayacak şeyler yapanlar da var… Ben bu işin en doğru şekilde icrasının yapılması üzerine çalışıyorum. Biz temeli olan ve bu temel üzerinde yürüyen, geleneksel formalara saygı ve terbiye ile yaklaşan bir yolun takipçisi olduk. Hiçbir şeyi gereğinden ve lüzumundan başka keyfe keder okumadık. Kaynak kişi bir eseri nasıl okuduyda biz de onun hem duygusuna hem de icrasına talip olduk. Bu bir taklit değil. Ben bir yıl aralıksız sadece bir insanı dinlediğimi bilirim. Sırf ondaki o duygu derinliğini yakalamak için. Bu kolay bir iş değil. Bir kere dinleyip o eseri hemen icra ermek akıl işi değil. Bir esere hayat veriyorsanız onu bozmaya hakkınız yok. Onu daha çok ziyadeleştirerek okumak lazım. İcrada aynı kalıbı takip edersiniz ama Allah size başka bir gırtlak, tını vermiştir birebir aynısı olmaz zaten. Kaynak kişinin mirasına hürmet ve saygı ile bağlı kalmak benim müzik anlayışıma göre doğru olandır.  

Siz bir şeyler yazar mısınız?

Keşke böyle bir meziyetim olsaydı… Ama ne haddime! Ben kendimi hala çırak olarak görüyoru. Bir şeyle yazmak, beste yapmak başka bir dünya. Biz kendimizce bir şey yazıyor çiziyoruz ama sadece bana dönük şeyler. 

Necip Fazıl bizim mefkuremizde çok büyük etkiler yarattı

Necip Fazıl Müzik ödülüne layık görüldünüz. Neler hissediyorsunuz? Kısakürek’in sizin hayatınızda önemli bir yeri var mıdır?

Marifet iltifata tabidir derler… 40 yılı aşkın bir süredir profesyonel sanat hayatım devam ediyor. Türk müziğine uzun yıllardır emek veren biri olarak bunun takdir edilmedi beni çok sevindirdi. Hele de Necip Fazıl gibi bir üstadın adını taşıyan ödüle layık görülmek beni ayrı mutlu etti. Necip Fazıl, bizim gençlik ve çocukluk yıllarımızda birtakım bilinmezliklere ses veren biri idi… Onun Büyük Doğu ile başlayan hareketi, söylemleri, şiirleri bizi çok etkilerdi. Takip ederdim, okurdum…  Çok üstün ve dahi bir edebiyatçı, bir söz ustası idi. Allah rahmet eylesin, bizim mefkuremizde çok büyük etkiler yarattı. Sakarya’nın sessizliğini sese dönüştüren bir feryadı vardı… Biz onun bu söylemlerinin etkisi altında kalırdık. 

 

Yorum Yaz